MAKALELER   

YENİ YASAYLA MÜZİK ÖĞRETMENLERİNİ NELER BEKLİYOR *

Mahiye Morgül

 

*MÜZED Yayın Organı,

Sayı: 8, Kış 2004

 

“Kamu Yönetimi Temel Kanunu” tasarısı yasalaşırsa kendilerini nelerin beklediğini çoğu müzik eğitimcisi bilmemektedir. Çünkü bugüne kadar devlet güvencesinde, sağlık ve emeklilik sigortasından emin olarak çalışan öğretmen bundan sonrasını tahayyül edememektedir.

Söz konusu yasa ile,  genelde tüm öğretmenlerin sağlık ve emeklilik sigortası, iş bulma, işten çıkarılma gibi sosyal güvenlik sorunları öne çıkmaktadır. Ancak özelde, müzik öğretmenlerini bekleyen başka tehlikeler daha vardır. Özel okullarla ilgili son 25 yılda yaşadığımız süreçte pek çok örnek yaşandı.

Aslında adım adım buna hazırlandık ve toplum özel okullara tepkisizleştirildi. Yüksek puanla öğrenci alan özel okulların çok reklamı yapıldı. Eğitimde fırsat eşitsizliği yarattığı gibi sakıncalarına kimse değinmedi. Çünkü bunu yazacak olan aydınların çocukları da buralarda okumaktaydı. Bir dönem özel okullarda çalışmak zorunda kalan ve başına gelenleri anlatmak isteyen öğretmenlerin sesine  ise  kimse kulak vermedi.

1981 askeri darbesiyle hızla liberal ekonomiye geçerken çok sayıda özel okul açılmış, beri yandan bir çok öğretmen devlet okullarından atılmış veya uzaklaşmak durumunda kalmıştı. Dershaneler ve özel okullar bu öğretmenlere kucak açtı. Sanki görünmeyen bir el öğretmenleri devlet okulundan uzaklaştırırken özel okulları ve özel dershaneleri onlara kurtarıcı olarak gösteriyordu.

Bir yandan öğretmenler özel okulda çalışmaya, diğer yandan aileler çocukları için eğitim parası ödemeye alıştırılıyordu. Şimdi özel okulları bu yasa ile tüm ülkeye yaymaya sıra geliyor.

Yaşanan özel okullara alıştırma sürecinde kimse bu okullardaki öğretmenlerin sorunlarıyla ilgilenmedi, sendikalar üye bile almadı bu okullardan. Sendikasız öğretmen çalıştırma özel okul için doğaldı. İşten çıkarılan veya sözleşmesi yenilenmeyen öğretmenler için her an geri devlet okullarına dönme umudu var olduğu için iş güvencesi diye bir sorundan hiç söz edilmedi. Bir süre özel okulda çalışan öğretmenlerden geri devlet okuluna (benim gibi)  dönenler oldu. Geri dönmek isteyen öğretmenlere bakanlıkta iyi davranılmadı; “Daha önce neden ayrıldın ha!” şeklinde azarlandık, istifa ettiğimiz okula dönüş yerine açıktan atamaya tabi tutulduk. Şimdi yeni yasa tasarısı ile geri dönüş umutları da kapanıyor; hepsi özelleşecek veya yarı özel okul olacak.

Yarı özel okulun bizde örneği yok. Ancak bunu ABD ve İngiltere’den örneklendirebiliriz. Devlet sadece dört dersin (Anadil, Matematik, Fen ve Sosyal Bilgiler) öğretmeni için okula mali destek verir, o da okulun öğrenci sayısıyla orantılı bir destektir. Diğer dersler, müzik dahil sekiz – on tane ders, seçmeli ve paralıdır. Bu durumun ideolojik ve pedagojik kılıfı da hazırlanmıştır; “Çoklu Zekâ” teorisi. Sözde çocuk yetenekli olduğu alanda eğitim görmelidir. Sonuçta hiç birini ders olarak görmeden diplomalı cahiller nesli yaratıldı; İngiltere ve Amerika’da eğitim ilkokuldan üniversiteye kadar tam anlamıyla çöktü. Parçalanmış zeka, parça ile bütün arasındaki bağı göremeyen, yaratıcılığı ve üreticiliği olmayan, hiçbir şeyi sorgulamayan, duyarsız, ilgisiz bir insan tipi ortaya çıktı.

Müzik öğretmenlerinin durumu: 

Çocuğu seçmeli derslerden birini okusun isteyen veli, öğretmen tutması için okula fazladan para öder. Okul müdürü bir sınıf açacak kadar para veren veli bulursa ve hatta seçilen dersin gerekli  olduğuna kendisi de inanırsa, o dersi açar. Örneğin, İngiltere’de, varlıklı semtlerde bile müzik dersi için sınıf açmakta bazı yöneticilerin isteksiz davrandıkları gözlenmiştir.

