Eğitim kitaplarındaki resimlerde pedagojik yanlışlar
Gönderilme zamanı: 06 Ara Çrş, 15:15
M.Morgül
Kitaplardaki Yanlış Resimler
Bu yazımın muhatabı öncelikle değerli Resim Eğitimcisi arkadaşlarımızdır.
Adnan Turani öğretmenimizin “Çağdaş Sanat Felsefesi” adlı kitabı Remzi yayınevinden 7.Baskı yaptı. Bu baskıda bir ekleme yapmış, sanat eğitimin son durumuna ilişkin görüşlerini yazmış.
Raflara henüz çıkmamış olabilir, önümüzdeki günlerde hazır olur
Adnan Turani öğretmenimizle 5.12 2006 (dün) Ankara Doku Sanat Galerisinde ressam baba-oğul İbrahim Balaban ve Hasan Nazım Balaban’ın sergi açılışında karşılaştık. Kendisinden bir konuda düşüncelerini istedim, bunun üzerine 7. baskı yapan kitabını önerdi.
Son yıllarda MEB içinde ve dışında basılmış kitaplarda yer alan resimlerin sanatsal niteliklerinin çok düşük oluşu, bunun ötesinde pedagojik yanlışlarla dolu, olumsuzlukların resmedilmesi dikkat çekecek boyuttadır. Bu noktada, pedagojik hataların sistematik biçimde bir yerlerden pompalandığından söz etmek de mümkündür.
Genç yazar-çizerlere resim eğitimi aldıkları okullarda resim pedagojisi ya verilmemekte ya da yanlış verilmektedir. Yayınevleri çalıştırdıkları deneyimsiz elemanlara “şunun resmini” çiz dediğinde itiraz edecek donanımdan yoksun gençler iş başındadırlar.
Gördüğüm yanlışlardan bazıları:
-Eğitim dergisinin kapağında ve içinde İngiliz işkencesi yapılmakta olan bir ilkokul çağındaki çocuk, başı ve kolları işkence aleti olarak gösterilen kitabın içinden giyotinde sıkıştırılmış halde bir resim. Karikatür olarak bile insan çocuğunu bu halde görmek istemez. Yine derginin içinde, kocaman bir öğretmen-öğrenci çizimi, çocuğu ensesinden tutup havaya kaldırmış, en çirkin yüz hatlarıyla azarlarken. Aynı derginin fıkralar bölümünde (ki öğretmen eğitimi dergisidir bu) öğretmeni ve öğrenciyi aşağılayan çizimlerle fıkralar.
Hani “ÖĞRENCİ OLUMLU ÖRNEKLERLE EĞİTİLİR” prensibimiz vardı?
“Çocuğa, sanatsal ölçütleri olan, estetik değeri yüksek, yücelme duygusu veren, iyiliğe güzelliğe yönlendiren resimler sunulmalıdır ” diye öğrenmiştik hani!
Ki, beynin besini olurdu bu resimler.
Hani, “Olumlu örnekleri destekleyerek olumsuzluklar yok etme” prensibimiz?
-Bir seri basılmış öykü kitaplarında kocaman büyütülmüş renkli resimler yazının altında tam sayfa. Bu resim bir önceki öyküye ait üstelik de. Üstelik de olumsuz bir durumun resmi.
Yazıdan çok bu olumsuzluk insanın beynine nakşedilmektedir. Daha kaç yanlış bir arada...
Öykünün sonunu olumlu bir bitirişe kavuşturmadan bitirmek de buna eklenince durum çok daha vahim demektir; çocukla arkadaşları alay ederken bir görünüm. Öyküde çocuk bilmeden tahta silgisiyle üzerindeki çamuru silmeye kalkmıştır ve öğretmeni dahil herkes onunla alay etmiştir. (Yaşamda da böyle bir şey asla yoktur.) Bu öyküde bir sorun varmış, çocuk bu sorun karşısında nasıl davranmalıymış!? Yani bu çirkinliğin üzerinde çocuğu odaklama ve fikir yürütme gibi bir yanlış daha üstüne! Çocuk bu öyküdeki hiçbir tiplemeyle kendini özdeşleştiremez, olumlu bir tek örnek yok öyküde… Aşağılanmış çocuk resmindekiyle mi, onunla alay edenlerle mi, çocuğu azarlayan öğretmenle mi? Aşağılanmışlığın pekiştireçleri eğitim oluveriyor!
