BİLDİRİLER |
TÜRK
MÜZİĞİNDE ENSTRÜMANTAL İCRA –YORUM
Öğr. Gör. Zeynep
Barut
İTÜ-Türk
Musikisi
Devlet Kons.-istanbul
* Cumhuriyetimizin 80. Yılında
Müzik
Sempozyumu, 30-31 Ekim 2003,
İnönü Üniversitesi, Malatya
Bildiriler,s.341-344.
Tarih boyunca kullanılan tüm
çalgıların en önemli işlevi, insan sesine eşlik etmek olmuştur.Batıda
Rönesans’tan itibaren, müzik bir sanat olarak ele alınıp,doğa ve insan
duyguları da bütün boyutları ile seslerle yansıtılmaya çalışılınca,çalgılar ses
alanlarını bu yönde genişletmişlerdir. Müzik bir ifade sanatıdır.İnsanoğlu
varoluşundan bu yana müzikle her türlü duygu ve hislerini yansıtmış, müzikle
toplumları yönlendirmiş ve her toplum kendi müziğini kendinden sonraki
kuşaklara aktarmaya çalışmıştır. Türk Müziğinde aktarım “MEŞK” adı verilen bir
eğitim ve öğretim sistemi ile gerçekleşmiştir. Hem çalgı hem ses öğrenimi hem de öğrencilerin eser dağarcığı
edinebilmeleri meşk etmekle gerçekleşirdi.
Türk Müziğinde öğrenim Meşk’ e dayandığı
için müzik öğretimi ve gerekse mevcut eser dağarcığının bir sonraki
kuşağa aktarımında müziği yazmak pek
rağbet görmemiştir. “Meşk,musiki dünyasının hat sanatından ödünç aldığı “yazı
örneği” ya da “yazı karalaması” anlamına gelen bir
terimdir. Ancak bu kelime, .......... ders ve öğrenim anlamında da
kullanılmıştır. Kullanım alanları zamanla sadece bazı sanat ve hünerlerin
öğreniminde yoğunlaşan Meşk, Osmanlı’nın son iki yüzyıllında giderek sadece hat
ve müziğe inhisar ettirilmiştir .Meşk sözcüğü bazen en genel düzeyde eğitim ve
öğretim anlamında da ele alınmıştır. Ancak Osmanlıda Meşk edilen yer,öğrenim
görülen mekan anlamındaki Meşkhane kelimesinin musiki dışındaki öğrenim alanları
için kullanıldığı pek görülmez.”[1]
Bu sistem esas itibariyle hafızaya dayanır. Yüz yüze
bir eğitim sistemidir . Çalgı meşki ile sözlü eser meşki arasında pratik açıdan
büyük farklılıklar vardır. Çalgı öğrencisi eser geçip
kendine bir dağarcık oluşturmadan önce ,çaldığı çalgının yapısının getirdiği teknik güçlüklerin
üstesinden gelmek zorundadır .Diğer bir değişle çalgılarına özgü bütün
becerileri kazanmaları zorunludur. Bu zorunluluk, çalgıların icralarında
mükemmelliğe ulaşmanın doğal bir amaç
olmasını gerektirir Çalgı öğreniminde tekniğin gelişmesi ile özellikle repertuarın zenginleşmesine büyük önem verilmekte idi .Batı Müziğinde ise Çalgı
eğitimine, başlangıcından beri büyük önem verilmiş, çalgı öğreniminde
kullanılmak üzere, belli bir çalgıyı daha mükemmel şekilde çalmak amacı ile
yüzlerce yöntem geliştirilmiştir. Çünkü Avrupa’da Konservatuarlar tarihi ; Altı yüz yıla dayanır. Bu kurumlarda çeşitli metotlar zaman içerisinde
oluşmuş, eğitim ve öğretim bir düzene
kavuşmuştur. Bugünün Türk Müziği icracısı,hem batılı anlamda çalgının tüm
teknik olanaklarını kullanmak, hem de gelenekteki seslerimiz ve uslubu kaybetmeden icra, transpoze,
taksim yapabilmek zorundadır. Meşk usulünde eserler yayılma şansına sahip
olamadığı için bir kısım eserlerin kaybolduğuna inanılmaktadır. ( Itri’nin bin kadar eser bestelemiş olduğu tahmin
edildiği halde,pek azı günümüze kadar gelebilmiştir ) Kayıplar için; bazı eserlerin meşk edilebileceği birinin
bulunamaması,eserin uzun ya da zor olması dolayısıyla
çok sayıda öğrenciye meşk edilememesi,eseri bilenin kişisel beğenisinden dolayı o eseri meşk etmekten
kaçınması, yahut da o eserin başka bir nedenle nadiren meşk edilmesinden
dolayı zaman aşımıyla repertuardan çıkmış kabul edilmesi gibi kişisel ve pratik
düzeyde bir çok sebep akla gelebilir.