Okulda sadece bir veya iki sınıf açacak kadar müzik dersi talebi olmuşsa, kadrolu öğretmen tutulmaz, ücretli öğretmen çağırılır. İşte bu noktada müzik öğretmeninin sosyal güvencesi gündeme gelir.

Birkaç okul dolaşarak sadece el harçlığını çıkartabilme şansı bulan bir müzik öğretmeni olabildiyseniz, hani sağlık sigortanız, hani emeklilik sigortanız? Yeni yasayla birlikte özel sağlık ve özel emeklilik getiriliyor. (Son aylarda artan  özel emeklilik reklamlarına bakınız.) Evlenme ve çocuk sahibi olma şansınız yüzde bir bile değildir.

Şehir merkezinde birkaç okul dolaştınız, aldığınız ücret yolda bitti. Büyük özel okullarda çalışma hayali kurarsınız. TED gibi. Varsıl aile sayısı sınırlı bir şehirde kaç tane TED olabilir ki? Ayrıca TED’in kendini büyütme, daha fazla para kazanma hayali ile 20 bin kişilik bir bina yapımına başladığı biliniyor. Bu sayı ile eski kaliteyi tutturamayacağı açıktır. Daha önce Ankara Yükseliş Kolejinin 20 bin kapasiteye çıktığı ve beş yıl sonra iflas ettiği, öğretmenlerinin işsiz kaldığı anımsanmalıdır.

Varsayalım birkaç zengin özel okul ayakta kaldı. Kadrolu müzik öğretmeni çalıştıracak kadar zengin bir özel okul öncelikle yüksek lisans yapmış öğretmeni alacaktır. (TED yüksek lisanslı öğretmen çalıştırmaya başladı.)  Bu, liberal ekonominin bir başka tezgâhıdır. İngiltere ve Amerika’da hep yüksek lisans peşindedir öğretmenler. Çok pahalıdır yüksek lisans ve kendi üniversitelerinden mezunlar bu sınavı kazanamamaktadır, gerçekten bilgi aranmaktadır. Bizim gibi ülkelerden giden akıllı ve paralı elemanlardan hem para kazanıyorlar, hem seçip orada iş veriyorlar. Bu ayrı bir sorun.

Ülkemizde tezsiz yüksek lisans adıyla, paralı  bir üst eğitime doğru gidiş görülmektedir. Bu durum iki yönlü işlemektedir; hem ileride varlıklı aile çocuklarının eğitimi için, hem de paralı yüksek eğitime geçiş için.

Fakülte bitirmiş bir müzik öğretmeni,  yüksek lisans için büyük şehirde yaşamanın sorunlarıyla boğuşacak, okul okul dolaşıp ücretli ders verecek ve üstüne para biriktirip yüksek lisans yapacak ki, varlıklı  özel okulda kadrolu öğretmen olabilsin. Bir de yüksek lisansta ön koşul olan   İngilizce dersini en iyi derecede öğrenmek için parasını verip (kaldıysa para) özel ders alacak . Bu durum, büyük sayıda müzik öğretmeninin taşrada, küçük yerlerde ilelebet kalmasını getirecek. (Tayin isteme yok, yasayla otomatik olarak kalkıyor.)

Bu insan ne zaman evlenecek, aile kuracak? Mümkün değil. İlerlemiş yaşına rağmen hep bir üst eğitim için para biriktirmek (diğer deyimle liberal ekonomiye para kazandırmak) zorunda kalacak. Tezgâh hep buna yönelik.

Avrupa’da, özellikle İngiltere ve Amerika’da, giderek müzik okullarına ve müzik öğretmen okullarına  talep azalmaktadır. Yunanistan’da sadece bir tane güzel sanatlar lisesi varken, bizde 49 tanedir. Fransa, öğrencileri sınıfta tutabilmeyi başarmaktan başka bir şeyi hayal edemez hale gelmiştir. Almanya, klasik müziğin gelenek olduğu ülkedir ve son beş yılda sadece Berlin’de yedi tane senfonik orkestra kapısına kilit asmıştır.

Yukarıda anlatmaya çalıştığım liberalleşme süreci bu ülkelerde daha önce başladığı için,  sonuçları bizden önce görülmeye başladı. İş güvencesi olmayan bir müzik öğretmenliğine (resim ve drama için de geçerlidir) doğal olarak talep azaldı. Talebin azalması müzik fakültelerindeki öğretim üyelerinin işten çıkarılmasına neden oldu.  Daha az öğrenci, doğal olarak daha az öğretim üyesi demekti. Erken emekli olan öğretim üyeleri büyük şehirlerdeki müzik okullarına öğretmen oldular, oradakiler yerlerinden oldu. Veya özel çalgı dersi veriyorlar, bu da tatmin edici değil. Çünkü temel eğitim okullarında müzik dersini seçen öğrenci sayısında hızla düşüş var.