-Yine bir öyküde, 5 yaşlarındaki çocuk öğlen uykusundan uyanmış ki annesi evde yok, kapı aralığından korkuyla dışarı bakıyor, annesi tarafından terkedilmiş bir çocuk öyküsü, sonu yok. Siz olsaydınız böyle bir durumda ne yapardınız diyor, sorun çözdürüyor güya. Bakar mısınız, bir çocuğun asla karşılaşmaması gereken bir duyguyu çocuğa soru olarak yöneltiyor! Annesinin kendisini terk edebileceği kazınıyor çocuğun beynine, korkular içinde içine kapanan beyninde güvensiz ilişkilerin yerleştirildiği bir resimli öykü!!!
Bu tür korkunçluklara karşı çocuklarımız savunmasız halde bırakılmamalı, öğretmenler, eğitimciler ve çizerler çocuktan yana taraf olmalıdır. Maalesef MEB tarafından onay verilen bu çizimlere dur diyecek bir otoriteden yoksun haldeyiz. MEB ve YÖK bizi sahipsiz bırakmak üzere Dünya Bankasından gelen SPAN adlı işgalcilerin elindedir Tek tek bize görev düşmektedir.
Kaybolmuş eğitim prensiplerimizi yeniden toparlayalım, gençlere anlaşılır biçimde öğretelim.
Her eğitimci arkadaşım bildiği kuralları not etsin, bunları bir araya getirelim, ortak hafıza oluşturalım..
“Eğitimle ilgili görüş üretmek istiyorsanız dernek kurun” demeye başladılar, Amerikan modeli düşün-konuş dernekleri yani. Yani bilim üretme işi akademik kurumların dışına, yani sokağa, yani piyasaya, yani sözümona eğitimcilerin kurduğu lobi derneklerine devredilmektedir. Bu çok sağlıksız bir süreçtir, tüm akademisyenleri de itibarsızlaştırır.
Aynı şekilde, ders kitaplarında yer alan Atatürk resimlerindeki deformasyonla ilgili endişelerimiz devam etmektedir. Bu konuda prensiplerin de belirlenmesi gerekir. Resim eğitimcileri ve akademisyenler, bu konuyu üstesinden gelinmesi gereken kendi sorunları olarak görmeli, bu acıyı yüreklerinde duymalıdırlar. Ki; ekmek borçludurlar Mustafa Kemal’e.
Şimdi, bildiğimiz doğrular henüz aklımızdayken bunları birleştirelim, birlik olalım., yoksa piyasa kendi orman kanunlarıyla çocuklarımızı ve tüm eğitimimizi tehdit etmeye devam edecektir!
6.12.2006
Kitaplardaki Yanlış Resimler
Bu yazımın muhatabı öncelikle değerli Resim Eğitimcisi arkadaşlarımızdır.
Adnan Turani öğretmenimizin “Çağdaş Sanat Felsefesi” adlı kitabı Remzi yayınevinden 7.Baskı yaptı. Bu baskıda bir ekleme yapmış, sanat eğitimin son durumuna ilişkin görüşlerini yazmış.
Raflara henüz çıkmamış olabilir, önümüzdeki günlerde hazır olur
Adnan Turani öğretmenimizle 5.12 2006 (dün) Ankara Doku Sanat Galerisinde ressam baba-oğul İbrahim Balaban ve Hasan Nazım Balaban’ın sergi açılışında karşılaştık. Kendisinden bir konuda düşüncelerini istedim, bunun üzerine 7. baskı yapan kitabını önerdi.
Son yıllarda MEB içinde ve dışında basılmış kitaplarda yer alan resimlerin sanatsal niteliklerinin çok düşük oluşu, bunun ötesinde pedagojik yanlışlarla dolu, olumsuzlukların resmedilmesi dikkat çekecek boyuttadır. Bu noktada, pedagojik hataların sistematik biçimde bir yerlerden pompalandığından söz etmek de mümkündür.
Genç yazar-çizerlere resim eğitimi aldıkları okullarda resim pedagojisi ya verilmemekte ya da yanlış verilmektedir. Yayınevleri çalıştırdıkları deneyimsiz elemanlara “şunun resmini” çiz dediğinde itiraz edecek donanımdan yoksun gençler iş başındadırlar.
Gördüğüm yanlışlardan bazıları:
-Eğitim dergisinin kapağında ve içinde İngiliz işkencesi yapılmakta olan bir ilkokul çağındaki çocuk, başı ve kolları işkence aleti olarak gösterilen kitabın içinden giyotinde sıkıştırılmış halde bir resim. Karikatür olarak bile insan çocuğunu bu halde görmek istemez. Yine derginin içinde, kocaman bir öğretmen-öğrenci çizimi, çocuğu ensesinden tutup havaya kaldırmış, en çirkin yüz hatlarıyla azarlarken. Aynı derginin fıkralar bölümünde (ki öğretmen eğitimi dergisidir bu) öğretmeni ve öğrenciyi aşağılayan çizimlerle fıkralar.
