BİLDİRİLER |
9-11 YAŞ
ÇOCUKLARINDA VİYOLA EĞİTİMİ ÜZERİNE
Öğr. Gör. Mesut
Tuncer
Anadolu Ünv.
Devlet Kons.-Eskişehir
* Cumhuriyetimizin 80. Yılında Müzik
Sempozyumu, 30-31 Ekim 2003,
İnönü Üniversitesi, Malatya
Bildiriler,s.156-159.
Çocukla ilk
buluşmamızda ikili ilişki çok önemli bir unsurdur. Çocuğun güvenini ve
sevgisini kazanmak, aynı güveni ve sevgiyi çocuğa vermek gerekir
Bu güveni nasıl
sağlayabiliriz?
Çocuğa bazen bir anne-baba ya
da çocuk psikolojisi ile yaklaşmak çok önemlidir. Örnekleyecek olursak bu, bir
davranış biçimi ya da çocuğun ilgisini çekecek bir
nesne olabilir. Nesne, bazen bir şeker ya da küçük
minyatür bir oyuncak da olabilir. Giydiğimiz renkli bir kazak, T-shirt çocuğun ilgisini çekebilir. İlk ders çok önemlidir ve
öncelikli iş viyolayı çocuğa tanıtmaktır. Burada gayet sevecen olmalıyız ki
çocuğu daha ilk derste kaybetmeyelim. İlk önce viyolanın bölümlerini –parçalarını-
anlatmalıyız. Bu bölümlerin salyangoz, sap, tuşe,
teller, gövde “f” delikleri, köprü, kuyruk ve çenelik olduğunu tek tek anlatmalıyız. Böylece çocuk elindeki enstrumanın ne olduğu hakkında bir ön fikre sahip
olacaktır. Bütün bunları anlatıp çocuğun da anladığını gördükten sonra viyola
ile keman arasındaki farkı anlatmak gerekir. Bu fark iyi anlatılmadığı takdirde
ilk bir yıl için çocuk üzerinde değişik etkilere yol açar. İlk bakışta ¾ lük viyolayı gördüklerinde bunu keman zannedip “viyola
bumuymuş ama bu kemanın aynısı” ya da “arkadaşım
keman çalıyor benim viyolanın aynısı .O zaman neden kemana viyola demişler?”
gibi sorunlarla kaşılaşabiliriz. Bu nedenle viyola
ile keman arasındaki farkı iyi anlatmak gerekir.
Bu farkı
nasıl gösterebiliriz?
En başta “viyola kemanın abisidir” diyerek çocuğun
ilgisini çekmeliyiz. Daha sonra çocuğa hem kemanda hem de viyolada küçük birer
parça çalmalıyız ki iki enstruman arasındaki ses
farkını gösterelim. Kemanın tellerinin sol-re-la-mi viyolanın ise do-sol-re-la
olduğunu söyleyerek bu iki enstruman arasındaki farkı
açık ve net bir şekilde anlatmış oluruz.
Yine de çocuğun kafasında şu soru vardır. “Neden keman ile aynı boyda?” Böyle
bir soru karşısında hemen, çocuğa bunun ¾ lük bir
viyola olduğunu ve fiziğinin 4/4 lük viyolaya henüz
uygun olmadığını, zaman içinde tam boyda bir viyola çalacağını belirtmeliyiz.
Tüm bunların ardından yapacağımız iş, çocuğun viyolasını seçmek olacaktır.
Viyola
seçiminde nelere dikkat edilmelidir?
Öncelikle yapacağımız ilk iş çocuğa tam keman değil
gerçek ¾ lük viyola vermektir. Çünkü tam kemandan
gerçek viyola sesini alamayacağımızdan dolayı bu konuya özellikle dikkat
etmeliyiz. Böylece hem kemancıları rahatlamış oluruz hem de öğrencimiz gerçek
bir viyola ile eğitimine başlamış olur. Viyola, öğrencinin zorlanmadan
taşıyabileceği ağırlıkta olmalıdır. Tel yüksekliği ve tel aralıklarını çocuğa
göre ayarlamalı ve tellerin çelik olmasına önem vermeliyiz. Bu türden küçük
viyolalarda genellikle akord problemi yaşanmasından
dolayı tüm tellere “fiks” takılmalıdır. Fazla büyük,
kutusu ağır ve telleri yüksek olan bir viyola çabuk yorulmaya ve kas
sertleşmelerine yol açabilir. Çelik tel ise entonasyon
güvenliği açısından tercih edilmelidir.
