Sevgili Edebiyatçı Dostlar,
Aşağıdaki Yaşar Kemal'in 30.6.2006 tarihli Sabancı Üniversitesindeki konuşma metni internet ortamında dolaşmaktadır. Metnin medyada konu olmaması sizlerin de dikkatini çekmiştir.
Doç. Emin Gürses'e (Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler) bu konuyu açtım, der ki, edebiyatçılarımız Yaşar Kemal'in bu konuşması üzerine ona sahip çıkan yazılar yazmalı. Çünkü bu metinde AB cilerin manşet edeceği bir malzeme yok, fakat bizim ona sahip çıkacağımız çok malzeme var. Yaşar Kemal, orada son tutumunu gösteren anti kapitalist ve anti emperyalist bir konuşma yapmıştır.
Emin Gürses'in bu önerisine katılıyorsanız bunu dostlarınızla paylaşınız.
"Karısı öldükten sonra onu dışladılar" diyenler var, bu kolaydan bir açıklamadır, gerçekte onda kendilerine malzeme olacak şey yok artık diyedir onu dışlamaları. Son bir malzeme yaratabilir miyiz diye çağrılmıştır Sabancı Üniversitesine ve düşledikleri olmadı demek ki.
Öyleyse Türk romanına bunca emek veren bir yazara bizler sahip çıkmalıyız. Bunun için bu konuşmasında elimize bir hayli malzeme verdi. "Dünyada hem doğa hem insan yok edilmektedir, bir avuç insandır bu katliamı yapan" saptaması bile bizlere yazı malzemesi olabilir.
Belki bu onun son konuşması da olacaktır, yaşı ilerliyor. Bu konuşmayı medya hiç yapılmamış gibi davrandığına göre bu metinden rahatsız olmuşlardır. Örneğin, "Türk romanı" diyor, "Mustafa Kemal" diyor, gibi...
Kalemlerimizi bu büyük kaleme sahip çıkmak için kullanalım, bundan ülkemiz ve ulusumuz kazanacaktır.
İyilikle, sevgiyle.
Mahiye Morgül
(Sabanci Üniversitesi 2005-2006 Akademik Yil Kapanis Konferansi
Onur Konusmacisi
Yasar Kemal'in konusma metni - 30 Haziran 2006)
Sevgili Dostlar,
Sözlerime Miletli filozof Thalesle baslayacagim. Thales milattan önce 624'de dogdu. 548'de de öldü. Thalesi nereden çikardin diyeceksiniz. Yillardir onun birkaç sözüyle birlikteyim. Bu sözleri
bana eski Yunancadan Halikarnas Balikçisi çevirdi. O gün bugündür dilimden düsürmedim. Thales diyor ki: ''Kanunlari yapanlardan halklarin türkülerini yaratanlar daha güçlüdür.''
Sizlerin bundan sonra, yeni dünyalariniz, yeni çabalariniz olacak, size basarilar ve mutluluklar diliyorum. Sizleri okullarda basarili olasiniz diye okuttular. Ama mutlulugun kitabini ögreten yok. Onu
siz ögreneceksiniz. Her insanda mutluluk gücü vardir. Insanlara en büyük yardimci da yasama sevincidir.
Ben size söyle böyle yaparsiniz diyemeyecegim. Insanlar baska baskadir. Insan tek gelir dünyaya tek gider. Mutlu olmak yolunu kimse kimseye ögretemez. Insan mutlulugun yolunu kendisi bulur.
Belki de insan hiç beklemedigi sirada mutluluk onun karsisina çikar. Benim bir arkadasim vardi, mutlulugu yaylasiydi. Yaylasindaki çinarin altiydi. Bir de yayladaki sedir agacinin
altiydi. Arkadasim öylesine mutluydu, sevinçliydi ki akla hayale sigmazdi.
