MAKALELER   

ANADOLU YEREL MÜZİKLERİNDE GELENEKSEL İCRANIN VAZGEÇİLMEZ UNSURLARINDAN BİRİ OLARAK “TAVIR” KAVRAMI ÜZERİNE

 

Okan Murat ÖZTÜRK

09.11.2006

 

1.       GİRİŞ

 

Geleneksel müziklerin değerlendirilmesinde en önemli kriterlerden biri, bu müziklerin icra (performance) özellikleridir. Dünya kültürlerine bakıldığında, sayısız çalgı ve vokal teknikleri ve icra stilleriyle karşılaşılmaktadır. Müziğin kültürel niteliği ve kültür içinde kazandığı anlam bakımından, icra son derece önemli ve belirleyici durumdadır.

 

Öyle ya, neden dinlediğimiz herhangi bir müziğin "ne" müziği olduğunu merak ediyor ve onu bir diğerinden ayırmak için bir "tür" nitelemesi ve adlandırmasına ihtiyaç duyuyoruz? Tür, müziğe, omurga kazandırmaktadır. Müziği kimliklendirmemizi sağlar. “Aidiyet” belirtir. Bu yönleriyle de tür, müziğe ait önemli niteliklerden biridir. Bir müziğin türünün belirlenmesi, onun algılanışında, değerlendirilmesinde etkili olmaktadır. Bu nedenle de müzikte stiller, dönemler, ekoller, janrlar ayrıcalıklı bir yer ve önem kazanmaktadır.

 

Yerel müzik gelenekleri, geleneksel müzikler, halk müzikleri yada yazısız kültürlerin müzikleri açısından değerlendirildiğinde, "stil" özelliklerinin büyük önem kazandığı görülmektedir. Duyduğumuz icra özellikleri ve karakteristik ‘sound’ nedeniyle, ‘karnatik müzik’, ‘flamenko’, ‘rembetika’, ‘zeybek’ yada ‘deyiş’ gibi ayrımlar yapabiliyoruz. O halde müziği, "kategoriyel olarak ayırmamıza yardımcı olan kriterler nedir?" sorusu üzerinde düşünmeliyiz.

 

Genelde müziğin yapı gereçleri, ‘ses’ ve ‘zaman’ın kullanımıyla sınırlandırılır. Ancak sesin üretilme/elde edilme yollarındaki inanılmaz çeşitlilik ve yaratıcılık, kuşkusuz ki müziğin sınırları konusundaki ufkumuza büyük açılımlar sağlamaktadır. Kemandan çıkan sesin niteliği ile bağlamadan çıkan ses arasında çok büyük farklar vardır ve bu nedenle biz onları farklı sesler olarak duyarız. Her ikisi aynı anda aynı sesi, örneğin "re" sesini çalıyor olsalar bile, bu sesleri duyuşumuzda, fiziksel ve akustik olarak farklılaşmalar olacaktır. Dolayısıyla çalgıdan çıkan sesin karakterinde, çalgının fiziksel özelliklerinin yanı sıra, çalınış tekniği de son derece belirleyici olmaktadır.

 

Konumuz olan "Anadolu müziği"ne dönecek olursak, bu müziğin bağlama ile icrasında da, kimi geleneksel tekniklerin, kimi yerel ‘tür’leri birbirinden ayırmamızda anahtar nitelikte olduğunu söyleyebiliriz. Gelenekte, bağlama icrasının en önemli yönünü, “tavır”lar oluşturur. Tavırlı çalış bir "ustalaşma" kriteridir ve tavır bilmek gerçekten önemlidir.

 

Tavır, özü itibariyle, geleneksel icranın tüm inceliklerini kapsayan, teknik bir kavramdır. Bağlama icrası açısından ele alındığında, çalınan ezgi yada türkünün icrası için kullanılan tüm teknikleri ifade eder. Bu anlamda tezeneyi nasıl tuttuğunuzdan başlayarak, tezeneyi nasıl vurduğunuz, telleri nasıl kullandığınız, parmaklarınızı perdelere nasıl bastığınız vb önem kazanmaktadır. Bu uygulamalardaki karakteristik yönler ise, tavır dediğimiz kavramı ortaya çıkarır.  Bağlama çalan biri için tavrın anlamı, sağ ve sol elde uyguladığı ve yerel repertuar üzerindeki hakimiyetini sergilemekte sıkça başvurduğu karakteristik teknikler demektir (Şekil-1).