Dolayısıyla bazı eserlerin
unutulma ve kaybolma olasılığı yüksektir.Meşk yöntemi günümüzde,eserlerin bir
sonraki kuşağa iletilmesinde oynadığı belirleyici rolü artık büyük ölçüde
kaybetmiştir. Türk Müziğinde öğretim ve
eser aktarımının bugün, neredeyse tamamının,
yazılı hale geldiği söylenebilir. Türk Müziği gibi köklü bir müzikte eser sayısı oldukça
fazladır. Müzik geleneğimizin repertuarında toplam yirmi beş bin kadar eser
bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunun yüzde beş kadarı enstrümantal eserlerdir.Bundan
da anlaşılacağı gibi Türk Müziği ta başından beri öncelikle bir söz
müziğidir.Çalgı Müziği,enstrümantal parçalar,peşrevler ve saz semaileri,sadece
çalgılarla yorumlanan eserler her zaman ikinci planda kalmıştır. Geleneksel
müziğimizin ana malzemesi, en önemli ifade aracı hep insan sesidir. Çalgıların
vazifesi ise genelde insan sesine eşlik etmek olmuştur.
TÜRK MÜZİĞİNDE ÇALGILAR
Türk Müziğinin tarihsel gelişimi
içerisinde çok sayıda enstrüman kullanılmış, zaman içerisinde bunlardan
bazıları müziğimizde vazgeçilmez yerler edinmiş
bazıları ise terkedilmiş tarihe karışmıştır. Batı Müziğinin önemli
Enstrümanlarından Keman Ailesine mensup
yaylı çalgılar ve Klarnet gibi nefesli
çalgılar da Müziğimizde etkin bir
yer edinmişlerdir .Burda ilginç bir durum dikkatimizi
çekmektedir Batı kökenli bu enstrümanlar Türk Müziğinde sahip oldukları
teknik kapasiteleri ile
kullanılamamışlardır. Bu çalgıların
kullanım sahası insanın ses
genişliğine ,görevi de İnsan sesine eşlik etmekle sınırlanmıştır.
Elbette bunda Türk Müziğinde eserlerin bestelenmesindeki zihniyet rol
oynamaktadır. Çalgıların İnsan sesinin yanında daima arka planda kalması sebebi
ile geniş bir enstrümantal repertuarın oluşması da mümkün olmamıştır. Türk
Müziği Tarihinde en itibarlı çalgı Tanbur olmuştur.
Türk Müziğini oluşturan perdelerin tümünün sap üzerinde açıkça görülebilir
olması, Türk Müziği nazariyatının Tanbur perdeleri
üzerinde (bazı nazariyatçılar tarafından
) açıklanması günümüzde Tanburun temel çalgı
olarak kabul edilmesine neden olmuştur.