Onun yanina gelenler, onunla konusanlar sevinçle dolardi. Çok da güzel türküler söylerdi. Onun türküsünü dinleyenler hastayken iyi olurlardi. Bir gün onun yaylasina gittim sedirin altinda yatar
buldum. Beni görünce sevindi. O gün aksama kadar sedir ormaninin içinde dolastik. Toroslarda, baska bir yerde olmayan bir nane türü var, ondan birer kucak topladik. Çadira geldik, ilk isimiz
topladigimiz naneleri yastik kiliflarina sokmak oldu.
Benim uyumam zordur, kolay kolay uyuyamam. O gece basimi yastiga koyar koymaz hemen uyudum. Simdiye kadar hiç böyle uyumamistim. Sabahleyin uyaninca evin insanlarina uykumu söyledim. Orada insan hep benim gibi uyurmus. Orada bir hafta kaldim, hep böyle uyudum.
Sonra bir daha o yaylaya gidemedim
Dilerim sizlerin de hep siginacak bir yaylaniz olsun çünkü sizi bekleyen dünya zor.
Sizleri bekleyen dünyada neler en belirgin? Sizin kusaginizin üstesinden gelmesi gereken sorunlar ne?
Dünyamizdaki yokluk, açlik, tamamen bozulmus bir gelir dagilimi. Dünyadaki dillerin yok olmasi, kültürlerin yozlasmasi...
En önemlisi de doganin kirimi, doga kirimiyla birlikte insanoglunun soyunun da tükenmesi.
Karsilarinda da mücadeleniz için dayanaginiz, bilim ve sanat.
Tüketilen dünyanin çigligi, dünyanin her yerinde kendini duyuruyor. Ben çogu kez yilanin kabuk degistirmesi örnegini veririm. Çünkü yilanin kabugundan siyrilmasi inanilmayacak kadar zor bir istir.
Görmeyen bu aciyi, zorlugu hayalleyemez bile. Ben birkaç kere yilanin kabuk degistirmesini gördüm. Yürek paralayiciydi.
Çagimizda dünya her yönüyle kabuk degistiriyor. Degerler alt üst olmus. Insani insan yapan bir çok deger yok oluyor. O yok olan degerlerin yerine de hiçbir deger gelemiyor.
Böylesine kabuk degistiren bu dünyada, yilan kabugunu degistirirken onun yerine baska bir kabuk, hazir geliyordu. Ölen degerlerin yerine, o çapta bir deger gelmiyor. Insan bu degisimin acisini
yürekten duymaz olur mu? Her insanin yüreginde degerlerinin yok olma acisi var, durmadan da bu yara kaniyor.
Dünyamizdaki degisim dogal bir degisim olsaydi, yani ölen bir degerin yerine onun daha gelismisi gelseydi, baska bir kültürden söz edilebilirdi. Sorun, toplumlara yapay bir kültürün, yani
tüketim kültürünün zorla, çok gelismis iletisim araçlariyla kabul ettirilme sorunudur. Bu gelen yapay tüketim kültürü uydurmadir, insanligin gelismesinde dogal bir sonuç degildir, bir çarpiklik, bir hastaliktir...
Bugünkü dünya düzeni dünyamizi bitirebilir. Doga kirimi, savas kirimlariyla basa bas gitmeye basladi. Doga kirimini kim yapiyor? Bunu teknolojinin üstüne atiyorlar. Teknoloji kimin elinde,
insanligi sömürenlerin elinde. Savas ve doga kirimi sürdügü sürece insanligin sonu, yani kiyamet gittikçe yaklasiyor diyebiliriz. Çogunluk dogayla birlikte kendi soyunun yok olacagi bilincinde de
degil.
Insallah tez günde gelecegimizi görür de, simdiden gerekeni yapma gücünü kendimizde buluruz. Hemen bilinçlenmeye baslamazsak, böyle haran küren gidersek, sonumuz çabuk gelecek.