 

 

2.       TAVIRLI ÇALIŞIN FONKSİYONLARI

 

Tavırlı çalış, bağlama icrasına, tür ve eşlik özelliklerine ek olarak, başlıca;

a)       ritmik,

b)       polifonik,

c)       ornamental işlevler yüklemektedir.

 

Bağlama, öteden beri, yanlış bir kabulle, bir ‘melodi’ çalgısı olarak nitelendirilir. Oysa, bağlama, yalnızca melodi çalmaya elverişli bir çalgı değildir. Bağlamanın son derece zengin, bir ritm potansiyeli vardır. Bu bakımdan, tavırlı çalışın temel fonksiyonu, bu ritmik yapıların, etkili bir icranın ana unsurları olarak, icrada yer almasını sağlamaktadır. Tavırlı çalışta öncelikle söz konusu olan, belirli bir ritm kalıbının, ezgiye uyarlanmasıdır. Başka bir ifadeyle, ezgiler, ritmik motiflerle süslenerek çalınmaktadır. Tavır içinde uygulanan ritm kalıpları, bağlamanın melodik ve polifonik yönüne, bir de -bir anlamda- perküsif nitelik kazandırmaktadır (Örnek Nota-1).

 

Polifoni, en genel yaklaşımla, aynı anda birkaç sesin birarada duyulmasını ifade eder. Bu anlamda bağlama, polifonik bir çalgıdır. Bağlama icrasında polifoninin oluşumunu sağlayan unsur, kuşkusuz ki tavırlı çalışdır. Tellerin tümüne aynı anda vurulması, belirli bir ritm kalıbının ezgiye uyarlanışı, tellerin ‘paralel’ aralıklarla yada ‘dem’ sesiyle birlikte icrası, polifonik icranın temel özellikleri arasında yer alır. Yerel düzenlerin, çalınan makamların yapılarına ve karar seslerine uygun hale getirilerek kullanılmasında da, bu polifonik üslup bir zaruret olarak belirginleşmektedir. Bu anlamda pedal sesi, paralel dörtlü yada beşlilerin, paralel sekizlilerin duyurulması; ikili ve yedili aralıkların dörtlü ve beşliye çözülmesi gibi uygulamalar, Anadolu müziğinin bağlamayla icrasında karşılaşılan armonik özellikler olarak karşımıza çıkmaktadır (Örnek Nota-2).

 

Ornamental fonksiyon, yalın ezgi seslerin, çarpmalar (uzun, kısa ve çift), mordanlar, triller, grupettolar, tremololar, arpejler, vibratolar ve glissandolarla işlenmesini sağlamaktadır. Tavırlı çalış, bağlama icrasında süslemelerin sıkça kullanılmasına da yol açmaktadır. Bu anlamda, bağlama icrasının, zengin süsleme olanaklarına sahip olduğu, rahatlıkla söylenebilir (Örnek Nota-3).

 

 

3.       TAVIRLI ÇALIŞ: DOĞUŞ VE GELİŞME

 

Temel noktaya dönersek, tavır kullanımındaki temel ihtiyacın, her şeyden önce ‘etkili’ yada ‘gösterişli’ icra amacı etrafında şekillendiğini söylemek mümkün görünmektedir. Bir yerel müzisyen için, çalacağı ezgiye ritmik yada polifonik fonksiyonlar yüklemenin anlamı, olsa olsa, ‘ustalık’, ‘maharet’, ‘yetenek’ ve ‘yeterlilik’in sergilenmesi olacaktır. Dolayısıyla da tavırlı çalışın bir anlamda bir virtuosite, bir teknik hakimiyet göstergesi olduğunu düşünebiliriz. Tavırlı çalış daha güzel, daha etkili, daha farklı ve daha kendine özgü çalmak gibi bir ihtiyacın ürünüdür. Bir de, sonuçta, çalgının eşlik ve solistik özelliklerinin, daha da çarpıcı şekilde kullanılmasını sağlamaktadır. Bu yönüyle de, çalgı, daha gelişkin bir kullanım aracı haline gelmektedir.

