Batıcılık ve batı kültürü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Müziğimize getirileri yada götürüleri varmı varsa neler?
Sizce batı kültürü öz müziğimiz açısından yozlaşmanın temel adımlarından biri sayılabilirmi?
Batıcılık Hakkında ne düşünüyorsunuz?
-
- Mesajlar: 7
- Kayıt: 31 Ağu Prş, 22:06
- Konum: İstanbul
- İletişim:
TÜRKİYE NE ZAMAN TÜRKÜ SÖYLEYECEK!?
TÜRKİYE’NİN TÜRKÜ DURUMU
Türkücülerimiz çok, ünleri yurtdışına ulaşanları da var. Ama Türkiye’den türkü sesi gelmiyor. Nedir işitilen öyleyse? Çığlık, Mırıltı, Gürültü. Türkiye, türküleyemiyor, Türkiye Türk olanı, Türk’ü, türkü ile söyleyemiyor. Türkiye, Türkiye olarak kendini gösteremediği için, Türkülerle dolu, türküler doğuran bir ülke olduğumuz halde, hayatımızdan, kültürümüzden türkü sesi gelmiyor. Bize ait olanı, sanat, edebiyat, bilim ve düşünce ürünleriyle, özgün biçimde ortaya koyamadığımız için.
Nasıl söyleyebilir türküsünü karnı aç, “dünya kadar” borcu olan insan? Bir kültür, ekonomik açıdan bağımsızlığını kazanamamışsa nasıl türkü çağırabilir ki? Bağımsızlığını kazanmak için türkü söylemelidir diyebilirsiniz. Ama bu, yazımın başında “Bir Kültürün Türkü Söyleyebilmesi” anlamında bir “türkü” olmaz. Bu bir “zorlama” olur. Marş olur. Çığlık olur, Türküler kendiliğinden çıkar, kültürlerde. Varlık koşullarının uygunluğu içinde kendiliklerinden ortaya çıkarlar. Türkü söyleyebilmenin doğallığı, o kültürde ekonomik, siyasal, kültürel ve değerlerle ilgili koşulların hazır olmasıyla ortaya çıkar. Ekonomik yoksulluk, bağımsızlık, milyonlarca dolarlık borçla bu kültür nasıl sazını eline alabilecektir?
Bulunduğu coğrafya’daki doğal kaynaklar üstüne büyük devletlerin oynadığı oyunları anlayabilmek, ona göre önlemler alabilmek için sürekli bir gerginlik yaşamaktadır. Komşularıyla olan ilişkilerinde, dünyadaki yeriyle olan kaygılarıyla, türkü engelli bir ruh hali içindedir. Gergin, çökkün, zaman zaman umutlu, zaman zaman yılgın bir ruh hali içindedir Türkiye. Bu halini kabul etmekte zorlandığı için, başarabildiğince dışa ve içe, sağlıklı bir ülke, türkü söyleyebilir, giderek türkü söyleyen bir ülke görüntüsü vermeye çalışmaktadır. Bu zorlama onu, zaman zaman gerçekleri görmekten uzaklaştırmaktadır.Bireylerin türkü söyleme durumlarından söz ederken gerçeklerden kaçmak için türkü söyleyebildiklerini dile getirmiştik. (4.durum) Türkiye’nin vermeye çalıştığı görüntü, sanki bu durumla benzerlik gösteriyor gibidir. Oysa zorla “akılla”, “kurnazlıkla”, “planlayarak” türkü söyleyemez bir kültür. Elbette, “akıllı”, “planlayarak” türkü söyleme koşullarını oluşturabilir. Ancak o koşullar oluştuktan sonra, kültür, başarabilirse, kendi doğallığı içinde türküsünü söyleyebilir. Siyasal sıkışmışlık, ekonomik bağımsızlık, türkü engelliliği yaratmıştır; işte bu olumsuz koşullarla başa çıkabilmenin çarelerinden biri de, türkü engelli olduğumuzu kabul etmek ve içe ve dışa türkü söylüyor görünümü vermemektedir. Yoksa bu görünüm ardından koşturmamız, engelliliğimizin ortadan kalkmasını büyük ölçüde zorlaştırır.
Türkü engelliliğimizin bir başka nedeni kültürel şaşkınlığımızdır. Şaşkınlığımızın en azından üç kaynağı olduğunu düşünüyorum.
1. Kültürümüzün köklerine inmedeki yetersizliğimiz ve beceriksizliğimiz, Bizim olanı yakalamadaki isteksizlik ya da aşırı hamasi şişirmelerle dolu kendimizi aldatmalar,;sağlam, bilinçli, araştırmaya ve hakikat aşkına dayalı bir kültür politikamızın olmayışı.