Yastık
seçimi nasıl olmalıdır?
Viyola ile boyun arasına girecek olan yabancı
nesnenin (yastığın), çocuğun fiziksel yapısına uygun olması, önemli bir
gereksinimdir. Yastığın ne çok sert ne de çok yumuşak olması gerekir. Yastığın
her türlü boyutta ayarlanabilmesi, hem bizim için hem de çocuk için büyük bir
avantaj sağlayacağından, en uygun pozisyonda kullanımı çocuk için de rahatlık
sağlayacaktır. Yastığa göre tutuş değil,
tutuşa göre yastığı ayarlamalıyız.
Çenelik
seçimi nasıl olmalıdır?
İlerleyen zamanlarda karşılaşacağımız çene, boyun
yaraları, hatta çene kemiği ağrılarını önlemek ve viyolayı rahat tutmak amacı
ile çenelik seçimi çok önemlidir. Kesinlikle çenelik çocuğun boynuna göre
ayarlanmalı ve en uygun şekle getirilmelidir. Çenelik vücudumuzun en hassas
yerlerinden biri olan boynumuzla temas ettiğinden dolayı genelde karşılaştığımız
en büyük sorun boyundaki yara izleridir. Bunun için doğru çenelik seçilmelidir.
Yanlış çenelik seçimlerinde ise bu boyun yaralarına ve izlerine engel olamayız.
İleride ise bu, çocuğun canını büyük bir ölçüde
acıtacaktır ve engellenemez bir boyuta geldiğinde ise ameliyat olma gibi
problemlerle karşılaşacaktır.
Yay seçimi
nasıl olmalıdır?
Yayın çok ağır veya çok hafif olmamasına dikkat
edilmelidir. Çocuğun kas yapısına uygun bir arşe verilmelidir. Diğer bir dikkat
konusu ise çocuğun, kolunu tam açtığında yayın tam ucuna gelebilmesidir. Yayın
tahta kısmına yayı üç ya da dörde bölünmüş gibi
gösteren işaretler konulmalıdır. Böylece çocuğa yayda belirli sınırlar ve
bölümler çizmiş olacağız. Uçta çalarken bu iki nokta, ortada çalarken bu iki
nokta, dipte çalarken bu iki nokta arasında yay çekmesini söylemek için bu
koyduğumuz sınırlar çok önemli ve faydalı olacaktır. Böylelikle çocuk yayı daha
çabuk kavramış ve tanımış olacaktır. Yayın kıllarının ise tam olmasına özen
göstermeliyiz. Çünkü kılları tam olmayan bir yay ile çalışmak, çocuk açısından
sağlıklı değildir ve hiç bir zaman tam
net bir ses elde edemeyiz.
Ayakta
nasıl durmalıyız?
Vücudumuzun tüm denge sistemi ayaklar ve bacaklar
üzerine kurulu olduğundan ayakların doğru pozisyonda olması gerekir. Yani her
iki ayakta yere sağlam basmalı ve vücudun bütün ağırlığı iki ayak üzerine eşit
olarak dağıtılmalıdır. Asıl amaç, çocuğun rahat olması ve kendini iyi
hissetmesini sağlamaktır. Yere sağlam basmayan, biri ileride biri geride ve
dizleri kırıp dikilmek ya da daha açık bir anlam ile
vücudun ağırlığını tek bir bacak üzerine vermek ileride çok büyük denge
sorunları yaratabilir. Çocuk çok fazla sallanıp vücudun denge sistemini bozarak
viyola ile olan kontağını minimuma indirebilir. Abartılı tüm vücut hareketlerinden
kaçınılmalıdır. Karşılaşabileceğimiz bir diğer sorun da hiç hareket etmeyen bir
vücuttur. Eğer bu durum çocuğun çalışına zarar verecek bir boyutta ise ihtiyacı
kadar hareket etmesini sağlamalıyız.
