ne olacak bu eğitim sistemi!
ne olacak bu eğitim sistemi!
Şu an dersten çıktım.Beş senedir bu mesleği yapan bir öğretmen olarak her hafta mutlaka" Ne olacak bu eğitim sistemi?" diyorum kendi kendime!Biliyorum pes etmek olmamalı işimiz,didinmek, çabalamak, uğraşmak olmalı.Ama herşey öyle bir hal alıyor ki! Çıkar yol kalmıyor bazen. "Laftan anlamıyorsa döveceksin hoca hanım!" deniliyor çoğunlukla.Ben dövmek, hırpalamak, korkutmak, dersten atmak istemiyorum.Bana yakışmayacak şeyler bunlar.Çocukları seviyor, onlara müziği ve müzik dersini sevdirmek istiyorum.Ama malesef çocuklarımız dayağa alıştırılmışlar.Dövmeyen, hırpalamayan öğretmeni, öğretmenden saymıyor bazıları.Bu çok acı.....acı verici...
kayraalp...
Re: ne olacak bu eğitim sistemi!
Sizinle aynı duyguları, mesleğe başladığım ilk gün yaşadım. İki öğretmen, öğretmenler odasında bir öğrenciyi nasıl dövdüklerini birbirlerine ballandıra ballandıra anlatıyorlardı. Hiç unutmadığım cümle ise şuydu: "Bir vurdum çocuk sinek gibi tahtaya yapıştı."
İşte o an kendi kendime -dayağa karşı bir öğretmen olarak- karar aldım ve dedim ki "hiçbir öğrenciye vurmayacağım". Bir hafta sonra altı edebiyat sınıfında "ilk tokatı patlatmıştım". Peki ne olmuştu da tokat atmıştım? Cevabı siz veriyorsunuz
Keşke böyle kazanmasaydım saygınlığı.....
İşte o an kendi kendime -dayağa karşı bir öğretmen olarak- karar aldım ve dedim ki "hiçbir öğrenciye vurmayacağım". Bir hafta sonra altı edebiyat sınıfında "ilk tokatı patlatmıştım". Peki ne olmuştu da tokat atmıştım? Cevabı siz veriyorsunuz
On yıldır müzik öğretmeni olmayan bir okulda genç bir öğretmen olarak mesleğe başlamıştım ve idealisttim (halen öyleyim bunu hiç yitirmedim). Ancak şartlar gereği hem müzik dersini dersten saydırmak hem de kendimi öğrencilere kabul ettirmek adına bunu yapmak zorunda kalmıştım. Çünkü yıllardır böyle alıştırmışlardı öğrencileri. Onların anladığı dilden konuştum. Böylece öğrencilerin testini geçtim ve saygın olabilmeyi başardım. Ancak bir daha da tokat atmadım ve Siirt'deki o okulu hiç unutmadım.kayraalp yazdı:Dövmeyen, hırpalamayan öğretmeni, öğretmenden saymıyor bazıları.Bu çok acı.....acı verici...
Keşke böyle kazanmasaydım saygınlığı.....
- Semra Fayez
- Mesajlar: 95
- Kayıt: 05 Haz Pzr, 23:25
- Konum: Ankara
Hepside o kadar çok sevgiye ve ilgiye muhtaçlar ki! Ta bi ki sadece eğitim sistemine de suç bulmak yanlış olur. Bazı öğretmenler için dövmek çok sıradan bir şey haline gelmiş ne yazık ki! Çocuklar sadece okulda değil, evde de dayak yiyorlar. Ben tek başıma bir şeyler yapmaya çalışsamda olmuyor.Daha doğrusu yeterli olmuyor.Önce ailelerin, sonra da öğretmenlerin bu konuda mutlaka uyarılması ve eğitilmesi gerekiyor.
Şiddet uygulayan bir insan ancak ilerde kendisi gibi şiddet uygulayabilecek insanlar yetiştirir.
Evde ve okulda dayağa hayır....
Şiddet uygulayan bir insan ancak ilerde kendisi gibi şiddet uygulayabilecek insanlar yetiştirir.
Evde ve okulda dayağa hayır....
SERRA.
Tokat yiyen çocuğun gözlerinde nefret vardı..
Zaten tokat attıktan sonra saygınlık kazanıldığını zannetmiyorum. Kazanılan sadece o çocuğun sizden çekinmesi ve artık! korkması oluyor sadece. Saygı ve sevgi kavramlarının küçüklükte ailede verilmesi gerekiyor.Parçalanmış ailelerde yetişen çocuklar, şiddet görerek, sevgisiz ortamlarda büyüyorlar.Okula başlar başlamaz da şiddet görürlerse onlar için saygı ve sevgi kavramları yok oluyor.Sadece" korku" duygusu hakim oluyor hayatlarına, bir de nefret....
kayraalp...
