MAKALELER |
Müzik Bilimci
*Orkestra Dergisi-2003,
Sayı 343, s.43-49.
Sanat dalları toplum yapısı içinde birbirinden bağımsız düşünülemez. Buna en güzel örnek sanat kavramının kendisidir. Resim sanatı, şiir sanatı, müzik sanatı vb. ile birlikte sanat kavramını kullanır, toplumsallığı ile tanımlarız.
Sanatı toplumsal yanı ile ele almak, incelemek, araştırmak, yani bilimin nesnesi yapmak sosyal bilim ve yöntemlerini kullanmayı kaçınılmaz yapmaktadır. Bizim için birincil önemi olan müzik, üretildiği ortamın özelliklerini yansıttığı için kültürel yapıya sıkı sıkıya bağlıdır.[1] Müziğin kültür içinde anlamlandırılması ile birlikte; müzikoloji, etnomüzikoloji, müzik bilimleri[2] vb. alanlar ortaya çıkmıştır.
Müziğin kültür bağlamlı incelenmesi ve araştırılması yeni değildir. Ötekilere duyulan ilgi, misyoner hareketleri süreci, müziğe olan ilgiyi artırmıştır. Ulusçuluk akımı ise ayrıca ele alınabilecek bir konudur. Burada tarihi bilgi aktarmaktan çok, 19. yüzyılda ortaya çıkıp, 20. yüz- yılda varlığını kabul ettiren müzikolojinin ülkemizdeki, müzik alanına etkilerine değinilecektir.
Müzik deyince öne çıkan dinlenilmesi, icra edilmesi ya da üretilmesi ile ilgili kavramlar olmuştur. Böylece onu anlamlandırma ve tanımlama işi maalesef dışarıdakilere bırakılmıştır. Müziğin tanımlanmasında bu nedenle, duygusallık ve edimsellik ön plana çıkmıştır. Örn: “müzik toplumun duygularını anlatır. Müzik seslerin uyumlu sanatıdır vb.” tanımlar. Tanımlar dikkat edersek genel yargılar bildirdiklerini görürüz.
Müzikoloji her şeyden önce müziğin tanımlanmasındaki genel yargıları ve evrensel kabulleri yıkmıştır. (Sayın konuşmacılarının bazılarının evrensel müzik tanımlamasına karşıyım) Müzikoloji, müziğin evrensel bir dil olmadığını[3], “...her müzik geleneğinin ve türünün o müziğin bağlamı olan, ekonomik, kültürel etmenler içinde değerlendirilip, tanımlanabileceğini[4] kabul etmiştir. Çalışmalarında sosyal bilimlerin çeşitli alanlarından yararlanmış, yöntemlerini kullanmış, bu nedenle kendisini disiplinler arası bir dal olarak entelektüel düzeyde ortaya koymuştur. Bu konuda sayın Özkan Manav’ın şu sözleri dikkat çekicidir: “Araştırmalarını bir ya da birkaç dönemde yoğunlaştıran müzikbilimcilerin müzik tarihinin, sanat tarihinin, giderek insanlık tarihinin bütünsel bilgisinden yoksun oldukları düşünülmemelidir. Elverdiğince insancıl bir bilimsel alan olan müzikbilim, sanat tarihiyle, tarihle ve edebiyatla sıkı bir ilişki içindedir. Düşünce tarihi, insanbilim ve toplumbilimle olan alışverişi ise yıllar içinde artmıştır.”[5]
Müziği incelemek, müzik faaliyetinin birincisi olan müziği yapmaktan farklı bir uğraştır. Müziği incelemek: müzik adına kuramsal, yönteme dayalı, tarihi ve güncel verilerle çalışmaktır. Yapılan çalışmaların ortaya çıkardığı kültüre yönelik anolojik saptamalar önemli bir yönlendiricilik üstlenir. Müzik üreticisi kompozitörden, dinleyiciye kadar, bir çok değişik konumdaki insan bu saptamalar doğrultusunda hareket edebilir. “Müzikbilim özellikle Batı’da klasik müzikle şu ya da bu biçimde ilişki içinde olan insanların yaşamını her geçen gün daha çok etkilemeye, giderek belli dönemlerin müziğinden anlaşılan şeyi somut olarak değiştirmeye başladı.[6]
Müziği incelemek toplumu incelemek, kültürü müzik içinde kod[7] çözümüne uğratmak, müzik üzerinden topluma içkin söylem üretmek, aynı zamanda tarihin sesini dinleyici ve besteciye ulaştırmaktır. Bu konuda Sayın Özkan müzikologun önemini şöyle belirtiyor: “Eski müziklerle, bu müziklerin ses dünyalarını bizlere ileten bugünkü ortaçağ ve Rönesans müziği yorumcuları arasında...kaynaklar ve müzik tarihine tanıklık eden...belgeler, bulgular aracılığıyla kurulacak bir köprüye gereksinim vardır. Bu köprüyü kuracak olanlar ise besteciler, müzik eleştirmenleri ya da bugünkü kuramcılar değil, müzikbilimcilerdir(Burada Önder Bey’in müziğin tarihini yazanların müzisyenlerdir sözü yerine müziği yapanların müzisyen, tarihini de yazanların müzikologlar olduğunu söylemek yanlış olmaz). ...Müzikbilimcilerin adım adım taşlarını döşedikleri geçmişe uzanan o köprü olmasaydı, gerek notalama yöntemleri gerekse ses dünyalarını oluşturan türlü nitelikler açısından bu
eski müziklerin bizlerle, bugünkü müzikle arasında bulunan uzaklığı kendi başımıza aşmak düşten öte bir anlam taşımayacaktı.”[8]
Ayrıca sayın Ayangil “...icra açısından olsun, konuların tarihsel veya müzikolojik ya da nazariyatçı açısından ele alınması olsun yüce müzik sanatı çalgıcı kafasıyla, şarkıcı kafasıyla ele alınıp yürütülecek bir mevzu değil. Ciddi entelektüel bir çaba isteyen bir alandır, bilim ve sanat alanı olarak.”[9] (Burada Kocaeli Müzikoloji bölümünün kadrolarına bir gönderme yapabiliriz.)