Çocuğa yaptırılması en önemli şey ise ayakların birbirine paralel ve bacakların
omuz hizasında açık olmasını sağlamaktır. Her zaman dik durulmalı ve omuzlar
serbest bırakılmalıdır. İlerleyen derslerde ise müziği ve ritme göre vücut
hareketlerini sağlamalıyız.
Viyolayı
nasıl tutmalıyız ?
Çocuğa öncelikle, çalgıyı kutusundan güvenli bir
şekilde alıp ,sağ koltuk altına koyması öğretilmelidir. Daha sonra koltuk
altındaki çalgının omuzların kalkmamasına dikkat ederek sol el ile sap yanından
tutularak ileriye uzatılması ve basitçe bileği döndürerek boyuna, yanak
altından yaslanması öğretilmelidir. Viyolayı baş, boyun ve omuzla değil sol el
ile tutulması gerekir. Dikkat edilecek hususlar omuzların serbest olması,
viyolanın yaslandığı yerin ne çok önde ne de çok yanda olması, başın çalgıya
dönmeden ve onu kıstırmadan, sol el ile boyuna yaslanarak tutmasıdır. Çocuk
doğru pozisyonu bulduğundan emin olduktan sonra bu hareketi birkaç kez tekrar
ettirmeliyiz. Daha sonra viyolayı tekrar koyup o pozisyon içinde yürütüp
hareket ettirmeli ve hareketlerinin doğal olmasını sağlamalıyız. Bu esnada
çocuğun rahat olup olmadığını izlemeliyiz. Böylelikle viyolanın çocuk için
yabancı bir nesne olmadığını ve onun bir parçası gibi olduğunu göstermeliyiz.
Çocuğun viyola ile kuracağı bu ilk ilişkinin mümkün olduğu kadar doğal olmasına
özen göstermeliyiz. Viyola ile duruşumuz her zaman dik olmalıdır. Salyangozun
yukarı doğru olması çocuk için her zaman bir avantaj sağlayacaktır. Böylelikle
viyolanın ağırlığı sol el yerine omuza ve boyuna yönelecektir. Bu da sol elin
daha rahat ve özgür olmasını sağlayacaktır.
Yayı nasıl
tutmalıyız?
Çocuğun yayla ilk tanışmasında ilk ve en önemli şey,
yayın sıkılarak değil sarılarak tutulması gerektiğidir. Bu his mutlaka en
başından itibaren verilmelidir. Başparmak, topuğun bitimiyle deri sargının arasındaki
boşlukta, parmağın sağ köşesi sargıya değecek şekilde durmalıdır. Orta parmak
tam başparmağın karşısına, yüzük parmağı ise tam topuğun üzerine bırakılır.
Küçük parmak yuvarlak olarak yayın
üzerine bırakılır. Parmakların birbirlerinden çok ayrı olamaması, gerektiği
gibi üst üste de olmamaları gerekir. Bu tutuşu çocuğa öğrettikten sonra yayı
masaya yan koyarak çocuğun arşeyi tekrar bu tutuş kuralları içinde tutmasını
istemeliyiz. Tabii ki ilk defasında zorlanacağı için ona bu konuda yardımcı
olmalıyız. Sözlü bir şekilde anlatarak yayı tek başına tutmasını sağlamalıyız.
Aynı hareketi birkaç kez yaptıktan sonra çocuktan bu tutuşu tek başına
yapmasını istemeli ve gözlemlemeliyiz.
GALAMIAN ,dan öğreticilere birkaç söz:
(Türkçesi : Prof. Hazar
ALAPINAR)
Ivan Galamian (1903-1981).
20.yüzyılın en büyük keman öğretmenlerinden Galamian
İran’ın Tebriz kentinde doğdu .Konstantin Mostras ile Moskova’da keman çalıştı .Bolşevik ihtilalinden
sonra Paris’de Lucian Capet ile çalışmalarına devam etti .1937 yılında Newyork’da “Julliard School of Music” de öğretim üyesi
olarak çalıştı. Çok ilginç bir çalışma sistemi vardı. Pazar günleri de dahil
olmak üzere günün 9 saatini keman çalışmaya mutlaka ayırırdı
.Julliard’ daki çalışması
sırasında tam 104 keman öğrencisi yetiştirdi. Julliard’daki
eğitimciliği sırasında öğreticilere “Galamian dan öğreticilere birkaç söz” başlıklı bir
kitabı kaleme aldı ve bu kitap müzik eğitiminde bir çok eğitimciye liderlik
yaptı .Söz konusu kitaptan yaptığım alıntıları sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Öğrenciler
birbirlerinin aynı değildir, aynı şekilde eğitilemezler. Katı kurallarla
yapılan eğitim, yanlış bir eğitimdir. İşini ciddiye alan bir öğretmen, her
öğrencide tümü ile yeni ve şekillendirilmesi gereken bir durumla karşı karşıya
olduğunu bilmelidir .Öğrencinin çalışını, müzikalitesini
ve kişiliğini iyi değerlendirebilmek için, önce onu iyi tanımak gerekir.