- Semra Fayez
- Mesajlar: 95
- Kayıt: 05 Haz Pzr, 23:25
- Konum: Ankara
Aşk Ve Sevgi Bilimi!
Küçücük yüreklere korku, nun saygı olduğu öğretilmişse, kin, nefret ve korku öğretilmişse bizim görevimiz onları dövmekmi , sevmek mi olmalı!?
Sanat ın en büyük hedeflerinden biri de RUH' u eğitmek değilmidir ki!? O zaman bize düşen sorumluluk, yeni levhalara yeni değerleri yazmaktır.
20 yıllık tecrübesi olan bir eğitimci olarak, tüm yüreğimle inanarak derim ki "Sevgi gelince tüm eksiklikler biter..."
Sanat ın en büyük hedeflerinden biri de RUH' u eğitmek değilmidir ki!? O zaman bize düşen sorumluluk, yeni levhalara yeni değerleri yazmaktır.
20 yıllık tecrübesi olan bir eğitimci olarak, tüm yüreğimle inanarak derim ki "Sevgi gelince tüm eksiklikler biter..."
FAYEZ
Sayın hocam, düşüncelerinizin benim için çok önemi var. Bizim, sizin gibi eğitimci ve tecrübe sahibi hocalarımızın düşüncelerine inanın çok ihtiyacımız var. Ancak müzik dersinin ilköğretimlerde haftada bir saat olması, müzik öğretmenlerinin dört hatta beş okul gezdirilmelerini gerektiriyor. Bu okulların birbirlerine uzaklıkları her sene öğretmenin durumuna göre( arabası var mı, yok mu, evde küçük çocuğu var mı, rahatsızlığı varmı...vs.)ayarlanırken, bu sene malesef bunlarda dikkate alınmamış(benim bulunduğum ilde) bütün müzik öğretmenleri bir uçtan öbür uca görevlendirilmiştir.Haftada bir, kırk dakika gördüğünüz öğrencilerle nasıl verimli bir müzik dersi işlenebileceğini siz takdir edersiniz! Zaten çoğu müzik dersini gereksiz bir ders olarak görmekte.Biz elimizden geldiğince bu dersi sevdirmeye, çocukları müzikle eğitmeye, onlara sevgiyi ve saygıyı aşılamaya devam ediyoruz, edeceğizde..Ancak bazı sorunlar bizi aşmakta..Elimiz kolumuz bağlı kalmakta.Bu iş takım işi..Herkesin yardımcı olması, bir bütün olması lazım..Gerçekler malesef acı veriyor...Sadece sevgi yetmiyor..Saygılarımla..
kayraalp...
- Semra Fayez
- Mesajlar: 95
- Kayıt: 05 Haz Pzr, 23:25
- Konum: Ankara
Aşk ve Sevgi Bilimi !
Siz hiç öğretmenliği aşkla yapan ve sorunlarla başedemeyen ya da başaramayan bir eğitimci gördünüzmü!? Sorumluluklarımızı bildiğimiz ve üstlendiğimiz sürece ÖZGÜRSEK eğer; Aşk la yapılan iş sorumluluk aldırtır, çocuğun senin ellerinde ve senin gücünle "olabileceğini" bilirsin ve bu sorumluluğun FARKINDA OLURSUN . Bu sorumluluk o öğretmene kendini geliştirme bilinci verir. Ve işini aşk la yapan bir eğitimciler ordusuyla ne eğitim politikaları ne de siyaset hiç kimse başedemez...
prf. Dr. Ahmet İnam; ODTÜ Felsefe bölümü başkanıdır ve eğitimin ana problemini FARKEDEBİLEN çok az insandan biridir!
Aşağıda İnamla yapılam eğitime dair söyleşiden kısa bir alıntı sunuyorum.....
AG: Ruhu manayı müfredatın içine nasıl koyarız? Sizin muhabbet eğitimi, hulya eğitimi gibi yaklaşımlarınız var bunlar nasıl olacak? "Hadi bakalım 15 günlük bir muhabbet eğitimi hizmetiçi eğitim kursu düzenleyelim" demekle olacak iş değil? Nasıl olacak bu?
İNAM: (Gülüyor ) Tabi; öyle şey olmaz. O sözleri fazla kullanmak istemiyorum (muhabbetmiş hulyaymış). Çünkü onlar çok kolay yanlış anlaşılmaya, gevşetmeye hazır şeyler. "Muhabbet, hayal ,amma palavra ha bu ,işte koyarız önümüze şaraplarımızı muhabbet ede ede müziği de açarız".Eğitim bir çile bir defa yani muhabbet edebilecek duruma gelebilmek çok büyük emek isteyen bir şey.
