Yıl 1969, TUSLOG Önündeyiz
Gönderilme zamanı: 05 Ağu Cmt, 14:35
Yıl 1969, TUSLOG Önündeyiz
Neden böyle başlık attım, anlatmam gerektiğini düşündüğüm bir anım var, ondan. Mitinglerin yoğun yaşandığı bir dönemdeyiz, uyarıcı olsun, ders alınsın diye anlatacağım.
Bir eylem nasıl amacından uzaklaştırılır, buna somut bir örnektir yaşadığım, gördüğüm.
68-70 arasında Gazi Eğitim Enstitüsünde öğrenciydim. Giderek daha çok insan Amerikan karşıtı eylemlere katılmaya başlamıştı. Her hafta nerdeyse bir miting bir yürüyüş olurdu, sınıf arkadaşlarımızla gider katılırdık. (Amerikan Barış Gönüllülerini GEE’deki boykotumuzla tüm Türkiye’den kovmayı başaran bir okulduk.)
Başbakan Süleyman Demirel, Amerika ile ikili anlaşmalar yapmış, Türkiye’deki Amerikan üsleri için “Üs yok tesis var” (oysa 103 tane vardı) demişti. Devrimci Gençlik de Türkiye’de Amerikan askeri varlığını mücadelesinin hedef tahtasına koymuş halka göstermeye çalışıyordu. Üstelik Ankara’nın ortasında Maltepe’de yatakhaneleri, Tunus ve Mithat Paşa caddelerinde TUSLOG adıyla bilinen askeri gökdelenleri vardı. Ana caddelerden bu binalara giden askeri plakalı araçlarına her gün tanık oluyorduk.
Çok gurur inciticiydi. Sömürgelerinde yaşadığımızı suratımıza vurur gibi pervasız dolaşıyorlardı. Bu kadar korkusuz dolaşamamalılar caddelerimizde sokaklarımızda diyorduk. Daha sonra 68’li gençliğin mücadelesinin sonucunda Amerikan askerleri şehrin içinde dolaşamaz olmuşlar ve askeri binalarını göz önünden kaldırmışlardır.
Bir gün Ankara Dil tarih Coğrafya Fakültesinin bahçesinde toplanmış, oradan TBMM’nin önüne yürüyecek, meclisin bir kararını protesto edecektik. Yüzlerce genç Kızılay’a geldiğimizde kavşak kapatılmıştı, devam edemedik ve kalabalık kendiliğinden sola döndük, birileri “TUSLOG’a TUSLOG’a” diye bağırdı. Bu anlaşılır bir şeydi, Amerikan askeri binasının önüne gidip orada protestomuzu yapacaktık.
Tam Kızılay kavşağından sola döndüğümüzde ışıklar kırmızı oldu, trafik durdu ve gençler, duran araçların içindeki bir Amerikan askeri jipin etrafını çevirdi. Araç kalabalığın ortasında kalıverdi. Gençler jipi yerinden sallamaya başladılar, sadece şoför vardı araçta, onun yaşadığı korkuyu uzağında olmama rağmen fark edebiliyordum. Askeri dışarı almaya çalışmadılar. O sırada yeşil yandı jip gitti.
Grubun başı 100 metre ilerideki Mithat Paşa kavşağına yaklaşmış olmalıydı, ben Gima’nın hemen arkasındaki petrol istasyonunun önündeydim. Bu an çok önemli; başımın üzerinden bir şişe uçtu ve hemen sağımdaki panoya çarparak yere düştü. Birileri bağırdı, “Napıyorsunuz, benzin istasyonuna molotof kokteyli atılır mı?” Patlamadı, şişe parçalandı sadece.
Bana büyük geçmiş olsun; ya patlasaydı, ya benzinlik alev alsaydı!!!
Şehrin merkezinde en kalabalık yerde ve kendimiz de içindeyiz, böyle bir yerde molotof kokteyli atmak ne demektir? Savunulacak tek bir gerekçesi bile olamaz! Öyleyse bu kimin işi olabilirdi ve kimin işine yarardı? (Daha sonra benzinlik oradan kaldırıldı.)
Son tahlilde (öyle denirdi o zamanlar) eylemi yapan devrimci gençler için böyle halk düşmanıdır işte dedirteceklerdi. Amerika’yı protesto eden devrimci gençler benzin istasyonunu ateşe verdi, şu kadar can ve mal kaybına neden oldular diye yazacaktı gazeteler. Beyinlere ve tarihe böyle kazılacaktı eylem. Böyle bir sonuç kimin istediği sonuçtur?
Sonrasını merak edenlere: Tuslog binasına kadar gidildi ve protestoya binayı taşlama da eklendi. Binanın birinci katı o kadar yüksekteydi ki taşlar birinci kata bile ulaşamıyordu. Buna rağmen birkaç gün sonra binanın etrafı 4. kata kadar tel örgüyle çevrildi.
Benim sözüm buradan çıkarılacak dersle ilgili: Amacı ABD’yi protesto etmek iken kendi halkına zarar veren eylemlerde hep o molotof kokteylini anımsıyorum.
İzin verin de analık duygularımla, kadınlara has koruma önsezilerimle genç oğullarımıza kızlarımıza iki söz edeyim. Eylemi hedefinden saptırmak isteyenlere fırsat vermeyiniz!
