MAKALELER   

[Çoklu Zeka Kuramı]

İlk Yedi ...... ve  Sekizinci

Howard Gardner ile Söyleşi*
(Lütfen Kaynak Göstermeden Alıntı Yapmayınız!)

Kathy Checkley

Educational Leadership

 Vol.55 No.1, September 1997

Çeviren: Doç. Dr. Süleyman TARMAN

OMÜ-GSEB

*Yaşadıkça Eğitim Dergisi

Ocak/Mart 2000,

Sayı:65, Sayfa:10-14.

 

İnsan zekası psikologları, nörologları ve eğitimcileri şaşırtmaya devam ediyor. Zeka nedir? Onu ölçebilir miyiz? Onu nasıl besleriz?

Howard Gardner'ın Zekanın Sınırları  (1985) adlı kitabında tanımladığı Çoklu Zeka Kuramı (ÇZK) tüm dünyadaki okullarda bir devrim başlatmış ve insanoğlunun sabit, tek bir zekaya sahip olduğu görüşüne karşı bir ayaklanma olmuştur. Eğitimcilerin, Gardner’ın kuramını, yani bizim çoklu zekaya sahip oluşumuzu benimsemede gösterdikleri coşku Gardner'ın kendisini de şaşırtmıştır. Gardner bunu "bu tepkinin kişilerin, çocukların aynı olmadığı ve testlerin çocuklar arasındaki farklılıkları sadece yüzeysel olarak yansıttığı düşüncelerinin sadece bir dışa vurumu olduğunu gösteriyor" şeklinde ifade etmiştir.

Gardner aşağıda, çocukların nasıl öğrendiği ve nasıl öğretilmesi gerektiğiyle ilgili, zekalar üzerindeki son görüşlerini yansıtmaktadır.

·         Zekayı nasıl tanımlarsınız?

Zeka, insanın problem çözme ya da bir ya da birden fazla kültürce değer verilen bir şeyler yapma yeteneğidir. Bir problemi çözme yeteneğine ya da belirli bir şekilde bir ürün oluşturulmasına değer veren bir kültür bulduğumuz sürece, bu yeteneğin zeka olarak değerlendirip değerlendirilemeyeceğini düşünürüm.

İlk olarak bu yeteneğin başka kriterleri karşılayacak zorunda olmasına karşın, beyinde belirli bir temsili var mı? Bir zekada özellikle iyi olan ya da özürlü olan topluluklar var mı? Ve insanların dışında hayvanlarda da zekanın evrimsel bir tarihçesi görülebilir mi?

1980'lerin başlarında, kriterlerle uyduğu için yedi zeka tanımlamıştım [Bunlar; sözel/dilsel, mantıksal/matematiksel, görsel/uzamsal, bedensel/devinduyusal, müziksel, içsel ve sosyal zekalardır. Bu konuda daha detaylı bilgi için bkz: “Çoklu Zeka Teorisi ve Zekanın Yedi Türü”, Yaşadıkça Eğitim Dergisi, Mayıs/Haziran 1998, Sayı: 58, sayfa: 12-16.] On yıl sonra bu çalışmayı yeniden ele aldığımda zeka olarak adlandırılmayı açıkça hak eden bir beceri daha keşfettim.

·         Bu doğa [natüralist] zekası olmalı. Size bu zekayı elimizdeki zekalar koleksiyonuna eklemeyi düşündüren şey ne oldu?

Benden birisi, sınıflandırma hakkında gerçek bir üstünlüğe sahip olan büyük bir biyologun, farklı türler ile ilgili şeyleri anlayabilme ve doğadaki kalıpları tanıyıp objeleri sınıflandırabilmedeki başarısını açıklamamı istedi. Bu tür bir beceriyi açıklamak için diğer zekaları da uygun olmayan yollarla elden geçirmem gerekeceğini fark ettim.

Böylece doğayı sınıflandırma yeteneğinin ayrı bir zeka olup olmayacağını düşünmeye başladım. Bu nedenlerden birincisi; insanoğlu olarak hayatta kalabilmemiz için gerekli olan bir zekaydı. Örneğin hangi hayvanları avlayacağımızı ve hangilerinden kaçacağımızı bilmemiz için gerekliydi. İkincisi; bu zeka sadece insanoğlu ile sınırlı değildi. Diğer hayvanların da hayatta kalabilmesi noktasında beyinde doğa zekasının varlığını destekleyen bulgulardı. Beyinde özellikle doğasal olarak nitelendirilen şeyleri tanımaya ve adlandırmaya ayrılmış  bazı noktalar var.