Elbette, bir yönüyle, insanlik büyük bir asamadadir. Bu büyük asama içinde, teknolojinin bas döndürücü hizi yadsinamaz. Yadsinamaz da degil, hayran kalinacak bir gelisme. Ama bütün bunlar
insanligimizdan, dogamizdan ne aldi götürdü, bunun dökümünü yapan bir babayigit çikmis degil simdilerde. Teknoloji, dünyamizi çikarlari ugruna bu hale getirmis bir azinligin elinde. Teknoloji,
insanlik degerlerine sahip çikanlarin eline geçince, can çekisen dünyamizi kurtaracak gene teknoloji olacaktir.
Bilimde ve sanatta atlamalar olamaz. Her yeni olusum eski zincirin son halkasi olabilir. Örnegin, bugün mitolojiyi, on dokuzuncu yüzyildan daha iyi anliyoruz. Bir romanci, bir sair, bir ressam,
insan gerçegine varmayi dilerken, yasamimizdaki mitleri, düsleri kolay kolay kulak ardi edemiyor. Kurulan düslerin, mit dünyalarinin insan yasaminda payinin büyük oldugunu artik herkes biliyor.
Büyük, ölümsüz saydigimiz klasiklerin yasamalari da epeyce ilginç. Çünkü her çagin insani, klasiklere kendilerinden bir can, bir yasam gücü katiyor. Kendi çagiyla büyük klasikleri zenginlestiriyor, ona
katkida bulunarak kendi çagdasi gibi onunla bütünlesiyor. Biz her çagda kisi olarak, toplum olarak klasikleri yeniden yaratiyoruz. Eger biz bugün Ilyada'yi okudugumuzda, bir çok sözcügünün,
deyiminin anlami yittigi, degistigi halde onlardan bugün yazilmisçasina tad alabiliyorsak, onlari kisiligimizde yeniden yaratiyoruzdur. Hem okuyucu, hem sanatçi olarak.
Sanat, çagimizin tüketici oburlugunun, bu insanca olmayan davranisinin karsisina çiktikça gerçek sanat olabiliyor. Biliyoruz, bu karsi çikma hiç de kolay degil. Sanatsal karsi çikmalar, ancak
politik karsi çikmalarla birlesince saglikli ve etkili olabiliyor. Gerisi biraz da laf ü güzaftir, gerisi tüketicinin oburluguna katkidir demeye de dilim varmiyor. Çünkü ne olursa olsun, her biçim
sanatin birinci isi baskaldiridir.
Iste kökeninde baskaldiri olan sanat, çagimizin ilerici insanligiyla birlikte baskaldirdikça, kaliciligini
gerçeklestirecektir. Sanat, çagimizda da insan soyunun, basina gelen tüketicilik hastaligiyla, bütün degerleri asindiran, yok etmeye çalisan bu belayla elbette savasacaktir.
Dünya dünya oldu olali çok mecbur insan çikmis, Isadan Che Guaveraya. Ince Memedlerin çikis noktasi da bu. Bu dünya, baskaldirinin sirtinda duruyor. Insanlik bir çok degerini yitiriyor. Bu gidisle çok da yitirecek, eger bir gün insanlik baskaldirma degerini de yitirirse, kisisel, hem de toplumsal baskaldiri niteligini unutursa, iste o zaman ayaga kalkamaz, yok olur. Ben, her insani yaratici saydigim gibi, her insanin içinde de bir baskaldiri kurdu olduguna inanirim. O baskaldiri "mecbur"
insani da yaratir. Onun için Ince Memedler, her çagda olacaktir.
Sunu hiç unutmamaliyiz, bütün degerleri asindiran tüketim biçimi yasayis, önce sanati vuracaktir. Sanat insanligin sagligidir, insanligin degerlerine sahip çikmasinin bir simgesidir. Bu simge
özsel niteliklerini korudukça, öteki degerlerin de bir çesit savunucusu olacaktir. Bunu bilen tüketimcilerin de boy hedeflerinden birisi sanat olacaktir.