2. Batı da olanı kopya ederek, yalnızca aktararak, kültür hayatımıza kavuşma yanılgısı
3. Kültürel inşa etkinliğinde, hayatımızı, sanat, edebiyat, bilim, düşünce yapıtlarıyla yorumlamadaki kısırlığımız, verimsizliğimiz.
Türkü engelliliğimizin nedenlerinden sözünü edeceğim sonuncusu ise ülkemizdeki değerlerin sürekli dalgalanmaları, Türkiye’de insanların güven içinde, uzun vadede sahip olacaklarını düşündükleri değerler konusunda sıkıntıları var. Değerlerimizin, medya tarafından, siyasal-ekonomik güçlerce maskeleniyor. Türkiye’de insan değerlerini sağlıklı biçimde yaşayamıyor. Bu durum, kültürün kendi anlamını ortaya koyamamasından, yaşamını değerlendirip, yorumlayamayışından kaynaklanıyor. Yaşama anlam katan, “ideallerimizi” oluşturacak yorumlama gücümüz, eksik. İçimizdeki varolma, yorumlama gücümüz, kısaca iç gücümüz eksik. Türkiye’de kültür bu açıdan çökkünlükler (depresyonlar) yaşıyor.
Türkü tıkanması. Türküye çıkamama, Türkü ile varolamama. Türkü engelliliğimiz, Serpilip, gelişen, çiçek açan kültürler türkü söyler. Bir gün Türkiye de söyleyecek. Kültürüne gerekli duyarlılığı gösterdiği, gerekli değeri verebildiğinde.
Prof. Dr. Ahmet İNAM
sevgiyle.....
Türkücülerimiz çok, ünleri yurtdışına ulaşanları da var. Ama Türkiye’den türkü sesi gelmiyor. Nedir işitilen öyleyse? Çığlık, Mırıltı, Gürültü. Türkiye, türküleyemiyor, Türkiye Türk olanı, Türk’ü, türkü ile söyleyemiyor. Türkiye, Türkiye olarak kendini gösteremediği için, Türkülerle dolu, türküler doğuran bir ülke olduğumuz halde, hayatımızdan, kültürümüzden türkü sesi gelmiyor. Bize ait olanı, sanat, edebiyat, bilim ve düşünce ürünleriyle, özgün biçimde ortaya koyamadığımız için.
Nasıl söyleyebilir türküsünü karnı aç, “dünya kadar” borcu olan insan? Bir kültür, ekonomik açıdan bağımsızlığını kazanamamışsa nasıl türkü çağırabilir ki? Bağımsızlığını kazanmak için türkü söylemelidir diyebilirsiniz. Ama bu, yazımın başında “Bir Kültürün Türkü Söyleyebilmesi” anlamında bir “türkü” olmaz. Bu bir “zorlama” olur. Marş olur. Çığlık olur, Türküler kendiliğinden çıkar, kültürlerde. Varlık koşullarının uygunluğu içinde kendiliklerinden ortaya çıkarlar. Türkü söyleyebilmenin doğallığı, o kültürde ekonomik, siyasal, kültürel ve değerlerle ilgili koşulların hazır olmasıyla ortaya çıkar. Ekonomik yoksulluk, bağımsızlık, milyonlarca dolarlık borçla bu kültür nasıl sazını eline alabilecektir?
Bulunduğu coğrafya’daki doğal kaynaklar üstüne büyük devletlerin oynadığı oyunları anlayabilmek, ona göre önlemler alabilmek için sürekli bir gerginlik yaşamaktadır. Komşularıyla olan ilişkilerinde, dünyadaki yeriyle olan kaygılarıyla, türkü engelli bir ruh hali içindedir. Gergin, çökkün, zaman zaman umutlu, zaman zaman yılgın bir ruh hali içindedir Türkiye. Bu halini kabul etmekte zorlandığı için, başarabildiğince dışa ve içe, sağlıklı bir ülke, türkü söyleyebilir, giderek türkü söyleyen bir ülke görüntüsü vermeye çalışmaktadır. Bu zorlama onu, zaman zaman gerçekleri görmekten uzaklaştırmaktadır.Bireylerin türkü söyleme durumlarından söz ederken gerçeklerden kaçmak için türkü söyleyebildiklerini dile getirmiştik. (4.durum) Türkiye’nin vermeye çalıştığı görüntü, sanki bu durumla benzerlik gösteriyor gibidir. Oysa zorla “akılla”, “kurnazlıkla”, “planlayarak” türkü söyleyemez bir kültür. Elbette, “akıllı”, “planlayarak” türkü söyleme koşullarını oluşturabilir. Ancak o koşullar oluştuktan sonra, kültür, başarabilirse, kendi doğallığı içinde türküsünü söyleyebilir. Siyasal sıkışmışlık, ekonomik bağımsızlık, türkü engelliliği yaratmıştır; işte bu olumsuz koşullarla başa çıkabilmenin çarelerinden biri de, türkü engelli olduğumuzu kabul etmek ve içe ve dışa türkü söylüyor görünümü vermemektedir. Yoksa bu görünüm ardından koşturmamız, engelliliğimizin ortadan kalkmasını büyük ölçüde zorlaştırır.