·         Doğa zekasını bizim gibi psikolog olmayanlara nasıl açıklarsınız?

Doğa zekası, kayalar, çimler, flora ve fauna türü de dahil olmak üzere bitkileri, mineralleri ve hayvanları tanıma ve sınıflandırma yeteneğidir. Arabalar ya da spor ayakkabılar gibi kültürel yan ürünleri tanıma becerisi de doğa zekasına dayanabilir.

Şuan hepimiz köpekleri, kedileri, ağaçları, tanıyabiliyoruz ama bazı insanlar, daha çok küçük yaşlarda ürünleri tanımada ve sınıflandırmada aşırı derecede başarılı oluyorlar. Örneğin hepimiz dinozorları tanıması bakımından  birçok yetişkinden daha iyi olan 3 ya da 4 yaşlarında çocuklar tanıyoruz.

Darwin doğa zekasına gösterilebilecek en ünlü örnek olsa gerek. Çünkü o canlı şeylerin doğasını çok derinden görebiliyordu.

·         Zeka olarak adlandırmayı düşünebileceğiniz başka yetenekler var mı?

İnsanın varoluşla ilgili en temel soruları sorma eğilimini anlatan varoluşçu zeka olabilir. Biz kimiz? Nereden geliyoruz?

Amacımız nedir? Neden ölüyoruz? Varoluşçu zekanın görünmeyen, dış dünyayı bilmemizi sağladığını söyleyebiliriz. Varoluşçu zekaya onay vermeyişimin tek nedeni ise henüz varlığına dair sinir sisteminde iyi beyin kanıtlarının bulunmadığıdır. Bu da zekanın kriterlerinden birisidir.

·         ÇZK’nı en iyi şekilde anlayabilmemiz için onun neyi eleştirdiğini bilmemiz gerektiğini söylediniz. Bununla ne demek istiyorsunuz?

Zeka konusunda sabit olan bir görüş vardır. Bu da zekanın doğuştan olduğu; sadece belli bir miktar zekaya sahip olduğunuz; zekanızın miktarı ile ilgili olarak hiç bir şey yapamayacağınız ve size ne kadar zeki olduğunu gösteren testlerin olduğudur. ÇZK ise bu görüşe meydan okuyor. Başka bir deyişle ÇZK “evrim ve kültürler arasındaki farklılıklar konusunda bildiklerimizi, hepimizin paylaştığı insan yetenekleri takımını gözler önüne sererek" sorgular.

Benim analizim bir ya da iki zeka yerine, bütün insanlarda çeşitli (sekiz) zekalar olduğunu savunur. Ancak hayatı ilginç kılan ise her bir zeka alanında aynı güçte olmadığımız ve hepimizin aynı zeka bileşimine sahip olmayışımızdır. Nasıl ki hepimiz görünüş olarak birbirimizden ayrılıyorsak ve farklı kişiliklerimiz var ise,  aynı şekilde hepimizin de farklı zekaları vardır.

Bu düşüncenin çok ciddi eğitimsel kullanımları vardır. Eğer herkese aynıymış gibi davranacak olursak tek profilli zekaya hizmet etmiş oluruz. Yani sözel-mantıksal modele. Eğer bu modele sahipseniz bu büyük bir avantaj, ama o belirli model zekaya sahip olmayan insan topluluğu için o kadar da avantajlı değildir.

IQ düşüncesi bizim kuramımıza tamamen terstir. IQ testleri yaklaşık olarak bir yüzyıl önce okulla kimin sorunu olacağını belirlemek amacıyla geliştirilmiştir. Bu test dilsel yeteneği, mantıksal yeteneği ve  zaman zamanda devinduyusal yeteneği ölçer.

Ayrıca bu zeka testi bize diğer zekalar konusunda bilgiler vermemektedir. Örneğin yaratıcılık, yaşadığı çevreye duyarlılık ile bireyin ahlaklı ya da dürüst olup olmadığına bakmıyor. 

Artık fazlaca IQ testi yapmıyoruz ancak; dünyada ençok kullanılan SAT’ da [Scholastic Aptitude Test] –temel olarak bir tür sözel/mantıksal bir test olduğundan- hala IQ testlerinin etkisinden tam olarak kurtulmuş değildir.