Öğretmen, öğrencinin yeteneğinin geliştirebilmek için bir takım engellerin var
olup olmadığını görüp, karar verebilmelidir .Örneğin çalışında kötü
alışkanlıkları var mıdır ya da öğrencinin doğası ile
ilgili tehlikeli olabilecek bir oluşum söz konusu mudur? Zayıf parmaklara ve
eklemlere dikkat edilmelidir. Kötü alışkanlıkların değerlendirilmesinde
öğretmenin olgun davranıp, kendi çalış tarzına uymayan her şeyi “kötü
alışkanlık” olarak değerlendirmemesi gerekir. Aşılaması gereken gerçek bir
engel olup olmadığını da bulup çıkarmayı denemelidir.
Öğrencinin
çalışı ile ilgili bir tanı konduktan sonra, ne yapılması gerektiği
bilinmelidir. Nereden başlanmalıdır, hangi alanlar daha az gelişmiştir ve
diğerlerine göre daha büyük bir dikkati gerektirmektedir. Bunun için
öğretmenin,her öğrencinin doğasını çok iyi kavramış olması gerekmektedir. Bu
haftalarca,kimi zaman aylarca sürebilir. Ama doğru bir değerlendirmeye
ulaşıldıktan sonra da öğrencinin kişisel ölçülerini kesin olarak kavrayıp en
iyi ve en çabuk sonuca ulaşılabilir.
Öğretmen
aynı zamanda iyi bir psikolog olmalıdır. Öğrencinin cesaretini kırmaktan
sakınmalı, belli şeylerin ne zaman düzeltilmesi gerektiğini hangi dönemde
beklemenin daha doğru olacağını kestirebilmelidir. O anda neyin önemli, nelerin
daha sonraya bırakılabileceğine karar verebilmelidir. En önemlisi, öğretmen her
şeyi birden vermeyi denememelidir. Yeni konuları hazmedebilmede herkesin
değişik sınırları vardır. Öğretmenin aynı zamanda bir çok sorunu aktarmak için
aşırı gayreti kötü sonuçlar doğurabilir.
Öğrenciyi
yüreklendirmeye ve kendine güven duymasını sağlamaya da özen gösterilmelidir.
Öğretmen,tek tek her öğrenciyi ,ne zaman yüreklendirerek moral bir destek
sağlaması gerektiğini,ne zaman sertliğin ve azarlamanın gündeme geleceği
ayarlanabilmelidir. İyi huylu çekingen bazı öğrenciler yüreklendirme ve övgü
ile çok başarılı olabilirler. Ama aynı yöntem belirli başka öğrencilere uygulandığında,kendilerini
salıvermelerine neden olacağından Zaralı sonuçlar doğurur. Kendine güven
duygusunu çok erken aşılamak onu hiç uyandırmamak kadar tehlikelidir. Sertlik
yöntemi kimi öğrencilerde iyi sonuç verirken, kimilerine de zarar verebilir.
Hangi davranışın daha iyi olabileceğini serin kanlılıkla düşünüp, iyi bir
taktik uygulanmalıdır. Örneğin, bir öğrenciyi sert bir şekilde uyarmanın doğru
bir yöntem olduğu sonucuna varılmışsa, bu bir plan çerçevesinde uygulanmalıdır.
Böyle yapmak ile, öğrenciyi kışkırtarak üzerine gitmek arasında çok fark
vardır. Zaten öğretmen öğrenci ilişkilerinde böyle bir durum da doğmamalıdır.
