Mahiye Morgül
Din Tacirliğinin Yeni Adı “İnanç Sektörü”
Orta çağa dönüyoruz, evet, din tacirliğinin adı “İnanç Sektörü” oldu. Din hizmetlerini devlet değil piyasa vermeliymiş ve bu piyasayı denetleyecek özerk üst kurul oluşturulmalıymış...
Diyanet İşleri Başkanlığının dağıtılmasından, piyasaya devredilmesinden söz ediyoruz, dikkat!
Yabancı tekelci sermayenin mutlak egemen olduğu bugünkü küresel kapitalizm dünyasında, birisi kalkıp cemaatlere dayalı inanç piyasası yaratmaktan ve onu bağımsız bir piyasa üst kurulunun denetlemesinden söz ediyorsa, ya çok saftır, ya hiçbir şey okumamıştır, ya da üstüne parasını almıştır. (Amerika’da her makalenin bir fiyatı vardır.)
Dünya Bankasının gündeminde şimdi din hizmetlerini özelleştirmek var. Yöntem aynı; sosyal devletin eğitim ve sağlık görevlerini sektöre devret, kamu mallarını yabancıya sat, piyasa üst kurulları oluştur, KİT’leri sektöre devret… Son adım, din hizmetlerini sektöre devretmekti, bekleniyordu. (MEB 2004’de Tebliğler Dergisinde bunun ipuçlarını vermişti, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi kaldırılacak, Halk Kültürü adı altında paralı seçmeli ders olacaktı; “Milli Eğitimde Emperyalist Kuşatma” kitabımda belgesini yayınlamıştım.)
Dünya Bankası açısından sorun şudur; bu işi inanç sömürüsü yaparak iktidar olmuş bir parti yapabilir mi? Türban vaadiyle işe soyunmuş türban sözünü yerine getirememiş bir hükümet Diyanet İşleri Başkanlığını lağvedebilir mi? Bence Dünya Bankası köprüyü geçerken at değiştirmeyi deneyecektir.
Burada ele alacağımız konu, piyasanın, yani Amerikancı liberal ekonominin direksiyonu olan Dünya Bankasının din hizmetlerini para piyasasına hizmet eden sektör olarak algılattırdığı ve kamuoyunu nasıl yönlendirdiğidir. Bu yolda sözümona bilimsel makaleler yazılmaktadır. Örneğin, bazı hakemli(!) dergilerde bu yönde yazılmış makalelere rastlıyoruz. “Bilim artık tekelci sermayenin emrinde” diyenleri haklı çıkartan türde yazılar bunlar.
İşte bir dergi; adı “kırkbudak”, “anadolu halk inançları araştırmaları” alt başlıklı, “journal of anatolian folk beliefs” üst başlıklı, hakemli bir dergi. Hakemli dergi olduğu halde gördüğünüz gibi, kapağında yazım kuralları ihlal edilmiş. Mart ayında basılmış olan Kış 2007/ 9. sayısındaki ilk makale bu yazıyı yazmamın dürtüsü oldu.
Türkçe bir dergide İngilizce başlığın ne işi var diye soracaksınız; iç kapakta diyor ki, “dergide editörlerin uygun buldukları yabancı dillerde de makaleler yer alabilir.” Kimdir editörleri diye sorarsanız, listesinde ODTÜ’den Zürich ve Harvard’a kadar bir çok üniversiteden öğretim üyesi var. Ne kadar bilim adamıdırlar orasını bilemem, şirketlerin istediği makaleleri yazarak artık ne kadar bilim adamı olunursa…
Konuya dönelim. Söz konusu dergide sıkıştırsan 3 sayfalık kısacık makalenin yazarı ODTÜ Sosyoloji Bölümünde Yrd. Doç. Aykan Erdemir, başlığı “Sünnilik Bildirgesi Gereksinimi: Türkiye’de Din-Devlet İlişkileri Sorunsalında Ezber Bozmak”
Başlıktaki “ezber bozmak” deyiminin altını çizdim ve kısacık yazının içinde tam 12 kere “İNANÇ SEKTÖRÜ” ifadesine rastladım. Demek ki Aykan Erdemir bu makalesinde bana bunu ezberletiyor! AB görüşmelerinde RTE’nin KKTC için kullandığı “kazan kazan” deyimini de aynı yazıda görünce, tam satış başladı diyor insan! Tamamen piyasacı diliyle yazılmış.
