M.Morgül
Başbakan Giderken Ulusa mı Seslendi?
Ulusa seslenmiş diyorlar. Bence öyle değil, sanki karanlıkta birilerine “beni yanlış anladınız, ben var ya aslında…” diyordu. Sanki güvendiği Atlantik ötesi dağlara kar yağmıştı da Cumhuriyete, harbiye marşına sığınıyordu.
“Kanla, irfanla kurduğumuz genç Cumhuriyet, zaman içinde zorlukları aşarak, badireleri atlatarak, emekle, mücadeleyle, sabırla, umutla bugünlere gelmiştir. Yeter ki, çok zor elde ettiğimiz şu güven ortamını zedelemeyelim. Yeter ki, Cumhuriyetimizin kuruluş hedeflerini gerçekleştirmeyi bir görev bilelim...” Vay vay vay…
İlk zamanlar, miğferler minareler süngüler gibi şeyler çıkardı ağzından. Demek dini duygularını sömürdüğü insanlara sözü bitti, Cumhuriyet duygularına yönelişi ondan. Sığınacak kimsesi kalmamış.
Şu zor elde ettiği güven ortamından neyi kastettiğini biraz açalım. Oğullarımız kızlarımız ikişer üçer üniversite mezunu olduğu halde işsizken, ne sağlık güvenceleri ne de gelecek güvenceleri varken, güven ortamında olanlar kimmiş merak ediyorum.
Herkes bilir ki bu hükümetin çıkardığı yasalarla en güvende olan YABANCI SERMAYEDİR, ecnebilerdir. Benim çocuklarım, benim köylüm, işçim, çalışanım, tüccarım, esnafım, küçük sanayicim, fındık üreticim, pancar köylüm, çay üreticim, kısaca benim halkım hiç güvende değil. Benim için hiç çaba sarf etmedi de niye çok zor elde ettiği güven ortamından söz ediyor?
Evet, bir çaba sarf etti ama benim için değil. Yabacıları buralarda ağırlamak, ülkeyi yabancıya peşkeş çekmek kolay olmamıştır elbette, el ovacaksın, beni başbakan yap diye mektup yazacaksın, köylünün ümüğünü sıkacak yasalar çıkartacaksın… Kolay mı?
Az çaba sarf etmedi, doğrudur. BOP eş başkanlığını zor elde etti elbette. AB kriterlerine uyum yasaları çıkartmak, gizli hizmet sözleşmeleri yapmak bunları halkın gözünden uzak tutmak kolay mı? Kuzey Kıbrıs’ı vermek kolay mı? Hıristiyanlara kilise açmaklar, dinler buluşmaları falan… Az mı çaba sarf etti?
Evet, satılan kamu mallarımızı ecnebiler başbakana güvenerek satın aldılar, güven yabancılar için önemlidir. Sahillerimizi satın alıp keyifle oralara yerleşen ecnebilere verilen güven ortamı önemli, bu güven ortamını zedelemeyelim değil mi? Hıristiyan misyonerlere, özellikle de Protestan misyonerlere verilen güven ortamını da zedelemeyelim, hepimiz Hıristiyanız diye slogan atabilmeli gençler, bu güven zedelenmemeli değil mi?
Bir de, Türkiye’yi biz tanıtamıyoruz siz tanıtın diye başbakanlık tanıtım fonundan New York Yahudi lobisine GÜVENEREK verdiği paraları gelecek hükümet geri almaya kalkarsa! Tanıtımımızı(!) onlara teslim etmek için güvenli ilişkiler kurmaya az mı çaba sar etti başbakanımız, değil mi?
Sanırım başbakan, ulusa diye yaptığı seslenişte, daha ötelerde güven ilişkisi kurduğu birilerine sesleniyordu da bu kez desteği Cumhuriyetçilerden istiyor, tutturabilirse.
Ondan duymaya alışmadığımız Cumhuriyet sözleri ondandır, tüm çabası ecnebilere verdiği güven ortamı zedelenmesin diyedir!
Korkunun ecele faydası yok, başbakan istediği kadar sesini büyütsün, gidiyor, hem de bir daha iktidar olma hayali bile kuramayacak. Çünkü, bu seçimlerde yüksek oranda oy kullanılacak. Geçen seçimleri protesto edenler bu kez koşarak oy kullanacak. (Fransa’da da böyle oldu; yeni oylar solda yükseldi.) Tarihsel olgular, siyasi deneyimler ve küresel dayatmalar artık bağımsızlıktan yana oyları yükseltiyor, bu böyle. İşçi Partisi bu anlamda en büyük yükseliş gösteren parti olacaktır.
Peki bu hükümet giderken dosyasında ne götürecek, tarih babanın sorgu melekleri ne soracaklar ona? İşte o dosyayı hazırlayıp koltuğunun altına sıkıştırmak lazımdır. Menderes’in dosyası gibi olmasın.
Menderes giderken biz bir şeyi yanlış yaptık. Mahkemede hangi davayla yargılandı, anımsayalım; ilk aklımıza gelen dosyalar don davası, köpek davası… Bir pavyon şarkıcısı kadın büyük aşık rollerinde mahkemelere çıktı “Onu seviyordum (utanmaz kadının seviyordum dediği evli bir başbakan), ondan bir çocuğum olsun istemiştim” dedi.
Gördünüz mü, acınacak aşk hikayesine dönüştürdük vatan haini diye yüce divana gönderdiğimiz adamı! NATO’ya girmek, Amerikan ikili anlaşmaları yapmak, Kore’de 2 bin yiğidimizi ölüme göndermek, yüzlerce erkeği kolsuz bacaksız bırakmak, milli varlığımız gençlerimizi Amerikan sermayesi uğruna heba etmek, gibi, tarihe ders olacak davalar açmadık ona.
Şimdi böyle bir hata yapmayalım; Erdoğan, Gül, Unakıtan, Çelik ve diğerlerinin seçimlere gitmeden önce yabacılarla işbirliği ve vatana ihanet davaları açalım ve hatta bunların çıkardığı bütün özelleştirme ve piyasa üst kuruluna devretme yasalarını iptal edelim.
Ki, gelecek iktidarlara ders olsun!
Ki, gelecek nesillere ders olsun!
Erdoğan ve Gül’ün ecnebilerle yaptığı tüm hizmet sözleşmeleri vatan hainliği suçu olarak tarihe ve mahkeme zabıtlarına yazılmalıdır! Eğer bunu yapmazsak, seçimlerde ordu tarafından rencide edilmiş mağdurları oynayarak tekrar halkın karşısına çıkmaya yeltenebilirler.
Gül ve Erdoğan, basında çıkan kendi açıklamalarıyla vatana hıyanetten yargılanmayı çoktan hak etmişlerdir. Onların gidişi kendi itiraflarıyla tarihe ve seçim sandıklarına yazılmalıdır!
1.5.2007