3.8.2006
Neden böyle başlık attım, anlatmam gerektiğini düşündüğüm bir anım var, ondan. Mitinglerin yoğun yaşandığı bir dönemdeyiz, uyarıcı olsun, ders alınsın diye anlatacağım.
Bir eylem nasıl amacından uzaklaştırılır, buna somut bir örnektir yaşadığım, gördüğüm.
68-70 arasında Gazi Eğitim Enstitüsünde öğrenciydim. Giderek daha çok insan Amerikan karşıtı eylemlere katılmaya başlamıştı. Her hafta nerdeyse bir miting bir yürüyüş olurdu, sınıf arkadaşlarımızla gider katılırdık. (Amerikan Barış Gönüllülerini GEE’deki boykotumuzla tüm Türkiye’den kovmayı başaran bir okulduk.)
Başbakan Süleyman Demirel, Amerika ile ikili anlaşmalar yapmış, Türkiye’deki Amerikan üsleri için “Üs yok tesis var” (oysa 103 tane vardı) demişti. Devrimci Gençlik de Türkiye’de Amerikan askeri varlığını mücadelesinin hedef tahtasına koymuş halka göstermeye çalışıyordu. Üstelik Ankara’nın ortasında Maltepe’de yatakhaneleri, Tunus ve Mithat Paşa caddelerinde TUSLOG adıyla bilinen askeri gökdelenleri vardı. Ana caddelerden bu binalara giden askeri plakalı araçlarına her gün tanık oluyorduk.
Çok gurur inciticiydi. Sömürgelerinde yaşadığımızı suratımıza vurur gibi pervasız dolaşıyorlardı. Bu kadar korkusuz dolaşamamalılar caddelerimizde sokaklarımızda diyorduk. Daha sonra 68’li gençliğin mücadelesinin sonucunda Amerikan askerleri şehrin içinde dolaşamaz olmuşlar ve askeri binalarını göz önünden kaldırmışlardır.
Bir gün Ankara Dil tarih Coğrafya Fakültesinin bahçesinde toplanmış, oradan TBMM’nin önüne yürüyecek, meclisin bir kararını protesto edecektik. Yüzlerce genç Kızılay’a geldiğimizde kavşak kapatılmıştı, devam edemedik ve kalabalık kendiliğinden sola döndük, birileri “TUSLOG’a TUSLOG’a” diye bağırdı. Bu anlaşılır bir şeydi, Amerikan askeri binasının önüne gidip orada protestomuzu yapacaktık.
Tam Kızılay kavşağından sola döndüğümüzde ışıklar kırmızı oldu, trafik durdu ve gençler, duran araçların içindeki bir Amerikan askeri jipin etrafını çevirdi. Araç kalabalığın ortasında kalıverdi. Gençler jipi yerinden sallamaya başladılar, sadece şoför vardı araçta, onun yaşadığı korkuyu uzağında olmama rağmen fark edebiliyordum. Askeri dışarı almaya çalışmadılar. O sırada yeşil yandı jip gitti.
Grubun başı 100 metre ilerideki Mithat Paşa kavşağına yaklaşmış olmalıydı, ben Gima’nın hemen arkasındaki petrol istasyonunun önündeydim. Bu an çok önemli; başımın üzerinden bir şişe uçtu ve hemen sağımdaki panoya çarparak yere düştü. Birileri bağırdı, “Napıyorsunuz, benzin istasyonuna molotof kokteyli atılır mı?” Patlamadı, şişe parçalandı sadece.
Bana büyük geçmiş olsun; ya patlasaydı, ya benzinlik alev alsaydı!!!
Şehrin merkezinde en kalabalık yerde ve kendimiz de içindeyiz, böyle bir yerde molotof kokteyli atmak ne demektir? Savunulacak tek bir gerekçesi bile olamaz! Öyleyse bu kimin işi olabilirdi ve kimin işine yarardı? (Daha sonra benzinlik oradan kaldırıldı.)
Son tahlilde (öyle denirdi o zamanlar) eylemi yapan devrimci gençler için böyle halk düşmanıdır işte dedirteceklerdi. Amerika’yı protesto eden devrimci gençler benzin istasyonunu ateşe verdi, şu kadar can ve mal kaybına neden oldular diye yazacaktı gazeteler. Beyinlere ve tarihe böyle kazılacaktı eylem. Böyle bir sonuç kimin istediği sonuçtur?
Sonrasını merak edenlere: Tuslog binasına kadar gidildi ve protestoya binayı taşlama da eklendi. Binanın birinci katı o kadar yüksekteydi ki taşlar birinci kata bile ulaşamıyordu. Buna rağmen birkaç gün sonra binanın etrafı 4. kata kadar tel örgüyle çevrildi.
Benim sözüm buradan çıkarılacak dersle ilgili: Amacı ABD’yi protesto etmek iken kendi halkına zarar veren eylemlerde hep o molotof kokteylini anımsıyorum.
İzin verin de analık duygularımla, kadınlara has koruma önsezilerimle genç oğullarımıza kızlarımıza iki söz edeyim. Eylemi hedefinden saptırmak isteyenlere fırsat vermeyiniz!
3.8.2006