Tüketim toplumunun ne oldugu üstünde durursak, dünyamiz üstüne daha saglikli yorumlar yapabiliriz. Tüketim toplumu bir doyumsuzlar toplumudur. Her gün, her an yeni doyumsuzluklar yaratiliyor ve
insanlar birer obur canavar haline getiriliyor. Sanat bu doyumsuzluga, oburluga, bu sakatliga uyum sagladigi sürece ortalikta ciliz bir görüntü olacak, sonra da yitip gidecektir.
Çagimizda tüketimcilerin getirmeye, topluma benimsetmeye çalistigi bir kültür var. Bu, yapay bir kültürdür. Tüketicilik insanlik yasaminda ne kadar yapay bir olaysa, kültürü de öylesine yapay
olmali degil mi? Iste bu yapaylik gerçek kültürün yerini alabilir mi? Insanlik, binlerce yildir gelistirdigi, yarattigi, korudugu degerlerinden bu kadar çabuk vazgeçecek mi? Kendisini üreten ve
yaratan insanoglu, bu büyük yetenegine gene basvurmak, bunun için de büyük bir savasim vermek geregini duymayacak mi? Ben büyük maceralardan geçerek gelmis büyük insanligin, degerlerini korumak için canini disine takacagina inaniyorum. Insanligin birikimi günümüzün bütün olumsuzluklarinin üstesinden gelebilir.
Bugün sanatla ilgilenmek için, kitap okumak için insanlarin daha çok vakitleri var. Insanlarin bos zamani bugün dünkünden o kadar çok ki... Dünün ev kadiniyla bugünün ev kadinini biraz
karsilastiralim, bugün çamasir makinasi, bulasik makinasi, buzdolabi... Bunun gibi bildigimiz bir çok kolayliklar... Insanlar sanata zaman ayiramiyorlarsa vakitsizlikten degil, baska sebeplerden dolayidir. Sorun vakit sorunu degil, gerçek kültürün, insan degerlerinin çagimizda yara almasidir.
Ilginç bir soruyla karsi karsiya olmaliyiz, bugün sanat, kültür bir meta midir? Kültürün insan yasamindaki islevi nedir? Insanin dünyayi anlayarak sevmesi için gerekli olan nedir? Insanlar niçin
eskisi kadar kültüre, sanat ürünlerine önem vermiyorlar, kim açti bu isi basimiza? Bütün bu isleri bence basimiza tüketimciler getirdi.
Üstünde yasadigimiz bu topragin kültürleri dünya kültürüne yardim etmis, kaynak olmus kültürlerdir. Bunu bizim kusak da, batinin bilim adamlarindan ögrendik. Bu topragi pitirak almis bugün, ama
bütün Anadoluyu pitirak otu sarmis degil. Surada kaç kisi pitiragin ne oldugunu biliyor? Pitirak hiç bir seye yaramayan, ekinlerin içinde biten yapiskan bir ottur. Anadoluda yararsiz kisilere pitirak gibi derler. Öyle bir iyi talih ki bütün topragimizi pitirak sarmis degil.
Daha isin sonuna gelmis degiliz. Hatalar bizi yolun sonuna, uçurumun basina kadar da götürebilir. Yalniz sunu hiç unutmayalim. Bu ülke Mustafa Kemal Atatürk gibi bir baskaldiran devrimciyi,
uygulayiciyi da yetistirdi. Bu ülkenin bütün karsi devrimcilerine karsin, onlarin bu ülkeyi kendi bildiklerince yönetmelerine karsin, Mustafa Kemal Pasanin birçok devrimini daha çürütememislerdir.