Müziğe içeriden ve dışarıdan, yani farklı dallardan müdahaleler yapılmış ve bugünkü olumsuz sorunlar ortaya çıkmıştır.Yekta- Arel-ezgi-Uzdilek gibi değerli müzik bilimcileri sistem konusunda çalışırken, sosyologlar ve politikacılar ise müziğin bağlamına yönelik çalışmışlardır. Böylece yanlış yönlendirmeler meşrulaşmıştır. Örneğin Z. Gökalp tezleri temel tez olarak ele alınmış, müzik çalışmaları tek boyuta indirgenmiştir. Sosyologlar arabeski gecekonduya hapsedip, modern karşıtı ilan etmişler, böylece bu türün akademik alandaki çalışılması bile gayri resmi yasak konuma getirilmiştir. Kendi coğrafyamızda üretilen bir müziğin yabancı müzikologlarca incelenmesi ve bizlerin bu duruma hayranlıkla seyirci kalmamız, kültürümüzün yağmalanması anlamına gelmektedir. Yabancı müzikologlara müzikal kültürümüzü altın tepside sunan hizmetkarlar konumuna gelme aşamasındayız.
Yanlış temeller üzerine kurulmuş akademik eğitim[10] hala sürmektedir. Böyle bir eğitim ve ekonomik sorunlar, temel kuram eksikliği, icranın ön planda oluşu müziğimizi popüler kültüre hapsetmiş ve “piyasa” hizmetçisi yapmıştır. Bu olumsuz tablonun yanında Gazimihal, Oransay, saygun ve Y. Tura gibi müzikbilimciler müziğin kuramına yönelik çalışmalarla Türk müzikolojisinin diğer disiplinlerce de tanınmasını sağlamışlardır. Çalışmaların olumlu bir yönü de müziğin üzerindeki sosyal bilimcilerin gölgesi yavaş yavaş kalkmaya başlamıştır.
Müzikoloji ile müzik bestecisi arasındaki kopukluğun ortadan kalkmaya başlaması, müzikoloji bölümlerinden yetişenlerin literatüre yönelik çalışmalarda bulunmaları,[11] müziğin gidişatını olumlu yönde etkilemektedir. Resmi eğitime sıkışmayan müzikoloji çeşitli kurumlarda da çalışma alanları yaratmıştır. Radyo programları, müzik ve sanat festivalleri müzik üzerine yazılan deneysel, bilimsel, felsefi yazılar müziğin gidişatındaki olumsuzluğa set olmaya başlamıştır.
Müzikoloji müziğin bu günü ve yarınına yön verme yolunda ilerlerken, tarihin koridorlarındaki sesleri de yeniden canlandırmaktadır.
[1] “Bir ‘yaratı’ bütün olumlu ve olumsuzlukları içinde taşır, bu yüzden ölümsüzdür. Bu yüzden hiçbir zaman bütün sırlarını ele vermeyecektir. Ele verdiğini sandığımız zaman bile yenilerini doğuracaktır, çünkü onu biz besliyoruz, biz yeni sırlara doğru götürüyoruz. Sanat yapıtı hem kendi içinde yaşar, hem bizim içimizde. Onun üzerinde yaptığımız bütün açıklamalar kendimizin açıklamalarıdır.” İlhan Usmanbaş. “Tehlikeli serüven” MSÜ. Müzikoloji Dergisi. 1995-1. S,?
[2] Aslında bütün terimler aynı amaç etrafında birleşmektedirler. Aralarında teknik farklılıklar bulunmaktadır.
[3] Bknz. “Evrensel Müzik Kavramı”” Vural Yıldırım. Papirüs. 2000-39
[4] Vural Yıldırım. “Feza Tansuğ İle Söyleşi” Folklor/Edebiyat. 1999-1 sayı,17. S,133
[5] Özkan Manav. Müzikbilimin Anahtarı Hangi kapıyı Açar?” MSÜ. Müzikoloji Dergisi. 2002-3. S,29
[6] Özkan Manav. Agm. S,28
[7] Kültürü toplumsal üretimin her nesnesinde kodlanmış olarak kabul etmek mümkündür.
[8] Özkan Manav. Agm. S,31
[9] Ruhi Ayangil vd. “Kantemiroğlu ve Osmanlı müziğinde Yorum Sorunu Üstüne” Sanat Dünyamız Dergisi.İst:YKY. 2001-79. S,73
[10] Bkz. Yalçın Tura “Cumhuriyet Dönemi Türk Musikisi” Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ans. Cilt:VI. S,1510
[11] Bu konuda Bağlam yayınlarının Müzik Bilimleri Dizisi müzikoloji tarihi için önemli bir adımdır.