 

Tavır kullanımı, doğuşu bakımından, belirli bir yöre müziğini çalmada ustalaşmış kişilerin, kullandıkları icra tekniklerinin, ‘taklit’ ve ‘benimseme’ yoluyla yaygınlaşmasının bir sonucu gibi görünmektedir. Geleneğe bakıldığında, önemli bağlama icracılarının, yörelerine ait türkü ve ezgileri çalarken, kendilerine özgü sağ ve sol el teknikleri uyguladıkları görülür. Özellikle tezene tutan elde yapılan ritmik süsleme ve vuruş kalıpları, giderek, ezgi ve türkülerin bağlamayla icrasının vazgeçilmez ögeleri haline gelmektedir. Başka bir deyişle, “kişisel” düzeyde başlayan icra özellikleri, benimseme yoluyla, “yöre-bölge” düzeyine ulaşmaktadır.

 

Aslında bu süreci, günümüzde bile izleme olanağımız bulunmaktadır. Bağlama çalmadaki özelliklerine bakıldığında; Neşet Ertaş, Nida Tüfekçi, Mehmet Erenler, Arif Sağ, Musa Eroğlu, Talip Özkan, gibi önemli icracıların, teknik ve yorum itibariyle benimsenmelerindeki ilginin düzeyi, süreci anlamamıza yardım edecektir. Sözgelimi bir Kocaarap Zeybeği'ni Talip Özkan gibi çalmak; bir Topal Koşma'yı Arif Sağ gibi çalmak; bir Yozgat Sürmelisi'ni Nida Tüfekçi gibi çalmak vs. önemlidir. Çünkü onların çalışı, etkili ve farklıdır. Dolayısıyla onlar gibi çalmayı denediğinizde, onların kullandıkları teknikleri tanımak, öğrenmek ve uygulamak, onları dinlerken duyduğunuz hazzı, sizin de ifade etmenizi sağlayacaktır. Bu nokta, tavır öğrenmenin temel noktası gibi görünmektedir.

 

 

4.       ANADOLU YEREL MÜZİK GELENEKLERİ VE BAŞLICA TAVIRLAR

 

Geleneksel bağlama icrasında, önem taşıyan belli başlı tavırlar arasında; zeybek, deyiş-semah, yozgat, konya, kayseri, ankara, silifke-mut, halay, horon, karşılama gibi tavırlar öne çıkmaktadır. Bu yörelerde kullanılan tavırların her birine, teknik anlamda birer isim verilmiştir. Sözgelimi Yozgat tavrında uygulanan teknik, “tarama” olarak adlandırılır ve aynı zamanda "Sürmeli Tavrı" olarak da bilinir. Deyiş-semahlarda “sıyırtma”, Silifke-Mut tavrında “hoplatma”, Zeybekte “çırpma”, genel anlamda Zeybek ve Orta Anadolu tavırlarında “çiftleme”, Ankara’da “takma”, Konya’da özel bir çiftleme tekniği olan “takmalı çiftleme”, Halaylarda “sızlatma”, Karşılamalar ve özellikle 9:8lerde “serpme” teknikleri kullanılmaktadır. Daha genel olmakla birlikte, sol el teknikleri içinde; “vurma(çakma)” ve “çektirme” gibi bağlı çalış teknikleri; tril, çarpma, düz ve ters mordan, grupetto gibi süsleme teknikleri ile, vibrato ve glisando gibi ton elde etme tekniklerinin de büyük önem taşıdıklarını belirtmek gerekmektedir. Bunlara ek olarak, geleneksel akorların çalınmasında,  “boğma” denilen sol el tekniği de uygulanmaktadır.

