1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

BOP Haritasından Rize Şivesine Uzanan tezgah

Gönderilme zamanı: 25 Tem Sal, 1:44
gönderen mahiye
BOP Haritasından Rize Şivesine Uzanan Tezgah

Bazı televizyonlarda Karadenizli şivemize laf edildiğini, buradan hareketle bir suni gerginlik yaratılmaya çalışıldığını görüyoruz.
Şivemize bir alt kültür göstergesiymiş gibi davranan ve bizi bu tartışmaya çekmek isteyenlere diyecek sözümüz vardır. Fakat, öncelikle kendimizle ilgili sağlam bilgilerimizi birbirimize aktaralım, sermayemiz çoğalsın.

Buna neden gerek vardır, bunu konuşalım. Çünkü, ABD askeri merkezlerince hazırlanmış yeni BOP haritasında Rize, Trabzon, Artvin illerimiz, BOP gereğince kurulması planlanan kukla Kürt devletinin toprağı olarak gösterilmektedir. Bu haritayı yaşama geçirmelerinin tek koşulu bu bölgede gerginlik ve çatışma yaratmaktır. Bunun için şimdilik aşağılayarak tartışacakları bir konu olsun diye şivemizden başladılar.

Daha neler çıkaracak başımıza göreceğiz, uyanık olalım. Karadenizli kadının geleneksel olarak fazla iş yapıyor olmasını kadın haklarına saygısızlık yapan erkekler diye getirecekler, buradan kadın-erkek çatışması yaratmak isteyeceklerdir. Bunu tutturamazlar. Bu süreç değişti, şimdi erkek de çalışıyor. Eskiden erkekler gurbete gider, kadınlar bahçe ahır işlerini yaparlardı ve çok doğaldı. Zaten bizim sosyal tarihimizde kadın erkeğe muhtaç yaşamaz. Oysa batının aristokrat ailesinde kadın çalışmaz, asalaktır, zayıf ve erkeğe muhtaçtır.

Üstelik, bizim, kadının at binip savaştığı 10 bin yıl önceden gelen bir geçmişimiz var. Çanakkale’nin dağlarına, soydaşımız olan Truvalıları Helen saldırılarından korumaya at sırtında giden büyük büyük analarımızı anımsayalım. Hazar’ın güneyini dolaşıp da gelmiş idiler daha Karadeniz çökmeden deniz olmadan önce. Bugün hala Tebriz’in, Şiraz’ın,Tahran’ın yaylalarında göçer Kaşgari (bu isme dikkat, Kaçkar dağlarına bu adı verenler aynı yerden gelmiş insanlar olmalı) adında Türkmen aşiretleri yaşamakta, aralarında kadın at yarışları yapılmaktadır ki aynı boydan insanlar olduğumuzu gösterir. Nene Hatunlar, Kara Fatmalar da aynı kökten gelir.

Kaşgar (Kaçkar) dağlarının öteki yamacına yerleşmiş olanların erkeklerine yiğit anlamında “dadaş” denilmesi, Azerbaycan’da aynı sıfatla erkek çocuklara isim verilmesi, yine her iki yerde de cirit yarışlarının yapılması ortak özelliklerimizdendir. Kemençemiz ise tüm Kafkas ülkelerinde az değişse de ortak çalgımızdır. Tulum zurnamız keza İran içlerine kadar karşımıza çıkabilmektedir.

Bir ipucu daha; NALMES Kafkas Halk Dansları Akademisi gösterisinde oynanan danslardan birinde, siyah giysisinin belden aşağısı at binicisi, yukarısı savaşçı kıyafeti olan bir kadın dansçı tek başına savaş dansı yapmaktadır. O kadın dansçının kılıç kalkan kullanır gibi yaptığı figürlerde ipuçları vardır. (Bu dans gösterisi Başkent TV’de sıkça yayınlanmaktadır.)
Batının bir Fransız kadın savaşçısı vardır, Jan Dark, o da Fransa’nın güneyindendir, ihtimaldir ki kökeni Etrüsklerin devamı olan Ön-Türklere dayanır.

Şimdi gelip bize çocukları eziyorsunuz diye çay toplayan çocukları gösterecekler. Oysa bizim aile ekonomisi geleneğimiz vardır, batılılar bunu anlamazlar. Onlara “defol” demezsek her şeye burunlarını sokarlar. Aile ekonomisini (çayı, fındığı, tütünü, pancarı vb) çökertip, çocuklarımızı zorda bırakan da kendileridir.

11 Temmuz 2006 tarihli yerel gazeteler “Avrupa Komisyonu Heyeti Rize’de” diye manşet attı. AB Komisyonundan Martin Dawson incelemeler yapmış burada, yöneticilerle resmi toplantılar yapmış, sevinçli bir haber gibi aktarıyor gazeteler.

Bunlar ne diye buralara kadar gelir iyi biliriz; ilkin Diyarbakır’ı mesken tutmuşlardı, demek sıra Rize’de. Bu adamın önüne protesto pankartlarıyla çıkılması, bölgeye sokulmaması gerekirdi. Bakar mısınız söylediklerine.

Bu Avrupa Yahudisi (soyadındaki -son, -er, -man gibi takılar bu kökeni belli eder) Dawson ziyaretinin gerekçesini anlatırken diyor ki;
“Çünkü ancak bu şekilde Türkiye’nin dengeli bir resmini çizebiliriz.”
“Türkiye’nin dengeli resmi” ne demektir; bunu ABD’nin çizdiği BOP haritasına bakarak konuşalım. Bu haritanın kimin lehine kimin aleyhine ne kadar dengeli olduğunu görelim! Rize ve çevresi Türkiye’den kopartılmış, Kürtlere ayrılmış! Dengeye bakınız!