Hiç müzik, resim ve drama  eğitimi almadan liseden mezun olanların oranı son yirmi yılda ABD’de yüzde 95’i buluyor. İngiltere’de on yıl önce yüksek okulda gitar öğretmeni olan bir besteci gitarist, bugün ilkokul çağındaki çocuklara gitar dersi vermek istese bile öğrenci bulmakta zorlanmaktadır. Klasik çalgılara eğilim çok daha düşük. Giderek daha az sayıda varlıklı kesim çocuğuna sanat eğitimi aldırmakta, halkın büyük çoğunluğu bundan mahrum kalmaktadır.

Almanya’da özel okulların yaygın olduğu kuzey eyaletlerde üniversiteye devam edebilen öğrenci sayısında büyük düşüş olduğu, nispeten klasik eğitimin devam ettiği güney eyaletlerde eğitimin daha başarılı olduğu saptanmıştır.

Bizdeki süreç:

Bizde özel okulların serüveni liberal ekonomiye geçtiğimiz 1980’lerde başladı. Sıkıyönetim emriyle (1402’likler adıyla tarihe geçen), ilerici yüzlerce öğretmen meslekten atıldı. Bu öğretmenler özel dersane açmaya başladı. Devlet okulunda çalışamaz sakıncalıdır diye kovulan öğretmene düşünsel olarak karşı oldukları özel dersane açma yolu adeta sunuldu. Sanki gizli bir el, ilerici öğretmenleri özelleştirmenin baş savunucuları haline getiriyordu. Kendi sigortasını kendisi yatıracak, diğer dersanelerle yarışacak, özel ders piyasası yaratılacak, veliyi eğitime para vermeye alıştıracak, üstelik solcu öğretmenler en başarılı dersaneciler olacaktı. Plan oturtuldu.

Yeni yasa geçtikten bir süre sonra bu dersaneler işlevini tamamlamış olacak ve tarih sahnesinden çekileceklerdir. Onlara “Şirketiniz bir okul açabilir” denilecektir. Eğitime para vermeyi olağanlaştırma süreci hemen hemen tamamlanmış gözükmektedir. Sıra bunu yasalaştırmaya gelmiştir.

Yeni yasa tasarısındaki tehlikeleri daha iyi anlatabilmek üzere özel okullarda çalışırken yaşadığım bazı sorunları dile getirmekte fayda görüyorum.

1. 1985-87 (Ankara Özel İlkadım İlkokulu). Henüz ilk üç sınıfı olan bir okuldu. Koroya seçilememiş bir öğrencinin velisi sorun yarattı, ki koro sınavını ben yapmamıştım. Sene ortasında işime son verildi. Okul müdürü, patronun isteği üzerine işime son verme yazısında,  “Velilerle okulun arasını açtığınız…” ifadesini kullandı. Bu, dava etmemi engelleyecek bir madde idi. Başka özel okullara girmeye de engeldi. Böyle bir nedenle işine son verilen öğretmeni kim çalıştırmak ister? Bu okulda çalışırken sigortamın düşük ödendiğini ve hatta üçer aylık giriş çıkışlar yaptıklarını sonradan öğrendim.

İlkadım A.Ş. tarafından çıkarılan Adım ünite dergisinin müzik sayfalarını yazmıştım. (1986) Ertesi yıl okul iflas nedeniyle kapanırken bu dergiyi sattı ve yazarlarına borcu olmadığını beyan etti. İlke Ünite Dergisi adıyla yayını devam eden (2004) bu dergide hiç hak talep edemiyorum.

2. 1988-92 (Adana Özel Ayas Lisesi) Yeni açılan özel okullar daha iyi binalarda çalışıyordu ve 30 yıllık olan Özel Ayas Lisesi onlarla rekabet edemedi, kapanacaktı. Kadrolu çalışıyordum ve maaşım devlet okulunda almam gereken yükseklikteydi. Emekli öğretmenler ikinci maaş aldıkları için benden az alırlardı. Patron beni ve birkaç öğretmeni daha karşısına aldı, “Kadroyu küçültmek zorundayız, öncelikle yüksek maaşlı öğretmenlerden çıkarmak zorundayım, beni bağışlayın” dedi. O yıl devlet okuluna döndüm ve işsiz kalmadım. Özel Ayas Lisesi ertesi yıl kapandı. Emekli olup da orada çalışanlar için sorun yoktu, ama genç öğretmenler perişan oldu.