Gelişmiş her müzikte olduğu
gibi Türk Müziğinde de bir takım formlar vardır. Türk Müziğinde formlar 1- Enstrümantal Müzik 2- Sözlü Müzik ( Vokal Müzik )
olmak üzere önce ikiye, daha sonra yine kendi aralarında çeşitli bölümlere ayrılır. Türk Müziğinde
Sözlü Müzik ön planda olmasına rağmen Çalgı Müziğinde de Peşrev, Taksim, Medhal,
Saz Semaisi, Longa, Sirto, Oyun Havaları,gibi sadece
Çalgılara özel formlar da gelişmiştir. Türk Müziği Geleneği içerisinde enstrümantal parçalar
bestelemiş çok tanınmış besteciler de vardır On yedinci yüzyılda.Gazi Giray Han
ve on sekizinci yüzyılda Kantemiroğlu .Bu iki besteci
hemen, hemen yalnızca peşrev ve saz
semaileri bestelemişlerdir.Yine de bu iki besteci bir istisna teşkil ederler ve
dönemin bestecileri arasında azınlıkta kalırlar. Çalgı Müziğinde ele alacağımız
bir diğer şekil ise reform dönemlerinde kullanılan Tasviri Müzik
eserleridir. Tabiattaki herhangi bir
olayı,bir düşünceyi ve bir duyguyu vb
müzik diliyle anlatan çoğu serbest olarak bestelenmiş birkaç bölümden
meydana gelmiş eserlerdir. Tasviri Müzik besteleyen bestecilerimiz içerisinde
H. Sadettin Arel
, Haydar Tatlıyay, Sedat Öztoprak,Reşat
Aysu, Şerif Muhittin Targan,
günümüz bestecilerinden Ahmet Hatipoğlu, Mutlu Torun,
Sellahattin
İçli ,Necdet Varol, Erol Sayan, Yalçın Tura' yı
sayabiliriz. Çalgı Müziği 19.yy.dan sonra hareketlenmiştir.Türk Müziğinde virtüozite kavramının Tanburi
Cemil Bey’le birlikte oluşmaya başladığını söyleyebiliriz. Tanburi
Cemil Bey’le başlayan virtüozluk anlayışı Türk
müziğine yeni bir boyut
getirmiştir.Çalgılar artık sadece insan sesine eşlik etmekle kalmayıp kendi
teknik becerilerini göstermek üzere de kullanılmaya başlanmıştır. Tanburi Cemil Bey, Şerif Muhittin Targan
gibi ustalar bu müziğin en güzel örneklerini vermişlerdir. Türk Müziği icrasında geçmişteki icraların analizinin çok
iyi yapılması, Müziğimizin kaynağını ve
devamlılığını oluşturması
bakımından son derece önemlidir. Bunun için en iyi yol geleneksel icramızın
dinlenmesi ve incelenmesidir. Mutlu Torun’ un “Gelenekle Geleceğe” adlı Ud Metodunun önsözünde
belirttiği gibi , icracının
yetişmesinde eğitim yönteminin, önemi tartışılamaz. Ancak, metot
ne olursa olsun, öğrencinin
gözlem gücünün artırılması gerekir. Notasına bakılan veya dinlenilen eseri
duygu ve düşünce yönleriyle kavramak ;
iyi icracıları defalarca, dikkatle dinlemek şarttır. Dinlemeyi bilmeden iyi
icracı olunmaz. Eserlerin değişik zamanlarda farklı şekillerde icrası o eserin
yeniden yaratılması gibidir. Bu icracının sanat gücünün bir göstergesi sayılır.
Batı Müziğinde nota üzerine yazılarak uygulanan süslemelerin çoğunun,Türk Müziğinde
gelenekten gelen bir alışkanlıkla yapıldığını görürüz. Eser üzerinde, icracının o andaki duygularını yansıtabilmesi, hem
çeşitlilik hem de icrada bağımsızlık adına pek çok avantaj sağlamıştır. Ancak
toplu icralarda, özel tavırlardan sıyrılarak ortak bir tavırla, eserin icra
edilmesi gerekmektedir. İcrada yapılan süslemeler ve nüanslar eğer gerekli
görülüyorsa,mutlaka birlik sağlanmalıdır. Gelişi güzel yapılan süslemeler, glisandolar, çarpmalar, triller
eseri ifade bakımından da
değiştirebileceği gibi toplu
icrada karışıklıklar meydana getirmektedir. Bu sebeple,eğitimde öğrencilerin
çalgılarının tüm teknik olanaklarını belli bir disiplin içinde kullanacak ve
notada gördükleri her türlü ifade
unsurunu, (bir batılı müzisyen gibi) icra edecek şekilde yetişmeleri
gerekmektedir. “Bestecilikte,günümüze kadar uzanan gelenek,ses icrası
düşünülerek yazılan bir tek notanın icracılara ulaştırılması şeklindedir. Ses
icrası düşünülerek yazılmış bir notanın akışında, çok defa enstrümantal
yapılar, soliste lüzumsuz hançere nağmeleri yükleyen unsurlar bulunması da bir
başka problemdir. Sazendeler,bu bir tek notadan kendi birikimi ve
kabiliyetlerine göre bir icra tarzı ve yorum sergilerler .Çünkü hemen bütün notalarda, mızrap ve yay
işaretleri olmadığı gibi, sazlara özel partisyonlarda mevcut değildir.