Gerçeği söylemek gerekirse ben böyle bir genelleme yapılamayacağına inanıyorum. Her ne kadar okullar, zekalarını kullanabilen öğrenciler istediklerini – yani öğrencinin testlerde başarılı olmasından öte problemleri sınamasını ve çözmesini bilen öğrenciler tercih ettiklerini- açıkça belirtmediği sürece SAT’ın ortadan kalkmayacağına inanıyorum.

·         Zekalarımızı güçlendirebilir miyiz? Öyleyse bunu nasıl yaparız?

Bazı kişilerin diğerlerine oranla bir zeka alanında daha çabuk gelişmesine karşın, hepimiz her bir zekada daha da iyi olabiliriz.

Öğretmenlerinde, öğrencilere okulda başarılı olabilmeleri için zeka kombinasyonlarını  kullanmada yardımcı olmaları, onların öğrenmek istedikleri şey her ne ise onu öğrenmelerinde ve öğretmenlerin ve toplumun öğrencinin öğrenmesi gerektiğini düşündüğü şeyleri öğrenmelerinde yardımcı olmaları gerekir.

Şimdi çocukların literatür öğrenmemeleri gerektiğini tartışmıyorum. Tabii ki literatür öğrenmeleri gerekir. Ya da öğrencilerin disiplinleri öğrenmemeleri gerektiğini düşünmüyorum. Benim tartıştığım şey okuma, bilgisayar kullanma ya da biyoloji öğrenmenin tek bir yolu olduğudur. Bu tür varsayımların saçma olduğuna inanıyorum.

Her şeyin yedi ya da sekiz yolla öğretilmesi gerektiği düşüncesi de bir ÇZK mantığı değildir. ÇZK’nın mantığı hangi dersten olursa olsun her konunun birden fazla yolla öğretilebileceğidir. Kişilerin bilmesi gereken şeyler vardır ve eğitimcilerin hayal güçlerinin olağanüstü geniş olması ve öğrencilerin bir şeyleri daha iyi anlamalarında yardımcı olmaları gerekiyor.

·         Çoklu zekayı ilk kez kullanan eğitimciler arasında yaygın bir aktivitede kendi zekasal profillerini oluşturmak. Öğretmenlerin bu profili oluşturma sürecinde öğrencilerin zeka gücünü daha iyi tanıdığı ve memnun olduğu düşünülüyor. Bu tür etkinliklerle ilgili olarak sizin görüşünüz nedir?

Benim kendi araştırmalarım insanların bunu yapmaktan hoşlandıklarını gösteriyor. Çocuklar bunu yapmaktan hoşlanıyor, yetişkinler hoşlanıyor ve bir etkinlik olarak tamamen zararsız olduğunu düşünüyorum.

Daha kolay öğrendiğinizi düşündüğünüz yolları anlayabilmeniz için profili kullanmanız gerekir ve buradan hareket ederek, diğer alanlarda daha başarılı olabilmenize yardımcı olması için o güçleri nasıl kullanacağınıza karar verirsiniz. Sonra, bu profil sizin kendinizi daha iyi anlamanızın bir yolu olur ve siz bu anlayışı, kendi anlayışınızı daha üst düzeye çıkarmak ya da becerilerinizi bir üst düzeye çıkarmak için kullanırsınız.

·         Çoklu Zeka   anlayışınız öğretiminizi ne kadar etkiliyor?

Ben lisans öğrencilerime psikolojik kuramlar öğrettiğimden ve bunu yapabileceğim çok fazla yol olduğundan, kendi öğretimim de çoklu zekanın bir sonucu olarak yavaş yavaş değişti. Grup çalışmalarına ve öğrenci projelerine daha açığım, ancak ne kadar “çoklu zeka öğreticisi" olmak istesem de, hala onları öğretici makaleler ve tezler yazmak zorunda oldukları bir dünyaya hazırlayabilmek için bazı zorunluluklarım var.

En çok değiştiğimi düşündüğüm yer ise çalışma ortamım. Araştırma projelerini yönetiyorum ve her türlü insanla çalışabiliyorum. 10-15 yıl önce olsaydı herhalde kendim gibi bu projeler üzerinde çalışabilecek insanlar arardım ve gerçekten tutumumun çok değiştiğine inanıyorum. Şimdi insanların nerede daha iyi olduklarını daha fazla düşünüyorum ve takımları, güçleri bakımından birbirini tamamlayabilecek kişilerden oluşturuyorum.


Düşünceli bir eğitimcinin ÇZK’nı nasıl yerleştirmesi gerekir?