Türkü engelliliğimizin bir başka nedeni kültürel şaşkınlığımızdır. Şaşkınlığımızın en azından üç kaynağı olduğunu düşünüyorum.
1. Kültürümüzün köklerine inmedeki yetersizliğimiz ve beceriksizliğimiz, Bizim olanı yakalamadaki isteksizlik ya da aşırı hamasi şişirmelerle dolu kendimizi aldatmalar,;sağlam, bilinçli, araştırmaya ve hakikat aşkına dayalı bir kültür politikamızın olmayışı.
2. Batı da olanı kopya ederek, yalnızca aktararak, kültür hayatımıza kavuşma yanılgısı
3. Kültürel inşa etkinliğinde, hayatımızı, sanat, edebiyat, bilim, düşünce yapıtlarıyla yorumlamadaki kısırlığımız, verimsizliğimiz.
Türkü engelliliğimizin nedenlerinden sözünü edeceğim sonuncusu ise ülkemizdeki değerlerin sürekli dalgalanmaları, Türkiye’de insanların güven içinde, uzun vadede sahip olacaklarını düşündükleri değerler konusunda sıkıntıları var. Değerlerimizin, medya tarafından, siyasal-ekonomik güçlerce maskeleniyor. Türkiye’de insan değerlerini sağlıklı biçimde yaşayamıyor. Bu durum, kültürün kendi anlamını ortaya koyamamasından, yaşamını değerlendirip, yorumlayamayışından kaynaklanıyor. Yaşama anlam katan, “ideallerimizi” oluşturacak yorumlama gücümüz, eksik. İçimizdeki varolma, yorumlama gücümüz, kısaca iç gücümüz eksik. Türkiye’de kültür bu açıdan çökkünlükler (depresyonlar) yaşıyor.
Türkü tıkanması. Türküye çıkamama, Türkü ile varolamama. Türkü engelliliğimiz, Serpilip, gelişen, çiçek açan kültürler türkü söyler. Bir gün Türkiye de söyleyecek. Kültürüne gerekli duyarlılığı gösterdiği, gerekli değeri verebildiğinde.
Prof. Dr. Ahmet İNAM
sevgiyle.....
- erdemgedikli
- Mesajlar: 51
- Kayıt: 22 Ağu Pzt, 20:28
- Konum: Bursa
Emperyalizme hayır.
Batı-l-ı mı olmak Uygar mı olmak!?
Müziğin tarihsel gelişimine yönelik uzun ve nitelikli kaynaklar gerek kütüphanelerde gerekse internet denilen "bilgi sonsuzluğunda" istemediğimiz kadar çoktur. Batı müziğinin kilise ile gelişimi yadsınamaz bir gerçektir. Çoksesli müziğin batı aydınlanmasının bir sonucu olarak tarihsel dipnotlarda belirtisi coğrafya, mimarlık, resim, edebiyat ve diğer bilimsel gelişmelerin etkisi ile ortaya çıkmıştır. Ve hala "koruma" altında geliştirilmiştir. Bu korumacılığın etkisiyle müzik "uysaldır", başkaldırmaz.
Batı'nın müzik kültürü eğitilmiş insanlarının çoksesli müziği içselleştirmesi ile kurumlaştırması ile bugünlere ulşmıştır. Günümüzde yozlaşma onlarda da tüm hızıyla devam etmektedir.
Çoksesli müziği demokrasi ve aydınlıkla örtüştürme pahasına da olsa (ben öğrencilerime işlevsel bir demokrasi kavramını bu şekilde anlatıyorum) Batı'nın günümüz demokratik aydınlığı artık su yüzüne çıkan bir "öteki-leri-ne" kinlenmeye dönüşmüş ilkelliği yansıtmaktadır. Batının herşeyinin -iyi- olduğu tezine inanmayan biri olarak ya da daha net bir biçimde "öteki" olarak bu dünyayı birlikte paylaşma zorunluluğumuz olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla "farklılık-ların" dünya ve Batı için bir zenginlik yarattığı düşünümündeyim. Fakat Dünyanın ötekilerinde olan -zenginlikleri- (yeraltı-üstü insansal ve emeksel) üzerine inşa ettikleri uluslarını emperyal kan emicilikleri ile yaşama anlamındaki rahatlıkları özgürleşme ve bağımsızlaşma hareketleri ile rahatsızlık yaratıyor olsa gerek sivil itaatsizliklere hiç de demokratik tavır gösteremiyorlar nedense.