 

Anadolu’ya bütün olarak bakıldığında, yukarıda anılan yörelerin, geleneksel bağlama icrası bakımından ayrı bir önem taşıdıkları göze çarpmaktadır. Çünkü bağlamanın kullanım yaygınlığı ve coğrafik dağılımı bakımından, kimi bölge ve yörelerin, “izole” oldukları gözden kaçmayacaktır. Sözgelimi Karadeniz bölgesi, özellikle kemençe, tulum, akordeon gibi çalgıların yaygın kullanımı nedeniyle, geleneksel icrada,  bağlama kullanımına hemen hiç yer vermemiştir. Benzer durum, Elazığ-Diyarbakır-Urfa-Gaziantep vb. yörelerdeki, nispeten “klasik” usluba sahip yerlerde de görülür. Bu bölgeler “ince saz” olarak adlandırılabilecek enstrümanlarla icrayı daha çok tercih etmişlerdir. Cümbüş, klarnet, kanun, ud, tanbur gibi çalgılar, bağlama icrasının önünde yer almıştır hep. Sonuçta, bağlama icrası, geleneksel anlamda yaygın ve çok kullanıldığı yöreler içinde bir teknik gelişme kaydetmiş, tezene tavırları oluşmuştur.

 

“Radyolu yıllar”la birlikte, bağlama, tüm yöre müziklerini seslendirme yönünde bir gelişme kaydetmiş, bir anlamda “ulusal”laşma sürecine dahil olmuştur. Yine bu yıllar boyunca, “uyarlama” yoluyla, bağlama tekniklerinin, farklı yöre müziklerine aktarıldığı görülür. Radyo yayınları döneminin, tavırlar açısından, “otokton” ve “allokton” nitelemelerinin doğmasına yol açtığını düşünebiliriz. Bu dönemde, sözgelimi bir Karadeniz türküsünün, bağlamayla icrası sırasında, çırpma-çiftleme-tarama gibi, bu yöre müziğine ait olmayan tekniklerin kullanılmaya başlandığını görüyoruz. Bu anlamda, Batı ve Orta Anadolu kökenli teknikler, doğu ve kuzey bölgelerin müziğine adapte edilerek, bu yörelere özgü duruma getirilmişlerdir.  Dolayısıyla, “otokton” olarak nitelendirebileceğimiz "yerli" teknikler, zamanla, geleneğinde bağlama kullanımının yaygın ve karakteristik olmadığı yöre müziklerinin icrasında kullanılmak suretiyle, “allokton” yani taşınmış/aktarılmış duruma getirilmişlerdir.

 

 

5.       TAVIRLI ÇALIŞ: BUGÜN VE SONRASI

 

Tavır, teknik bir kavram olması bakımından, gelişmeye açık bir durum sergilemektedir. Dolayısıyla günümüzde de yeni icra teknikleri araştırılmakta, denenmekte, kullanılmaktadır. Sözgelimi, geleneksel tekniklerin farklı ölçü yapıları içindeki ilginç kombinasyonlarıyla, yeni vuruş kalıpları geliştirilebilmektedir. Çoğunlukla 5-7-8-9-10 zamanlı ‘aksak’ ölçülerde, ilgi çekici vuruş kalıpları elde edilmiştir. Ali Ekber Çiçek, Yavuz Top, Talip Özkan gibi usta icracılarda, bu söylediğimiz uygulamanın tipik örneklerini görebilmekteyiz(Örnek Nota-4).

 

Tavır eğitimi, çeşitliliği ve uygulanmasındaki zorluklar nedeniyle, uzun, çileli ve sadık bir süreç gerektirmektedir. Başka bir deyişle, tavır, “uzun, ince” olmasının yanı sıra, “zahmet”li de bir “yol”dur. Tüm eğitim süreci boyunca, yalnızca özel vuruş kalıpları, parmak baskıları ve ritm yapılarını tanımak ve öğrenmek değil, her bir yöre repertuarını bilmek; tekniklerin, türkülere nasıl uygulandığının mantığını kavramak gerekmektedir. Dolayısıyla, ancak, kararlı ve azimli bir çalışmayla üstesinden gelinebilecek bir konudur, “tavır”.