Tek bir çoklu zeka rotası olmamasına karşın, öğretmenin her bir çocuk arasındaki bireysel farklılıkları ciddiye alması önemlidir. Her bir öğrenciyi tanımadan ve nasıl öğreteceğinizi ve belirli bir çocuğu nasıl değerlendirebileceğinizi bilmeden iyi bir çoklu zeka öğretmeni olamazsınız. Temel nokta, çocuklara yoğun bir ilginin gösterilmesi ve her birinin zekasının bir diğerinden nasıl ayrıldığını bilmek ve onlara zekalarını iyi kullanmalarında yardımcı olmakta yatıyor.

Bu bağlamda çocuklar, öğretmen için zengin birer bilgi kaynağıdırlar. Örneğin öğretmen “Bak Benjamin, bu yolun uygun olmadığı açıkça görülüyor. Şu resmi kullanmayı deneyelim mi?" diyebilir. Eğer Benjamin bu yaklaşım karşısında heyecanlanırsa, bu, öğretmene neyi kullanması gerektiği konusunda çok değerli bir ipucudur.

ÇZK’nın kendi başına toplumdaki herhangi bir şeyi çözeceğini düşünemeyiz, ancak çoklu zekayı, kavrama üzerine yoğunlaşan bir program ile birleştirmek son derece güçlü zekasal bir iş olur.

Kavramadan söz ederken öğrencilerin okulda ya da başka bir yerde öğrendikleri bir fikri bir sorunu çözerken ele alabileceklerini ve yeni durumlarda uygun bir şekilde kullanmalarını kastediyorum. İnsanların bir şeyi gerçekten kavramış olduklarını, bilgilerini birden fazla yollarla gösterebildiklerinde biliyoruz. Kavramayı okulda ön plana çıkarmalıyız. Bu hedefi belirlediğimizde, çoklu zeka ve farklı zekaları birleştiren zihinsel temsillerin bir karışımı olduğundan mükemmel bir araç olur.

·         İnsanlar okul hakkında en fazla hatırladıkları şeyin gerçek hayat ile bağlantılı öğrenme deneyimleri olduğunu söylüyorlar. ÇZK, öğrenme-sınıf dışındaki dünya arasında nasıl bir bağlantı kurar?

ÇZK okul çalışmasına ya da testlere dayandırılmamıştır. Benim yaptığım, bunun yerine dünyaya bakmaktır. Acaba insanların yaptıkları şeyler nelerdir? Cerrah olmak, siyasetçi olmak, ressam ya da heykeltraş olmak ne anlama geliyor? Bunları yapabilmek için, hangi yeteneklere sahip olmalısınız? sorularını sordum. Bunun sonucunda, dünyada değer verilen şeylerden benim kuramım ortaya çıktı.

Böylece bir okul çoklu zekaya önem verdiğinde, dünyada değer verilen şeyler ile bir bağlantı kurmuş olur. Eğer bu etkinliğin dünyada değer verilen bir şeyle bağlantısını kolayca kuramazsanız okul, çoklu zekanın ana fikrini yada başka bir deyişle bu zekaların, insanlara gerçek dünyadaki bir sorunla ilgili beceriler kazandırmaya yardımcı olduğu düşüncesini  kaybetmiş olur.

·         Öğretmenler çoklu zekayla ilgili ölçme ve değerlendirme araçlarını nasıl hazırlamalıdırlar?

İnsanların toplum içerisinde yaşamlarını sürdürebilmeleri için neler yapmaları gerektiğini daha fazla temsil eden değerlendirmeler geliştirmemiz gerekir. Örneğin, ben literatüre önem veriyorum, ancak benim literatür değerlendirmem,  “bu paragrafın anlamı en iyi veren ifadeyi bulun” şeklindeki  çoktan seçmeli bir testten oluşmamalıdır. Bunun yerine, size bir paragraf verip bunu okuyarak paragrafla ilgili olarak dört tane soru çıkarmanız ve bu soruları nasıl cevaplayacağınızı bulmanız olmalı. Ya da sizin nasıl yazdığınızı görmek için size bir kaynak verip bu konu hakkında yazıp yazamadığınızı görmek ya da gazetede, caddede gördüğünüz bir şeyle ilgili olarak bir yazı yazmanızı isterdim.

