Mahiye Morgül
Beynimizin Algılama Sistemi Üzerine TUZAKLAR
Beynimizin algılama sistemi ritmik özelliktedir. Buna ters düşen durumlarda beyin tepki verir. Bir tepkiye fırsat vermeden, alıştıra alıştıra beynin algılama sistemini allak bullak etmek mümkündür.
Beynin ritmik olan şeyleri kayıt ettiği bilinmektedir; bellek kayıtlarını yok etmek istenirse bu da mümkündür. Kimliğimizi oluşturan bellek kayıtları silinebilmektedir. Bunu isteyen bir güç varsa ve bu güç de bizim görsel alanlarımızı denetliyorsa, medyaya hakimse, neye bakacağımızı hep o güç tayin ediyorsa bunu biraz düşünelim.
Deneysel çalışma yapalım. Aşağıdaki yazıyı okumaya başlayın. Hiç sorunsuz okuduğunuzu fark edeceksiniz:
"İgnliiz Üineveersdsterinin bir tensai hfravlefin hngai salıyra dmiziilş olğunduun öemnisz olugğnuu oaryta kydou. Bduara tek ömlnei ntoka ilk ve son hfiarn dğrouydree osmldaıır. Gsreii tmaaemn salmçaık olbaiilr ve sen ynie de pbromlseiz okyailusbirin. Bu haeflrri hraf oaarlk okunzdağuduan ve kmelireei büütn oalrark alamııdılgığzdıan knakaıyanlr."
Buradaki yazımda önemli olan sadece baş harf ile son harfin doğru olması gereğidir, göz aradaki harfleri düzelterek okuyor. Demek ki beyin sağlam iki ipucuyla sözcükleri hafızadaki kaydından bulup tamamlayabilmektedir. Ancak…
a-Eğer bu yazım şekli süreklilik arz ederse, sözcüklerin belleğimize kaydedilmiş kalıpları kırılır, bir süre sonra hiç bir sözcüğün belli bir çağrışımı kalmaz.
b-İnsan beyni ritmik akışı kesen her şeyi kendine tehdit olarak algılama özelliğindedir, bozuk olan şeylere bakmayı reddeder. Şaka olduğunu bilirse bir süre buna katlanabilir.
c-Yeni sözcükler öğretilirken bu yol geçersizdir; yeni sözcüklerin dağarcığımıza eklenmesinin önünü kapatır. Bu yöntemle eğitim olmaz, anlamlı ve hızlı okuma yapılamaz.
d-Heceleri belirsiz olacağı için, söz-ses uyumu gerektiren şiir, şarkı gibi fonetik sanatlar bu yöntemle yapılamaz.
e-Sözcüğün doğrusunu hafızadan siler, yazmak gerektiğinde çocuk doğrusunu yazamaz.
f-Bu şekilde yazılmış yazılar okunabilir, ancak bir süre sonra göz sözcüğün ritmik akışını arar, aşırı göz yorgunluğu başlar, kişi okumaktan sıkılıp bırakır.
Bu yöntemin silah olarak kullanıldığı durumlara örnek: TV ve gazetelerde ucube yazım şekilleri, her bir harfi başka renkte olan sözcükler, yarısı İngilizce yarısı Türkçe tabelalar, İngilizce’yle karışık yazılmış dergiler, büyüklükleri farklı harflerle yazımlar, birleşik yazılmaması gereken ve hatta büyük harfle başlaması gereken “euroturk”, “SKYTURK” gibi özel isimler, Türkçe sözcükleri İngilizce okunuşlarıyla yazmak, Türkçe’mizin ü,ö,ı gibi özellikli harflerini kullanmamak gibi…
İkinci bir deneysel çalışma daha yapalım. Bir tablo düşünelim, tabloda bir dairenin etrafında pembe noktalar var:
"Dairedeki noktalar pembe iken yeşile dönüşecek; noktaların üzerinde noktaları silerek dolaşan bir şey var, gözünüz bunu takip ediyor, bu dolaşma sırasında her bir nokta bir an için yeşil olup geçiyor ve bir süre sonra ilk gördüğümüz pembe hali adeta yok oluyor, daire halinde yeşil noktalar görmeye başlıyoruz. Dairedeki noktalar pembeden yeşile dönüşüyor."