3. 1993 (Özel Gülek Lisesi) Devlet okulunda çalışırken ücretli gittiğim bu okulda, İncirlik üssündeki Amerikan okulundan okulumuza gelen bir grup dinleyici içerisinde bulunan türbanlı Amerikalı öğretmeni dersime izleyici kabul etmedim. Türbanını çıkarırsa girebileceğini söyledim, doğru patrona çıktı. Okulların kapanmasına bir ay vardı ve patron o gün işime son verdi. Bunu, Anadolu Haber Ajansı haber olarak girdiği halde, Cumhuriyet gazetesi dahil,  hiçbir gazete haber niteliğinde görmedi.

Yaygın bir uygulama da şöyleydi: İşveren, öğretmen arkadaşlarımızın Haziran’da sözleşmesini feshediyor, yaz tatilinde maaş ödemekten kurtuluyordu. Bir başka okulda iş bulsak bile sigorta ödememiz 3 ay kesintiye uğramış oluyordu. Zaten sigorta ödemelerimiz en düşük ücretten yapılıyor, üç aylık dönemlerle işe girdi çıktı yapılıyor ve bunu kontrol etme şansımız da olmuyordu. Ben şahsen bu durumu, devlet okuluna döndükten sonra hizmetlerimi emekli sandığına aktarmak istediğimde fark ettim ki iş işten geçmişti. Şimdi ise (2004) yukarıda sözünü ettiğim üç okul da on yıl önce kapanmış durumdadır.

Kimi özel okulların daha öğretmen alırken önemsediği hususlar vardı; öğretmenin oturduğu mahalle, konuşmasına yansımış yerel şive, sosyal çevresi, vb.  Tüm istenen özellikler öğretmenin bu okulun velilerine uyum sağlayabilmesi adına idi, yani müşteriye hizmet esastı.

Öğretmenler arasında eşit işe eşit ücret kuralı yoktu. Aynı işi daha düşük ücretle yapacak öğretmen bulunabildiği için maaşlarda denge yoktu. Okullar arasında eşitsizlik yanında aynı okulda çalışan öğretmenler arasında bile eşitsizlik olabiliyordu.

Dünyadan bazı örnekler:

Kamu Yönetimi Temel Kanunu gibi eğitimi özelleştirme tasarılarının Dünya Bankası tarafından IMF kıskacındaki ülkelere dayatıldığı bilinmektedir. SBF araştırma görevlisi Nuray E. Keskin’in İnönü Üniversitesinde düzenlenen “Kamu Yönetimi Ulusal Kurultayı”na sunduğu bildiride yer alan, Güney Amerika ülkelerindeki uygulama örnekleri  ile benzerliğimiz dikkat çekicidir. (Işık Kansu, Cumhuriyet, 29 Aralık 2003)

Şili: Öğretmenler, kamu görevliliği statüsünü kaybetmişler, belediyelerin düzenlediği sözleşmelerle istihdam edilmeye başlamışlardır. Çalışma koşullarının esnekleştirilmesi ile iş güvencesini yitiren öğretmenler, tatillerde maaş hakkı, standart ücret, haftada 30 saat çalışma ve örgütlenme haklarını kaybetmişlerdir. Öğretmenler yeterli gelir elde edebilmek için sabah bir okulda, öğleden sonra başka bir okulda derse girmek zorunda kalmışlardır. Özel okullar, gelirleri ve eğitim seviyeleri yüksek olan ailelerin yaşadığı bölgelerde kurulmuşlar ve sorunsuz başarı ihtimali yüksek  öğrencileri seçmeye özen göstermişlerdir. Özel eğitimi gerektiren veya sorunları olan çocukları bu okulların reddetmesi sonucunda bu çocuklar belediye okullarına gitmişlerdir.

Arjantin: Okullara kitap ve diğer araç gereçlerin dağıtımını sağlayan ve devlet tarafından desteklenen programlar sona ermiştir. Öğretmenlerin maaşları ciddi oranlarda düşmüş, son krizde pek çok öğretmen okuldan ayrılmıştır. Ayrılmayan öğretmenlerin ise okulda verilen öğle yemeklerini almak için öğretmenliğe devam ettikleri belirlenmiştir.

Nikaragua: Öğretmenler iş güvencesinden yoksun kalmışlar, çok çocuklu yoksul aileler için öğretim ve harçların tutarı ailelerin gelirlerinin yarısını geçmiştir.

Benzerlikler çok açıktır.

“Kamu Yönetimi Temel Kanunu” tasarısı şimdilik anayasa engeline takılmış gözükse de, bunu aşmanın bir yolunu bulmak isteyeceklerdir. Tasarı ile eğitim önce yerel yönetimlere devredilecek, arkasından yerel yönetimler eliyle özelleştirilecektir. Öğretmenleri ve özellikle  müzik öğretmenlerini bekleyen tehlikeler açıktır. Yaşadıklarımız yaşayacaklarımızın aynasıdır.