AG: Sokrates'in diyaloglarını bir tür muhabbet olarak görebiliriz bu anlamda.
İNAM: Evet. Yani; oturup acı çekeceksiniz, sıkıntıya gireceksiniz, çile çekeceksiniz, Bu şekilde muhabbeti yaşama imkanı var. Onun için öğrenciye de yanlış bir görüntü vermemek gerekir. Öğrenmek zordur. Bu zorluk, neyin zorluğudur? Aşkın zorluğudur; Çünkü aşktır öğrenmek!
Şimdi, ben bunu söylediğim zaman, birçok akademik ortamlarda bana çok kızıyorlar. Diyorlar ki "Şimdi ben bir biyologum. Oturup çalışıyorum, üretim yapıyorum; ama hiçbir aşk hissetmiyorum. Eee ben şimdi eğitici veya araştırıcı değil miyim? Böyle bir reçete yazmaya hakkımız var mı illa bu iş aşk olarak yürütülmelidir" diye elbette bunu da söyleyemeyiz söylemeye hakkımız var mı veya adam demez mi sana ne benim aşkımdan bu çok mahrem bir meseledir bunu isteyerek yaparım istemeyerek yaparım. Bunun eğitim ile ne alakası var diyebilir. Çünkü çok özelmiş gibi bir şey söylediğimi sanıyorlar aşktır deyince çok abartılı bir şey söylediğimi zannediyorlar. Özel bir kişilik ancak bu işi gerçekleştirebilirmiş gibi düşünüyorlar.
Hiç de öyle bir şey söylemiyorum. Yani söylediğim; her insanda olması gereken ve olan bir şeydir. Zaten aşk dediğimiz şey; sadece mecnun ve meczuplarda olan bir şey değildir. Her insan merak eder, öğrenmek ister ve kendini bir konuya vermek ister. Yani, o aşk (ne diyelim buna isterseniz epistemiyatrik aşk diyelim) hepimizde vardır. Amaç; o aşkı canlandıracak atmosferi yaratmaktır.
Yani, coşkulu öğretmenlerin (öğrencisini, işini, meslektaşlarını seven) olduğu bir dünyada bu aşk zaten gerçekleştirilir ve eğitimin bir çok problemi de ortadan kalkar. Dam akıyor olabilir, soba yanmıyor olabilir (tabii aşk ısıtır gibi bir laf edeceğim palavra gibi gelecek ama) aşk ısıtır tabi. Çünkü aşk olmayınca sobayı istediğin kadar sınıfta yak.
Ama ben geçim problemleriyle dolu, sinirli , zorla bir bölümü okumuş, istemediği bir yere tayin edilmiş, günlük hayatımda birçok istekleri ve kompleksleri olan bir öğretmensem içimdeki bütün çirkinlikleri o genç çocuklara ne kadar tekniklerle, pedagojik formasyonla vs... saklasam da o çirkinliklerim çıkıyor tabi.
Çocuk matematiği öğrenirken matematikçiyle öğreniyor. Yani matematikçiyi matematikten ayıramazsınız. Matematikçinin berbat bir insan olması o öğrendiği matematiği etkiliyor. Bu tabii belki vasat öğrenciler içindir. Matematik dehası olan zaten hocaya bakmıyor. O alıp başını gidebilir ama ben matematiği sevme durumunda olan, sevebilecekken işte bu çarpık eğiticiler yüzünden matematikten, fizikten, sosyolojiden, felsefeden,kimyadan, spordan, müzikten, resimden soğumuş insanlardan söz ediyorum.
AG: Teşekkürler.
prf. Dr. Ahmet İnam; ODTÜ Felsefe bölümü başkanıdır ve eğitimin ana problemini FARKEDEBİLEN çok az insandan biridir!
Aşağıda İnamla yapılam eğitime dair söyleşiden kısa bir alıntı sunuyorum.....
AG: Ruhu manayı müfredatın içine nasıl koyarız? Sizin muhabbet eğitimi, hulya eğitimi gibi yaklaşımlarınız var bunlar nasıl olacak? "Hadi bakalım 15 günlük bir muhabbet eğitimi hizmetiçi eğitim kursu düzenleyelim" demekle olacak iş değil? Nasıl olacak bu?