Hani “ÖĞRENCİ OLUMLU ÖRNEKLERLE EĞİTİLİR” prensibimiz vardı?
“Çocuğa, sanatsal ölçütleri olan, estetik değeri yüksek, yücelme duygusu veren, iyiliğe güzelliğe yönlendiren resimler sunulmalıdır ” diye öğrenmiştik hani!
Ki, beynin besini olurdu bu resimler.
Hani, “Olumlu örnekleri destekleyerek olumsuzluklar yok etme” prensibimiz?
-Bir seri basılmış öykü kitaplarında kocaman büyütülmüş renkli resimler yazının altında tam sayfa. Bu resim bir önceki öyküye ait üstelik de. Üstelik de olumsuz bir durumun resmi.
Yazıdan çok bu olumsuzluk insanın beynine nakşedilmektedir. Daha kaç yanlış bir arada...
Öykünün sonunu olumlu bir bitirişe kavuşturmadan bitirmek de buna eklenince durum çok daha vahim demektir; çocukla arkadaşları alay ederken bir görünüm. Öyküde çocuk bilmeden tahta silgisiyle üzerindeki çamuru silmeye kalkmıştır ve öğretmeni dahil herkes onunla alay etmiştir. (Yaşamda da böyle bir şey asla yoktur.) Bu öyküde bir sorun varmış, çocuk bu sorun karşısında nasıl davranmalıymış!? Yani bu çirkinliğin üzerinde çocuğu odaklama ve fikir yürütme gibi bir yanlış daha üstüne! Çocuk bu öyküdeki hiçbir tiplemeyle kendini özdeşleştiremez, olumlu bir tek örnek yok öyküde… Aşağılanmış çocuk resmindekiyle mi, onunla alay edenlerle mi, çocuğu azarlayan öğretmenle mi? Aşağılanmışlığın pekiştireçleri eğitim oluveriyor!
-Yine bir öyküde, 5 yaşlarındaki çocuk öğlen uykusundan uyanmış ki annesi evde yok, kapı aralığından korkuyla dışarı bakıyor, annesi tarafından terkedilmiş bir çocuk öyküsü, sonu yok. Siz olsaydınız böyle bir durumda ne yapardınız diyor, sorun çözdürüyor güya. Bakar mısınız, bir çocuğun asla karşılaşmaması gereken bir duyguyu çocuğa soru olarak yöneltiyor! Annesinin kendisini terk edebileceği kazınıyor çocuğun beynine, korkular içinde içine kapanan beyninde güvensiz ilişkilerin yerleştirildiği bir resimli öykü!!!
Bu tür korkunçluklara karşı çocuklarımız savunmasız halde bırakılmamalı, öğretmenler, eğitimciler ve çizerler çocuktan yana taraf olmalıdır. Maalesef MEB tarafından onay verilen bu çizimlere dur diyecek bir otoriteden yoksun haldeyiz. MEB ve YÖK bizi sahipsiz bırakmak üzere Dünya Bankasından gelen SPAN adlı işgalcilerin elindedir Tek tek bize görev düşmektedir.
Kaybolmuş eğitim prensiplerimizi yeniden toparlayalım, gençlere anlaşılır biçimde öğretelim.
Her eğitimci arkadaşım bildiği kuralları not etsin, bunları bir araya getirelim, ortak hafıza oluşturalım..
“Eğitimle ilgili görüş üretmek istiyorsanız dernek kurun” demeye başladılar, Amerikan modeli düşün-konuş dernekleri yani. Yani bilim üretme işi akademik kurumların dışına, yani sokağa, yani piyasaya, yani sözümona eğitimcilerin kurduğu lobi derneklerine devredilmektedir. Bu çok sağlıksız bir süreçtir, tüm akademisyenleri de itibarsızlaştırır.
Aynı şekilde, ders kitaplarında yer alan Atatürk resimlerindeki deformasyonla ilgili endişelerimiz devam etmektedir. Bu konuda prensiplerin de belirlenmesi gerekir. Resim eğitimcileri ve akademisyenler, bu konuyu üstesinden gelinmesi gereken kendi sorunları olarak görmeli, bu acıyı yüreklerinde duymalıdırlar. Ki; ekmek borçludurlar Mustafa Kemal’e.
Şimdi, bildiğimiz doğrular henüz aklımızdayken bunları birleştirelim, birlik olalım., yoksa piyasa kendi orman kanunlarıyla çocuklarımızı ve tüm eğitimimizi tehdit etmeye devam edecektir!
6.12.2006