 

Günümüze bakıldığında, bağlamanın geleneksel tavırlarının büyük oranda terk edilmeye başlandığı dikkatlerden kaçmayacaktır. İcrada büyük bir dönüşüm yaşanmaktadır. Ancak bu dönüşümün, çoğunlukla, geleneksel icranın aleyhine olduğu; bir standartlaşmaya yöneldiği, gözden kaçmamaktadır. Geleneksel icra, yerini, “piyasa uslubu” olarak anılabilecek bir icraya bırakmaya başlamıştır. Tavırların icrasında bütün tellere vurma gerekliliği, piyasa orkestrasyonun (!) kısıtlamaları nedeniyle, ezginin, tavır uygulanmaksızın, tek telde icrasını zorunlu kılmaya başlamıştır. Son yirmi yıl içinde, bağlamanın, bir “kısa sap” travmasına uğratılması; bütün makam-tavır ve düzenlerin, dar bir ses sahası içine hapsedilmesi, geleneksel çeşitlilik adına, önemli bir “tektipleşme” ve “sığlaşma”ya yol açmıştır. Hele tezene tekniklerinin yerini, giderek parmak -şelpe- tekniklerinin almaya başlaması, icrada bir yönüyle gelişme sağlasa da, tavırlar adına önemli bir gerilemeye de neden olmaktadır. Bu arada, bağlamanın geleneksel icrasında kullanılan kimi kuralsız çoksesli çalma uygulamalarının, giderek, sistematik akor ve arpejlerin kullanıldığı, farklı bir anlayışa yönelmesi, halk müziği ve bağlama icrasında bir “yeni” dönemin eşiğinde olduğumuzu düşündürmektedir.

 

Bütün bu gelişmelerin yanı sıra, tavırlardaki inceliklerle gereken düzeyde uğraşma “zahmet”ine, giderek daha az insanın katlanır olduğu da, bir başka önemli gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Yine de anımsanması gereken, bilinen tavırların unutulmamasını sağlamanın yanında, yeni tekniklerin geliştirilmesine çalışılması da, en az önceki kadar önemli görünmektedir.


EK-1:

 

TAVIR KAVRAMININ OLUŞUM VE GELİŞİMİNE IŞIK TUTACAK İCRA ÖRNEKLERİ:

 

Muharrem ERTAŞ                     Karanfil Suyu N'eyler

Neşet ERTAŞ                           Dağlar Dağladı Beni

Hacı TAŞAN                             Bugün Ayın Işığı

Çekiç Ali                                  Acem Kızı

 

Saadettin DOĞAN                     Kocaarap Zeybeği (Zurna ve Davul İle İcra)

Talip ÖZKAN                            Kocaarap Zeybeği (Solo Bağlama İle İcra)

Coşkun GÜLA                           Kocaarap Zeybeği (Grup Bağlama İle İcra)

 

Ramazan GÜNGÖR                  Çömlek Kırdıran

Ahmet HİSARLI                         Havada Turna Sesi Gelir

Aşık Veysel                              Uzun İnce Bir Yoldayım

Feyzullah ÇINAR                      Ötme Bülbül Ötme

İsmail DAİMİ                             Seherde Bir Bağa Girdim

Davut SULARİ                           Vardım Kırklar Kapısına

Mahzuni ŞERİF                         İşte Gidiyorum Çeşm-i Siyahım

Muhlis AKARSU                       Bu Yarayı Dosttan Aldım Ezeli

Nesimi ÇİMEN                          Şu Diyarı Gurbet Elde

 

Bayram ARACI                         Oyalı Yazma

Refik BAŞARAN                       Şen Olasın Ürgüp

Rıza KONYALI                          Memed'im

Ahmet ÖZDEMİR                      Gitme Bülbül

Ahmet G. AYHAN                     Gesi Bağları

Nida TÜFEKÇİ                          Sabahınan Esen Seher Yeli mi

 

Ali Ekber ÇİÇEK                       Haydar Haydar

Musa EROĞLU                         Şu Yüce Dağların Karı Eridi

Arif SAĞ                                  Topal Koşma

Yavuz TOP                               Dem Geldi Semahı

Mehmet ERENLER                   Yıldız Akşamdan Doğarsın

 

 

 


Şekil-1: Çırpma Tekniği