İNAM: (Gülüyor ) Tabi; öyle şey olmaz. O sözleri fazla kullanmak istemiyorum (muhabbetmiş hulyaymış). Çünkü onlar çok kolay yanlış anlaşılmaya, gevşetmeye hazır şeyler. "Muhabbet, hayal ,amma palavra ha bu ,işte koyarız önümüze şaraplarımızı muhabbet ede ede müziği de açarız".Eğitim bir çile bir defa yani muhabbet edebilecek duruma gelebilmek çok büyük emek isteyen bir şey.
AG: Sokrates'in diyaloglarını bir tür muhabbet olarak görebiliriz bu anlamda.
İNAM: Evet. Yani; oturup acı çekeceksiniz, sıkıntıya gireceksiniz, çile çekeceksiniz, Bu şekilde muhabbeti yaşama imkanı var. Onun için öğrenciye de yanlış bir görüntü vermemek gerekir. Öğrenmek zordur. Bu zorluk, neyin zorluğudur? Aşkın zorluğudur; Çünkü aşktır öğrenmek!
Şimdi, ben bunu söylediğim zaman, birçok akademik ortamlarda bana çok kızıyorlar. Diyorlar ki "Şimdi ben bir biyologum. Oturup çalışıyorum, üretim yapıyorum; ama hiçbir aşk hissetmiyorum. Eee ben şimdi eğitici veya araştırıcı değil miyim? Böyle bir reçete yazmaya hakkımız var mı illa bu iş aşk olarak yürütülmelidir" diye elbette bunu da söyleyemeyiz söylemeye hakkımız var mı veya adam demez mi sana ne benim aşkımdan bu çok mahrem bir meseledir bunu isteyerek yaparım istemeyerek yaparım. Bunun eğitim ile ne alakası var diyebilir. Çünkü çok özelmiş gibi bir şey söylediğimi sanıyorlar aşktır deyince çok abartılı bir şey söylediğimi zannediyorlar. Özel bir kişilik ancak bu işi gerçekleştirebilirmiş gibi düşünüyorlar.
Hiç de öyle bir şey söylemiyorum. Yani söylediğim; her insanda olması gereken ve olan bir şeydir. Zaten aşk dediğimiz şey; sadece mecnun ve meczuplarda olan bir şey değildir. Her insan merak eder, öğrenmek ister ve kendini bir konuya vermek ister. Yani, o aşk (ne diyelim buna isterseniz epistemiyatrik aşk diyelim) hepimizde vardır. Amaç; o aşkı canlandıracak atmosferi yaratmaktır.
Yani, coşkulu öğretmenlerin (öğrencisini, işini, meslektaşlarını seven) olduğu bir dünyada bu aşk zaten gerçekleştirilir ve eğitimin bir çok problemi de ortadan kalkar. Dam akıyor olabilir, soba yanmıyor olabilir (tabii aşk ısıtır gibi bir laf edeceğim palavra gibi gelecek ama) aşk ısıtır tabi. Çünkü aşk olmayınca sobayı istediğin kadar sınıfta yak.
Ama ben geçim problemleriyle dolu, sinirli , zorla bir bölümü okumuş, istemediği bir yere tayin edilmiş, günlük hayatımda birçok istekleri ve kompleksleri olan bir öğretmensem içimdeki bütün çirkinlikleri o genç çocuklara ne kadar tekniklerle, pedagojik formasyonla vs... saklasam da o çirkinliklerim çıkıyor tabi.
Çocuk matematiği öğrenirken matematikçiyle öğreniyor. Yani matematikçiyi matematikten ayıramazsınız. Matematikçinin berbat bir insan olması o öğrendiği matematiği etkiliyor. Bu tabii belki vasat öğrenciler içindir. Matematik dehası olan zaten hocaya bakmıyor. O alıp başını gidebilir ama ben matematiği sevme durumunda olan, sevebilecekken işte bu çarpık eğiticiler yüzünden matematikten, fizikten, sosyolojiden, felsefeden,kimyadan, spordan, müzikten, resimden soğumuş insanlardan söz ediyorum.
AG: Teşekkürler.
En son Semra Fayez tarafından 09 Ara Cum, 3:46 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
FAYEZ
sayın hocam, gönderdiğiniz yazıyı okudum.Ama bizim ilköğretimlerdeki sorunumuzun eğitim ve meslek aşkıyla bi ilgisi yok.Benim mesleğimle ilgili hiç bir sorunum yok.Sorunum çocuklarımızı ve bizi harcayan bu sistemle...Dayakçı, şiddet eğitimi veren, müzik dersini, koroları gereksiz gören beyinlerle..Yoksa ben öğretmen bir annenin babanın çocuğu olarak bu mesleğin hep içindeydim kendimi bildim bileli.Bu meslek benim genlerimde var..saygılarımla.
kayraalp...