En son bulgulara göre performansa dayalı değerlendirme, çoklu zeka ile iyi bir şekilde desteklenmektedir. Gerçektende şu anda uygulanan kısa cevaplı, sözel ya da mantıksal türdeki konulara bu kadar bağımlı olan sınama şekillerinden memnun olunsaydı,  çoklu zekaya bu kadar önem verilmezdi.

ÇZK ilk olarak; çevresine kısa-cevaplı testin süzgeci arkasından bakmayalım diyen bir yaklaşıma sıkı sıkıya bağlıdır. İster sözel-mantıksal-estetik, isterse sosyal performans olsun değer verdiğimiz performanslara çıplak gözle bakalım der. İkincisi; öğrenciler açısından kavramayı sadece belirli bir ölçüme bağımlı hale getirmeyin, bırakın anladıklarını her zaman çok çeşitli yollarla göstersinler der.

·         ÇZK ile ilgili olarak çeşitli yanlışlıklara işaret ettiniz. Bu yanlışlıklardan bazılarını açıklayabilir misiniz?

Benim kişisel olarak son derece itici bulduğum bir yanlışlık; zekanın öğretim stili ile aynı olduğu düşüncesidir. Öğrenme stilleri kişilerin yaptıkları şeylere yaklaşım yollarıyla ilgili iddialardır. Eğer, mantıklıysanız her alanda mantıklı olmanız gerekir. Eğer planlıysanız her şeyde planlı olmanız gerekmektedir. Kendi araştırma ve incelemelerim, bunun böyle olmadığını gösteriyor. İster doğru olsun, ister olmasın öğrenme stilleri çoklu zekadan farklıdır.

Bir çocuğun görsel bir öğrenci olduğunu söyleyebilirsiniz, ancak bu çoklu zeka kapsamında bir değerlendirme tarzı değildir. Bu durumda benim söyleyeceğim "burada çocuğun nesneleri bedensel olarak daha kolay temsil ettiğidir ve çocuğa yeni bir şey öğretmemiz gerektiğinde bu gücüne dikkat etmemiz gerektiğidir”.

Yaygın olan diğer bir yanlışlıkta, bizim yedi ya da sekiz zekaya sahip olduğumuzdan, öğrencilerin her bir alanda gücünü ölçmek için yedi ya da sekiz test oluşturmamız gerektiğidir. Bu kuramın bir saptırmasıdır. Ben kişisel olarak, bu tür bir ölçümün son derece spesifik bir öğrenim amacı için kullanılmadığı sürece böyle bir zeka değerlendirmesine karşıyım. Biz öğrencinin tarihi ya da matematiği daha iyi anlamasına yardımcı olmak istiyoruz ve bu nedenle bu öğrenci için en uygun olabilecek giriş noktalarını görmek istiyoruz.

·         Sizi insan zekası üzerinde çalışmaya iten şeyler nelerdir?

Benim için tek bir an bulup çıkarmak çok zor, ancak birkaç can alıcı nokta söyleyebilirim. Ben lisedeyken amcam bana psikoloji ile ilgili bir ders kitabı vermişti. Daha önce gerçek anlamda psikoloji ile ilgili bir şey duymamıştım. Bu ders kitabı bana renk körlüğümü anlamamda yardımcı oldu. Ben renk körüyüm ve renk körlüğünün ne olduğunu gösteren levhaların varlığı karşısında hayrete düştüm. Gerçekten renkleri göremeyişimi açıklayabiliyordum.

Başka bir zaman Reformation çalışırken Erik Erikson'un yazdığı Genç Adam Tenther (1958) adlı bir kitap okudum. Lutherin, Katolik kilisesine saldırmadaki psikolojik motivasyonu beni çok etkiledi. Bu etkinin, benim psikolojiye yönelme kararımda büyük bir etkisi olmuştur.

En önemli etki ise zihinsel hasarlar konusundaydı ve insanlar darbe aldığında neler olabileceğiydi. Bir insan darbe aldığında beynin belirli bir kısmı hasara uğruyor ve bu hasar, beynin hangi kısmının bunu yaptığını belirtiyor.

Müziksel yeteneğini kaybeden insanlar hala konuşabiliyor. Dilsel yeteneğini kaybeden insanlar yine de şarkı söyleyebiliyor. Bu beni sadece beyin araştırmaları dünyasına götüren bir anlayış değil aynı zamanda da ÇZK’na götüren temel taş oldu.

Bu yeteneği kaybettiğinizde diğerlerini koruyabiliyorsanız, sadece tek bir zekaya sahip olmanız mümkün değil. Birçok zekaya sahip olmanız gerekir.