Belli ritmik aralıklarla her bir nokta üzerinden geçilmektedir, ritmik atlama sırasında renk değişikliği yapılmaktadır. Beynimizin bu yanılsatılabilme özelliğini, tarihi dokumuzu silmek, beynimize nakşedilmiş kimlik simgelerimizi, toplumsal kimliğimizi yok etmek için kullanmaktadırlar. Örneğin:
- Tekel rakısı 2005 yılında bir Amerikan şirketine satıldı, SARI ZEYBEK ve EFE gibi Atatürk’le özdeş sıfatlar rakı adı yapıldı. Böylece, hafızamızda tarihi kimliğimizi oluşturan doku kayıtlarıyla oynama başlandı. Bu sözcüklerin çağrışımı değişiyor, rakı oluveriyor. Üstelik, içip bitirince şişesini kaldırıp çöpe atıyorsun ki bir daha yıkım yapıyor, atılacak bir çöple özdeş haline getiriyor tarihi kavramı. (1919’da İngiliz işgali altındayken İstanbul’da Fransızların Osmanlılar için ürettiği filtreli sigaranın izmaritinde Osmanlı mührü vardı; “bitince at üzerine bas” demekti.)
-2006 Eylül ayında TCDDY amblemindeki kırmızı-beyaz renkler ve tabelaların şekli değiştirildi, Amerikan bayrağındaki gibi kırmızı-mavi-beyaz oldu; Cumhuriyetle özdeş kurumların tarihsel izleri silip, yerine kendi renklerini kodluyorlar.
-Ankara’nın simgesi Hitit Güneşi amblemi kaldırıldı, yerine camili (adı da Kocatepe), kuleli (adı da Ata!) tarihle ve başkent oluşuyla hiç ilgisi olmayan bir simge getirildi. Aynı zamanda Kurtuluş savaşımızla ilgili iki kavram farklı yere taşınmış olarak bir daha kavramlarla oynandı.
-Türkçe’mizin gramer yapısıyla oynanmış sözcükler TV ekranlarında her an gözümüzün önünde tutuluyor; en çok da TÜRK kimliğimizin sembolü olan TÜRK sözcüğüyle oynanıyor ve hafızamızda kayıtlı TÜRK kimliğimizin çağrışımları tuz-buz ediliyor, uyduruk yazılmış bu sözcükler beynimizdeki tüm TÜRK kayıtlarını silerek onun yerine geçiyor.
TV kanallarında SKYTURK, TURKCELL, HABERTURK, KANALTURK, euroturk gibi hem bitişik yazmalar hem araya renkli harf sokarak yazmalar, gibi TÜRK yazımını bitiren yazılışlarla karşılaşıyoruz. Reklamlarda daha çeşitleri de yer alıyor.
Bilinçli olarak tarihi kimliğimizle oynanmakta olduğu anlaşılmaktadır. İnsan beyninin doğasına müdahale ederek yapılan bu saldırılar insana en büyük hakaret kabul edilmelidir.
İnsanın doğasıyla oynandığının ilk örnekleri elbet sadece bunlar değildir; değiştirilen eğitim sitemiyle çocuklarımız çok daha acımasız saldırı altındadır.
Pedagojisinde şu vardır: İnsan beyni ritmik olan nesneleri algılayabilme ve kayıt etme özelliğindedir. İnsan beyni aritmik olan şeylere tepki verir. Bunun eyleme dönüşmüş hali, yamuk duran nesnelerden rahatsız olma ve kalkıp düzeltme eylemidir.
