Tanzimat Sonrasının Tek Kemancısı (Murat Bardakçı)

Doğrudan müzikle ilgili olan konulara yer veriniz.
Cevapla
Fayezz
Mesajlar: 28
Kayıt: 14 Eyl Prş, 12:39
Konum: ANKARA

Tanzimat Sonrasının Tek Kemancısı (Murat Bardakçı)

Mesaj gönderen Fayezz »

19 şubat Bardakçı yazılımını paylaşmak isterim.....

Tanzimat sonrasının tek kemancısı

CRR Konser Salonu'nda bu akşam son senelerin en güzel ve en önemli müziklerinden biri yapılacak; Ayla Erduran, Ayşegül Sarıca ve Alexander Rudin, Brahms ile Rahmaninof çalacaklar.
Üçlünün, özellikle de hayranı olduğum Ayla Erduran' ın Ayşegül Sarıca ile beraber ruhlara sükun verecek olan artık az bulunur bu birliktelikleri, bana madalyonun öbür tarafını, Klasik Batı Müziği'nin Türkiye'de iki asırlık hazin macerasını düşündürdü.
Biz, kendimizi Avrupalı olma zorunda hissedip batılılaşma yoluna atıldığımız 18. yüzyıl sonlarından itibaren, müziğimizin de batılı olması gerektiğine inandık ve özellikle de Tanzimat döneminde, yani 1840'lardan sonra Avrupa'dan müzik ve müzisyen ithaline başladık. Sarayda Mızıka-i Humayun dediğimiz bir orkestra kurduk. Ama, batılı hocaların yetiştireceği öğrencilere evrensel müzik yaptırma hevesiyle çıktığımız bu yolda, aradan yarım asır geçmesinden sonra ancak ucuz bir operet orkestrasıyla sıradan bir fanfara sahip olabildiğimizi bile fark edemedik.
Derken, cumhuriyet dönemi geldi. Seneler süren savaşların yorgunu olan ve döviz ihtiyacını sadece hububat ve tahıl satarak karşılamaya çalışan genç cumhuriyet, 1930'lardan itibaren buğday, arpa ve mısırdan sağladığı gelirle müzik öğrenmeleri maksadıyla yurtdışına gençler göndermeye başladı. Batı'nın müziğini bir batılı kadar öğreneceklerine ve memlekete dönmelerinden sonra evrensel Türk Müziği'ni yaratacaklarına inanıyorduk.

Kerih bir köçekçe ve oratoryo
Ama olmadı, gidenler hayal edilen müziği hiçbir zaman yaratamadılar. Gerçi çok sayıda beste yaptılar, eser üstüne eser verdiler; oratoryolar, senfoniler, konçertolar yazdılar ama bestelerinin tamamı sadece Türkiye içinde kaldı ve dünya bir yana, biz bile hiçbirine rağbet etmedik. Avrupa'da zaman zaman icra edildiler ama programa alınmalarının sebebi beğenilip aranan parçalar olmaları değil, kültür anlaşmaları yahut karşılıklı konserler gibi Ankara'nın sağladığı devlet desteği idi.
Açık söylemek gerekirse, müzikte herbiri kendi ülkesinin renklerini yaratmış olan ne bir Rimsky-Korsakov, ne bir Smetana, ne bir Sibelius, ne bir Bartok, hatta ne de bir Haçaturyan yetiştirebildik. Bugün melodilerini bütün dünyanın terennüm ettiği bir Şehrazat' a, bir Ma Vlast' a, bir Gayaneh' e hatta tek bir basit dansa bile sahip değiliz. Çoksesli Türk Müziği bestecilerinin eserlerini bugün birkaç yüz inançlı dinleyicinin dışında kimseler dinlemiyor.
Zira bu besteler bizden değil, dinleyen yabancılık hissediyor. Hatta benim gibi klasik müziğin ileri derecedeki meraklıları bile yadırgıyor, batıdaki ciddi örnekler dururken zorlama, inat ve bir yerde de siyaset mahsulü olan parçalar rağbet görmüyor. Sulukule'de asırlardır çalınan Köçekçe' nin orkestra versiyonu kerih geliyor, dinlemek ise bir azap!

Ailenin ve çevrenin rolü
Başarısızlığın sebepleri belli: Tartışılması gereken yetenekler, bu topraklarda asırlardan bu yana varolmuş musikileri küçümsemek, bestecilerin yeni bir Türk Müziği yaratmaları için gökten zenbille indirilmiş olduklarına inanmaları ve nihayet müziği sanat için değil, mecburi hizmet karşılığı yapmaları...
Türkiye, aynı macerayı icracı yetiştirmede de yaşadı. Harika çocuk kanunuyla Avrupa'ya çok sayıda keman, piyano vesaire öğrencileri yollandı ama bestecilerimiz Türkiye'ye ne verdiler ise, onlar da aynını verdiler ve birçoğu devlet desteğiyle ayakta kalabildi.
Tanzimat sonrasında, bence sadece tek bir kemancı yetiştirebildik: Ayla Erduran' ı...
Sadece sanatını yapıp siyasi ve kültürel polemiklerden hep uzak durmuş olan Erduran' ın ismini senelerden buyana böyle tartışmaların içerisinde bulunan diğer hanım meslekdaşları kadar sık işitmemiş olabilirsiniz diye söyleyeyim: Duygusu, ruhu, tonalitesi ve yorumlamadaki büyüklüğü ile kendisini Batı Müziği'nin gerçek sahibi olan batı dünyasına da kabul ettirmiş büyük bir sanatkardır. Başarısında mensup olduğu ailenin ve yetiştiği çevrenin de büyük rolü vardır.
Ayla Erduran ile aynı çizgiye ve köklere mensup Ayşegül Sarıca' yı bu akşam dinleyecek olanlara küçük bir hatırlatma: Erduran ile Sarıca' nın yapacakları müziğin iki asırlık zorlama ve nafile musiki maceramızla bir alakası yoktur, iki gerçek sanatkar, kendi zarif ve hassas ruhlarını yansıtacaklardır.
Cevapla