ABD, kendi menfaatlerine göre bir harita çiziyor (Bakü-Tiflis-Ceyhan borusunu Kürtlerin koruması için eski haritayı genişletmişlerdir), sonra bunun gereği olarak uzun vadeli planlar yapıyorlar. Alavere dalavere Kürt Memet nöbete sözü işte burada geçerli.

AB komisyonundan Dawson, Trabzon Rize ve Giresun’da yasaları ne kadar uyguladığımızı incelemeye devam edecekmiş. Nedense, AB adına gelenlerin dolaştığı yerde hep savaş tohumları yeşeriyor. Nedense, “AB’ye uyum yasaları” adı altında BOP’un gerçekleşmesi için uygun ortam hazırlanıyor, farkında mısınız?

Bugün haberlerde (24.7.2006) ABD Dışişleri Bakanı hatun diyor ki, “Yeni bir şiddet dönemi başlamıştır, ne kadar uzun süreceğini kestiremeyiz.” Bir kadının ağzından savaşın devam edeceğini duymak çok hazindir. Tam bu haritanın yayınlandığı günlerde ve İsrail’in kaçırılmış(!) 2 askerine karşılık tonlarca bombanın Lübnanlılara yağdığı hafta içinde diyor bunu. Savaş yayılarak sürecek demek istiyor.

Dönelim başa, şivemize laf edenler BOP’un borusunu çalmaktadırlar. Ve onlar, Kaşgarlı Mahmut’un büyük Lügat’ında Rize şivesinin ne kadar Türkçe olduğunu ve diğer Türk lehçelerine ne kadar yakın olduğunu açıp görsünler. Azeri TV seyretsinler ve ne kadar yakın konuştuğumuzu anlasınlar. Dünyada 41 Türk boyu varmış, bu doğruysa o kadar Türk lehçesi ve bir o kadar da şivesi var demektir, bunu algılamaya çalışsınlar!

Çok önemli bir ayrıntıdır; Farsça konuşan İranlılar Kuran okurken tıpkı bizim okuduğumuz gibi telaffuz etmektedirler. Örneğin, “Elham”ı, bizim gibi “El em” diye okumaktadırlar, “Rab” yerine bizim gibi “Reb” demektedirler. Hazar’ın güneyinde yaşayan Farslılar Farsça’yı Rize şivesiyle konuşmaktadırlar ve tipik burunlarıyla, tulum zurnalarıyla, ortak köklerimizden gelen diğer özelliklerini devam ettirmektedirler.

Böyle köklü uygarlık akrabalıkları olan biz Karadenizlileri bölmek, aşağılamak, çatıştırmak isteyenlere fırsat vermemek de bizim elimizdedir.
Karadenizli zekamızı ve uyanıklılığımızı göstermenin zamanıdır!

24.7.2006

BİRLİKTELİK

Gönderilme zamanı: 28 Tem Cum, 10:03
gönderen hüseyinözpınar
Mahiye Hanım
Bahsetmiş olduğunuz tespitlere aynen katılıyorum.Ne Karadenizlimizi, ne Akdenizlimizi hiç kimseyi aşağılayamazlar,buna fırsat vermeyiz.Üzülerek televizyonda bahsettiğiniz konuları izlemekteyiz.Ülkeyi çeşitli şekilllerde bölmeye ve parçalamaya yönelik girişimler süre gelmektedir.Bunlar bu gün başlamamıştır ve yarında bitmeyecektir.Bu Planlar elli , yüz,ikiyüz yıllık planlardır.Uygulayanlar değisse bile plan aynen devam etmektedir.Biz ve bizim evlatlarımız uyanık olmak zorundadır.Bu bilinci evlatlerımıza kazandırmalı ,ona göre bizde elli, yüz, ikiyüz yıllık planlar üretebilmeli ve ve uygulayabilmeliyiz.

Gönderilme zamanı: 06 Ağu Pzr, 23:17
gönderen mahiye
Teşekkür ederim Hüseyin kardeşim,
Bu kadar yazıyorum, sesimi duyuramadığımı sanıyordum, ses verdiniz, sağolun.
Sabah çayıma süt koydum, hele ıhlamura koyduğum zaman çok daha lezzetli oluyor. Bunu Rize'de çocukluğumda annem yapardı, ordan hatırladım. Sonra Kıbrıs'ta aynı geleneksel damak lezzetinin olduğunu anımsadım. İnsan kendini iyi hissediyor ortak özelliklerde insanlar olduğunu bildikçe, psikolojide bir sağaltım yolu da budur bilirsiniz.
Haluk Tarcan hocamız çok daha derinliğiyle biliyor bunun ne demek olduğunu. Yazılarını onun çin önemsiyorum.
"UYY" ön eki İtalyan Siena şehrindede var demişti, hemen Moldavyalı dostuma sordum ki sizde de var mıdır diye, evet varmış!!!!

Tebriz'den bir Azeri arkadaşım oldu, kız bebekleri oldu, adını NİGÂR koydu, Köroğlu'nun karısının adıdır diye. Bak ki, ben de Köroğlu'nu sadece Bolu'da yaşamış bir halk kahramanı falan sanırdım.
Oğlunun adı Yaşar, kızı da nigar olunca ona uysun istemiştir. Burda ne var diyeceksiniz, bizde de çocuklarımıza kafiyeli isim koyma geleneği var ya, onu yaşattığı için sevindim.
Hüseyin kardeşim, sevindireniniz bol olsun...
Mahiye