Beynimizin bu özelliği nedeniyle gözümüz bozuk (aritmik) olan şeylerden rahatsız olur, algılayamaz, onun üzerine matematik yapamaz. (bkz. “Evrende Ritim ve Biz”, M.Morgül, Milli Eğitimde Emperyalist Kuşatma, otopsi Yay. 2006 İst.)
İnsan beyninin algılama sistemlerini bozmak üzere ona aritmik görsel araçlarla gizli bomba gönderenler bunu yaparken “Şimdi moda böyle” gibi bir üstünlük tanımı kullanıyorlar. Oysa, tüm sanat dallarında ritmi kırdılar ve adına da POSTMODERNİZM dediler!
Eğitimde; kitaplara birbirinden kopuk üniteler yerleştirdiler, müfredatları paramparça ettiler, seçmeli ders adı altında bütüncül olmayan parçalanmış eğitim modeline geçirdiler (2005-2006).
Müzikte, pop müzik ürettiler; dildeki ritim ile örtüşmeyen baskın bir mekanik ritim eşliği koydular, beyni beslemek şöyle dursun algılama sistemlerini dağıttılar; beynin besini olan müzik beynin bombası haline getirildi.
Ders kitaplarına ve eğitim dergilerine çirkinlik-olumsuzluk-aşağılanmışlık ve asla sanatsal özelliği olmayan resimleri koydular. Bu resimler, yaşamda ritmin kırıldığı, insanoğlunun kendisiyle asla özdeşleştiremeyeceği resimlerdir, bunlar çocuğun her gün bakacağı kitaba asla girmemelidir. Büyük pedagojik hatadır, “Çocuk olumlu örneklerle eğitilir” ilkesine aykırıdır, beyne çirkinliği göndererek yaşamsal olan güzellikleri dışarıda bırakmak demektir.
İşte, küresel efendilerimizin biz insanlara layık gördüğü… Üstelik insan haklarını dillerinden düşürmeden yapıyorlar bunu! Milyonlarca yılda oluşmuş olan beynimizin algılama sistemleri zorlanıyor, parçalanıyor!
Hazin olan bir şey var; yeni nesil akademisyenler ve öğretmenler eskinin sağlam bilgilerinden mahrum edilmiş oldukları için, bu yanlışları göremedikleri gibi bir de savunmaktadırlar. MEB ve YÖK’ün genç elemanlarla çalışmayı tercih nedeni de budur.
Küçük bir öneri: Eski okul kitaplarınızı birer hazine gibi saklayınız, hepsi yakında gerekecektir!
4.12.2006
Beynimizin algılama sistemi üzeirne tuzaklar
KÖRLEŞME!
Bilinçli körleştirme ve körleştiğinin bilincinde olmayan, olamayan 'insan'.
Bize 'doğru' diye öğretilenleri yeniden bi değerlendirmeye alalım.Değerlerimizi bize öğretildiği gibi değilde objektif bakarak değerlendirelim. Korkusuzca ve özgürce başka açılardan da bakalım.
Yüreğimizin sesi;bize dayatılan 'YANLIŞ ÖĞRETİLERİ' ayırdedebilecek güçtedir diye düşünüyorum.
Bilinçli körleştirmenin FARKINDA olan ve bunu etrafındakilerin de farketmesini sağlamak için canla başla didinen Mahiye hocama sevgiyle....
Bize 'doğru' diye öğretilenleri yeniden bi değerlendirmeye alalım.Değerlerimizi bize öğretildiği gibi değilde objektif bakarak değerlendirelim. Korkusuzca ve özgürce başka açılardan da bakalım.
Yüreğimizin sesi;bize dayatılan 'YANLIŞ ÖĞRETİLERİ' ayırdedebilecek güçtedir diye düşünüyorum.
Bilinçli körleştirmenin FARKINDA olan ve bunu etrafındakilerin de farketmesini sağlamak için canla başla didinen Mahiye hocama sevgiyle....