Dolayısıyla bizim gibi -öteki-ler -on-larlaşmadıkça Batı batıl kalacaktır. Dünyanın ve insanın gelişimi hiç bir zaman tektipli olmamıştır olmayacaktırda. Diyalektiğin zorunluluğundan hareketle bu paradoksal durum devam ede gidecektir.
Batı müziği saplantısındansa müziğimizi çağdaş bir anlayışla çokseslileştirmek konservatuarlarımızın, müzik eğitimi veren kurumlarımızın ve akademik alanda bu çalışmaları gerçekleştiren insanlarımızın görevi olmalıdır. İçinde bulunduğumuz coğrafyanın insanının ürettiklerini "ilkel" veya sadece "bizim müziğimiz" diyenlerin saplantıdan kurtularak uygar dünyanın uygar bir "Türk'ü" olarak dünyanın aşına bir tuz ekebilmek ve Türk kalabilmek olmalıdır görevimiz diye düşünüyorum. Atatürk'ümüzün yaratmak istediği Uygar Türk Cumhuriyeti bu değilmiydi?
Müziğin tarihsel gelişimine yönelik uzun ve nitelikli kaynaklar gerek kütüphanelerde gerekse internet denilen "bilgi sonsuzluğunda" istemediğimiz kadar çoktur. Batı müziğinin kilise ile gelişimi yadsınamaz bir gerçektir. Çoksesli müziğin batı aydınlanmasının bir sonucu olarak tarihsel dipnotlarda belirtisi coğrafya, mimarlık, resim, edebiyat ve diğer bilimsel gelişmelerin etkisi ile ortaya çıkmıştır. Ve hala "koruma" altında geliştirilmiştir. Bu korumacılığın etkisiyle müzik "uysaldır", başkaldırmaz.
Batı'nın müzik kültürü eğitilmiş insanlarının çoksesli müziği içselleştirmesi ile kurumlaştırması ile bugünlere ulşmıştır. Günümüzde yozlaşma onlarda da tüm hızıyla devam etmektedir.
Çoksesli müziği demokrasi ve aydınlıkla örtüştürme pahasına da olsa (ben öğrencilerime işlevsel bir demokrasi kavramını bu şekilde anlatıyorum) Batı'nın günümüz demokratik aydınlığı artık su yüzüne çıkan bir "öteki-leri-ne" kinlenmeye dönüşmüş ilkelliği yansıtmaktadır. Batının herşeyinin -iyi- olduğu tezine inanmayan biri olarak ya da daha net bir biçimde "öteki" olarak bu dünyayı birlikte paylaşma zorunluluğumuz olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla "farklılık-ların" dünya ve Batı için bir zenginlik yarattığı düşünümündeyim. Fakat Dünyanın ötekilerinde olan -zenginlikleri- (yeraltı-üstü insansal ve emeksel) üzerine inşa ettikleri uluslarını emperyal kan emicilikleri ile yaşama anlamındaki rahatlıkları özgürleşme ve bağımsızlaşma hareketleri ile rahatsızlık yaratıyor olsa gerek sivil itaatsizliklere hiç de demokratik tavır gösteremiyorlar nedense.
Dolayısıyla bizim gibi -öteki-ler -on-larlaşmadıkça Batı batıl kalacaktır. Dünyanın ve insanın gelişimi hiç bir zaman tektipli olmamıştır olmayacaktırda. Diyalektiğin zorunluluğundan hareketle bu paradoksal durum devam ede gidecektir.
Batı müziği saplantısındansa müziğimizi çağdaş bir anlayışla çokseslileştirmek konservatuarlarımızın, müzik eğitimi veren kurumlarımızın ve akademik alanda bu çalışmaları gerçekleştiren insanlarımızın görevi olmalıdır. İçinde bulunduğumuz coğrafyanın insanının ürettiklerini "ilkel" veya sadece "bizim müziğimiz" diyenlerin saplantıdan kurtularak uygar dünyanın uygar bir "Türk'ü" olarak dünyanın aşına bir tuz ekebilmek ve Türk kalabilmek olmalıdır görevimiz diye düşünüyorum. Atatürk'ümüzün yaratmak istediği Uygar Türk Cumhuriyeti bu değilmiydi?
Dostlukla;
Sizin Erdem GEDİKLİ
Sizin Erdem GEDİKLİ