.................. , bizim icracılarımız, gelenek ve zekalarından gelen bir
alışkanlıkla enfes yorumlar ortaya
koymaktadırlar. Türk bestecileri artık, tek sesli de olsa, insan sesine ve
sazlara ait partisyonları ayrı ayrı yazarak icraya
sunmak durumunda olduklarını düşünmelidir. Böylece, Türk Musikisinde bir
terminoloji eksikliği ortaya çıkmaktadır. Besteci ile icracı arasındaki bu
uçurumu birleştirebilecek terminolojiyi müzikologlarımızın en kısa
zamanda musikimize kazandırmalarını bekliyoruz”[2]
Müziğimizin bu özelliğini de göz
önüne alarak gelecekteki eğitimimiz ve
icramızda şu hususlara dikkat etmeliyiz :
-
Bestecilerimiz yazdıkları eserlerin yorumuna dair tüm isteklerini nota
üzerinde göstermelidirler. (Wagner; yorumun ilk
kuralının, kompozitörlerin hassas duygularını sadakatle tercüme etmek olduğunu
söyler ).
-
İyi icra örneklerinin ışığı altında,
belirli bir çalgının sınırlarını zorlayan eserler ancak o çalgı için
yazılmış bestelerle,etütlerle mümkündür.
-
Bestecilerin, Türk Müziği Çalgıları için özel kompozisyonlar vermesi
gerekir. Bu yolla bestecilerin açacağı ufuklarda, çalgıların icrası üzerinde
gelişmeler olacağı bariz bir hakikattir.
-
Günümüz Türk Müziğinde, Enstrümantal icra önceki dönemlere göre Konservatuarların
açılması ile birlikte hızla gelişmektedir. Doğru ve düzgün bir icra en az
kendisi kadar yeterli bir tekniği zorunlu kılar.
-
Türk Müziği ve İcrası gelecekte hiç şüphesiz ki çağdaş bir zemin üzerindeki
yerini alacaktır Eğitimde Türk Müziğinin yaygınlaştırılması ve genç kuşaklardan
başlayarak toplumun her kesimine ulaşması sağlanmalıdır.
-
Türk Müziğinin Uluslararası boyutta yerini almasının sağlanması ve yeni
eserler vermek üzere Türk Müziği bestecilerinin özendirilmesi gerekir.
-
Akademik düzeyde araştırma ve uygulama merkezleri kurulmalıdır.
-
Her eser ait olduğu dönemin karakterine uygun olarak icra edilmelidir.
Günümüz icracıları geleneksel eserleri geleneksel üsluplarla da yorumlayabilmelidirler.
- İyi icralar için en önemli şartların başında müziği iyi bilmek ve tanımak gelir.
Müzikte
başarı, müziği iyi bilmeyi ve ona egemen olmayı gerektirir. Buradaki müzik
deyimi ile dünyamızdaki müziği kastediyorum. Her kültüre özgü müzik aslında
dünyamızdaki bütün müziklerin bir parçasıdır.
BEHAR, Cem (Prof,
Dr); “Zaman, Müzik, Mekan”, Afa Yayıncılık A.Ş.,
İstanbul 1993.
İÇLİ, Selahattin (Prof, Dr); “50.Sanat Yılında Selahattin İçli ve Besteleri”, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, İst. 1997.
ÖZALP, M. Nazmi (Dr); “Türk Musıkisi Tarihi
– Derleme”, I. Cilt, TRT Yayınları, Ankara 1988.
TORUN, Mutlu
(Prof); “Gelenekle Geleceğe Ud Metodu”, İstanbul
1985.