Küçük de olsa bir umut isigi parliyor. Bu ülkeden Nazim Hikmet, Hakki Tonguç, Pertev Naili Boratav geçmistir ve daha niceleri. Bütün ülkeleri etkisi altina bu tüketim toplumu kültürü, buna
kültür diyebilir miyiz bilemem, ana kültürü yipratir ama çürütemez. Hele Anadolunun büyük kültürü kökümüzde dururken. Bugünün Türk romani, siiri, resmi artik dünyada var olan, yüzümüzü güldürecek
duruma gelmis sanatlardir. Türkiyenin sanatçilari soluk alacak olurlarsa, dünya görkemli sanatçilarla karsilasacaktir. Bu topragin kültüründen gelen sanatçilarin üstünden baskilar kaldirilinca,
eskiden oldugu gibi insanlik kültürüne katkilarimiz da olabilir. Bunu gözden hiç kaçirmamaliyiz.
Anadolu, cografyasindan ve çok kültürlü bir toprak oldugundan dünya kültürüne kaynaklik etmistir. Her seye karsin Avrupa Birligine girecegiz, kendi kültür birikimimize sirtimizi dayayinca gene dünya
kültürüne katkimiz olacak. Gene her seye karsin, her seye karsin, diyorum. Anadoluda yasayan her halk kendi ana dilini kullanacak. Kendi ana dilinde egitim görecek, kitaplar yazacak, filmler çekecek.
Biz çok kültürlü toprak oldugumuzun farkina varacagiz. Yasakta degil özgürlükte çikarimiz oldugu bilincine varacagiz. Varmaya mecbur olacagiz. Elimizi çabuk tutmazsak basimiza bölünme belasi
bile gelebilir. Oysa çok kültürlülügü ile zengin Anadolu bölünmeye uygun toprak degildir.
Bu çag artik bölünme çagi degil, bir arada yasama çagidir. Bizim de çok kültürlü konumumuzu korumaktan baska hiç bir çaremiz yoktur. Türkiye böyle kalamaz. Kalacak diyenler Ittihat Terakki gibi
hüsrana ugrayacaklardir.
Ben, sevincin türkücüsüyüm. Onu söylüyorum boyuna. Bütün epopelerde, asagi yukari insanligin macerasinda, halkin yarattigi müziginde, türküsünde, ne kadar acili olursa olsun, su var: "Geldik
ya!" Ortadirek" in sonunda yazdigim gibi "indik ya, geldik ya!" macerasi var ya, onun gibi. Bu dünyaya çok sükür geldik.
Konusmanin can damarina da geldik. Dünya binlerce çiçekten olusmus kültürler bahçesidir. Kültürler her zaman birbirlerini beslemistir. Her kültür insanlik için bir zenginliktir. Uygarliklar da birbirini
beslemistir. Anadolunun cografyasi ise bu zenginligi bir sölen gibi yasatmistir.
Kültürlerin, uygarliklarin birbirlerini beslemesi, emperyalizme kadar sürmüstür. Ilkel insan ve üstün insan kavrami rönesansta öne çikmistir. Ve sömürgeciler ilkel dedikleri kültürler üstüne kendi
kültürlerini sivamaya ugrasmislardir. Böylelikle de insanligin birçok kültürünü yok ederken, kendi kültürlerini de yozlastirdiklarinin farkina varmamislardir. Ilkel insan, üstün insan kültürü çatismasi insanliga çok zarar vermistir.
Bunun ardindan da ulus devlet çikmis ortaya. Bu da tek tip kültürü, tek tip insani, tek tip dili ortaya atmistir. Artik dünya, tek tipliliginin gerçek bir demokrasiye ulasmaya yetmedigini yavas
yavas anlamis, yok olmaya yüz tutan dillerin, kültürlerin üstüne titremeye baslamistir.
Dünyadan bir çiçek eksilirse bir renk, bir koku yitmis demektir Dünya binlerce çiçekten bir kültür bahçesidir. Bu insanligin zenginligidir. Bizim gibi ülkeler yüzlerce çiçekli bir kültür bahçesidir.
Sizlere bir kez daha mutluluklar dilerim.
Yasar Kemal