Yazıda önerdiği din işlerini piyasaya devretmeyi 1983’de ABD’de yayınlanmış bir yazıdan alıntılarla besliyor. Daha doğrusu kendinden çok Amerikalı yazarların önerilerini yazmış, havan dövücünün hınk deyicisi gibi tekrar ediyor.
Bir not düşelim, 1983 yılı ulusötesi sermayenin ulus devletleri içerden yok etmek üzere küresel saldırıya geçtiği yıldır, örneğin, Gardner’in “Çok Parçalı Zeka” teorisi gibi ilk sipariş makaleler o zaman yazılmıştır. Dünya Bankası tarafından Dünya Ticaret Örgütü’nün isteği üzerine bu işler programlanmıştır.
Makalede, “inanç sektörü” iyi bir şeymiş gibi öneriliyor. Gerekçesinde, devletin din hizmeti vermesi demokratik değildir diyor. Yani, sermayenin önündeki engellerin aşılmasına (savaş dahil) “demokrasi” diyen Dünya Bankası mantığı yazıda egemen. Yazıda, Dünya Bankasının ulus devletlere yönelik saldırılarına ve özelleştirme dayatmalarına “Mali Oligarşi”, yani “Faşizm” diyen tek bir söz yok!
Önerilen din piyasası üst kurulunda yer alması muhtemel olanlara gelince; temizlik şirketlerine benzer din hizmeti pazarlayan şirketlerin temsilcileri, cenaze malzemesi üreten ve satan şirketlerden temsilci, mevlit okuma, kuran okuma, imamlık, hahamlık, dedelik vb. din sertifikası veren kursların temsilcileri, bunların meslek dernekleri, canı isteyenin iki yandaş bulup kuracağı tarikatın temsilcisi, cemaat temsilcisi, vb. katılacağı bir özerk(!) inanç sektörü/din piyasası üst kurulu…
Nasıl, içiniz kararmaya başladı değil mi?
Makalede yok edilmesi istenen(düşman) Diyanet İşleri Başkanlığı bir KİT olarak gösteriliyor. Yazara göre, piyasanın önündeki ulusal engellerden biri, yani sözümona demokrasinin önündeki engellerden biri “DİB” oluyor.
Anlaşılan, Dünya Bankası, küresel sermayenin serbestçe at oynatabileceği, dışardan kumandalı Yahudi, Hıristiyan veya Müslüman maskeli yeni tarikatların piyasada serbestçe din tacirliğini yapacağı bir Türkiye istiyor.
Hazindir ki, yoksul halkımızın dar bütçesiyle okuttuğu, halk için bilim yapsınlar diye maaşlarını ödediği birileri vahşi kapitalizme hizmet ettiğini bilmeden, sosyal Türk devletinin çöküşünü hızlandıracak makaleler yazabiliyorlar, üstelik akademik unvanlarını da kullanarak toplum üzerinde psikolojik baskı oluşturmaya kalkışabiliyorlar!
ABD Büyükelçisi Ross Wilson, son açıklamalarından birinde şöyle demektedir: “ABD, stratejik ortağı olan Türkiye’nin laik ve demokratik, serbest piyasa ekonomisine dayalı bir düzene sahip olmasına önem veriyor.” (19.3.2007 Emre Kongar’ın köşe yazısından)
“İnanç sektörü” kavramı, ABD büyükelçisinin “laik demokratik serbest piyasa” olarak ifade ettiği tekelci kapitalizmin ürünüdür.
21.3 2007