Öğretmen,her
öğrencinin değişik periyotları olduğunu ve bu zamanlarda öğretme yetisinin
değişkenlik gösterebileceğini bilmelidir. Özellikle başarabilme grafiğinin
yüksek olduğu zamanları iyi ayırt edip elden geldiğince iyi
değerlendirilmelidir.
Ders vermede
olsun çalışmada olsun teknik oluşum ile yorum arasında bir denge kurulmalıdır.
Sadece müzikal ifade ile ilgilenildiğinde, teknik oluşum ihmal edilmiş olur.
Aynı şekilde,teknik sorunlara bağlı kalma da hayal gücünü ve anlık (spontan) müzik yapma becerisini köreltir. Teknik ile ifade
arasındaki denge, öğrencinin değişik aşamalardaki gelişimine göre ayarlanmak
zorundadır. İlk yıllarda iyi bir teknik kurmak, öğretmenin temel görevidir.
Müzikal gelişim göz ardı edilmeden, teknik ön planda tutulmalıdır. Müzikaliteyi geliştirmede bir yaş sınırı yoktur. Ama
teknik, en hızlı bir biçimde ancak erken yaşlarda, gençlikte kurulabilir. Daha
aşamada, tekniği sağlam temellere dayandırdıktan sonra, ağırlık daha çok
müzikal oluşuma kaydırılabilir.
Öğretmen her
parçada kendi müzik anlayışını öğrenciye zorla aktarmaya kalkarsa,büyük bir
yanlış yapmış olur. Tam tersi, ilerlemiş öğrencileri kendiceliği
olan, kişilikli bir yoruma ulaşmaları öğretmenin yüreklendirmesi ve
gerektiğinde de onları yönlendirerek iyi bir beğeni, stil ve forma ulaşmalarını
sağlamalıdır. Öğretmenin her zaman temel görevi, öğrenciyi teknik ve müzikal
yönden kendi ayakları üstünde durabilmesini sağlamaktır.
Her şey kişisel gereksinmelere göre ayarlanmak olduğundan,
derste kullanılacak materyal belli bir plana göre seçilmiş olamaz. Gamlar ve
onlara bağlı alıştırmaların her türlü tekniği oluşturmasındaki - özellikle
bilinç ve kasların ilişkisi- önemi çok
yüksektir. Müzikal bir kurgu içinde olması gereken etütler ise tekniğin
gelişmesi için çok önemlidir ve standart etütlerin çoğu da çok değerli ve
yararlıdır. Dağarcık seçiminde öğretmenin mümkün olduğunca değişik yapıda ve
çok yönlü yapıtlar önererek, öğrenciye tüm stil, tarz ve dönemleri tanıtması
gerekir. Öğretmenler öğrencilerin karşı koyuşları karşısında en ufak bir ödün
vermemeli ve onları yalnızca doğuştan kendilerine uygun düşen yapıtlar
çaldırmamalıdırlar. Tek yönlü bir gelişimi önlemek için, dağarcık her öğrenci
için iyi seçilmiş olmalıdır. Çalışmanın amaçları açısından, en zayıf noktaların
dikkate alınmış olması gerekmektedir. Ama toplum karşına çıkıldığında,
öğrencinin kişiliğine uygun ve onun özellikli yönlerini en iyi gösterecek bir
program seçmek akıllıca olur.”
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:
Viyola eğitiminde eğitimciye düşen iki temel görev
karşımıza çıkar. Bunlardan birincisi enstrumanın
öğrenciye iyi tanıtımı, ki bu öğrenci ile enstruman
arasındaki bağı güçlendirecektir. İkincisi ise derste kullanılacak materyalin
iyi seçilip değerlendirilmesidir.
Çok doğaldır ki, eğitimci enstrumanını
esaslı bir şekilde tanımalıdır. Ayrıca eğitimcinin bakış açısı da kendi
çalgısının dağarıyla sınırlı olmamalıdır. Yoksa müzikal yönlendirişlerin bir
ucu her zaman eksik kalacaktır.
Eğitimcinin vicdanlı, sabırlı ve uyumlu olması ve her
şeyden önce, mesleğine gerçek bir sevgi ve ilgi ile bağlanması, iyi bir
öğreticiliği kendiliğinden ortaya çıkarır. Bu da ancak yürekten ve ruhen
bağlılıkla olur.