MAKALELER   

CEM KARACA’NIN PROTEST KİMLİĞİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA *

 * Orçun Berrakçay

Dokuz Eylül Ünv.GSF.

Müzik Bilimleri Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Öğrencisi

09.11.2006

 

Cem Karaca 5 Nisan 1945'de İstanbul'da dünyaya geldi. Annesi Ermeni kökenli İrma Felekyan (Toto Karaca) ve babası tiyatrocu olan Karaca sanatçı bir ailenin çocuğudur. Cem Karaca için müzikle asıl buluşması 14 yaşındayken olur. Toto Karaca sayesinde müziğe başlar. müzik hayatının ilk bölümünde Anadolu'nun müziğinden uzak bir şekilde, ilk grupları olan Jaguarlar ve Dinamitlerle Rock'n Roll tarzı çalışmalar yapıyordu. O dönemdeki en büyük destekçisi İlhami Gencer'di.

Cem Karaca'nın askerliği sırasında hayatı bir anlamda değişir. İlk evliliğinden kısa bir süre sonra askere giden Karaca, bir yandan eşinin hasretini çekerken diğer yandan da Anadolu'nun ilkokul kitaplarında anlatıldığı gibi olmadığını farkeder. Asker arkadaşının çaldığı bağlama ise onu bambaşka diyarlara taşır. Cem Karaca bir zamanlar ilkel ve sıkıcı bulduğu müziğin kendi duygularını anlattığını keşfeder. 1967 yılında askerlik dönüşü Apaşlar grubuna katılan Karaca, bu grupla Hürriyet'in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasında Emrah isimli parçayla ikinci oldular ve yarışmanın getirdiği şevkle batı müziği ile doğu müziğini sentezleme çabasına girerek bu yönde şarkılar üretmeye çalıştılar.

 1967 yılında askerlik dönüşü Apaşlar grubuna katılan Karaca, bu grupla Hürriyet'in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasında Emrah isimli parçayla ikinci oldular ve yarışmanın getirdiği şevkle batı müziği ile doğu müziğini sentezleme çabasına girerek bu yönde şarkılar üretmeye çalıştılar.

Cem Karaca ve Kardaşlar

Cem Karaca Apaşlar grubunun basçısı Seyhan Karabay ile birlikte Kardaşlar grubunu kurdu. Bu sıralarda Cem Karaca Almanya'ya giderek Ferdy Klein Orkestrasıyla 4 tane 45lik doldurdu. Amacı yeni grubuna ekipman alabilmek ve maddi sıkıntı yaşamadan çalışmalar yapmaktı. Nitekim ilk 45'likleri Dadaloğlu ile büyük bir başarı elde ettiler. Fakat 1972 yılında Cem Karaca ve Seyhan Karabay arasındaki tartışmalar Cem Karaca ile Kardaşlar'ın yolunu ayırmasına sebep oldu.

Dadaloğlu (1971)


Kalktı göç eyledi avşar illeri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eder ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
Belimizde kılıcımız kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir
Dadaloğlu yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir


Dadaloğlu Anadolu pop akımının o yıllarda çıkan en sıradışı yapıtı olarak tarihteki yerini alırken, Cem Karaca da "Bay Dadaloğlu" lakabını almıştır. Hey Dergisi'nin okuyucu anketinde de 'Yılın düzenlemesi' seçilmiştir. Dadaloğlu, o dönem ülkenin politik ve daha sert bir döneme gireceğinin de göstergesidir. Dadaloğlu'nun başarısı aynı zamanda bir isyan türküsü olmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Afşaroğulları'nın yiğitlerinden Dadaloğlu'nun bir isyan türküsüdür. Kısa süre içinde sol kesim Dadaloğlu'yla özdeşleşmiştir. (Sabancı 2006:48)

Oy Gülüm Oy (1971)


Kimi kürk beğenmez gülüm
Ben yaz beklerim
Bu gün değil yarın deyu
Boş beklerim
Bize burda bir güneş yok oy gülüm oy
Bize burda hayat yok oy gülüm oy
Kimi aşk beğenmez gülüm
Ben aşk beklerim
Bu gün değil yarın deyu
Boş beklerim.
Bize burda bir nasip yok oy gülüm oy
Bize burda kısmet yok oy gülüm oy
Kimi kor beğenmez gülüm
Ben kül beklerim
Bu gün değil yarın deyu
Boş, boş, boş beklerim
Kül üstünde duman yok
Güne gün eklerim
Külden kordan geçtim gayrı
Can, can, can beklerim
Kimi beğenmez suyu
Ben yağmur beklerim
Bu gün değil yarın deyu
Boş beklerim
Kerbela'dan kaldık gayrı oy gülüm oy


 ‘Oy gülüm oy’ şarkısı Cem Karaca’nın okuduğu ilk protest şarkısıdır. Cem Karaca ve grubu Almanya'ya vardıkları gün 1971'de 12 Mart Muhtırası verilir. Türkiye'den aldıkları haberler iyi değildir. İnsanların sol kaldırımlarda yürüyemediği, hapishanelerin dolduğu, hatta kaydı bitirilerek piyasaya sürülen özgün bir türkü olan 'Oy Gülüm Oy’ plağının toplatıldığı ve grup olarak arandıkları haberleri gelir. 'Kerbela’da kaldık gayrı oy gülüm oy' olan parçasının finalinde ise 'sol gülüm sol' yer alır.

Cem Karaca ve Moğollar

Namus Belası (1974)


Düştüm mahpus damlarına öğüt veren bol olur
Toplasan o öğütleri burdan köye yol olur
Ana baba bacı kardaş dar günümde el olur
Namus belasına kardaş döktüğümüz kan bizim
Hep bir halli Turhalliyiz biz bize benzeriz
Yüz bin kere tövbe eder gene şarap içeriz
At bizim,avrat bizim,silah bizim,şan bizim
Namus belasına kardaş yatarız zindan bizim
Kız gelinim suna boylum doyamadan biz bize
Besmeleyle yüzün açıp oturmadan diz dize
Almış kaçırmışlar seni çökertmişler ıssıza
Namus belasına kardaş kıydığımız can bizim
Ağam kurban paşam kurban hallarımı eyledim
Ne bir eksik ne bir fazla hepsi tamam söyledim
Kir kalemi! Kes cezamı! Yaşamayı neyleyim?
Namus belasına kardaş verdiğimiz can bizim


“Namus Belası’nda sol yok, buram buram feodalizm var. Şarkının son kıtasında “Kır kalemi, kes cezamı, yaşamayı neyleyim.” diyor. Demek ki adama verilen ceza idam. İdam cezası ne gibi hallerde verilir? Taammüden cinayette verilir. Adam demek ki sevgilisini, yavuklusunu kaçırmış, adamın biri de askerden gelmiş. “Ulan buradan geliyor, buradan gidiyor, şu taşın arkasında sinersem, pusu kurarsam vururum, öldürürüm.” diyor. 1 Mayıs’tan yargılandım, başka şarkılardan yargılandım, esasında bu şarkıdan yargılanmam gerekiyordu. (Karaca 2004:42)

Cem Karaca ve Dervişan

Cem Taner Öngür'ü de yanı alıp gruptan ayrıldı ve 1974 Nisan'ının ortasında Türk Rock tarihinin (belki de) en önemli süpergrubu Dervişan'ı kurdu. Dervişan'la birlikte Cem Karaca en radikal dönemini yaşamaya başlıyordu. Çalışmalarının neredeyse hepsinde dolaylı yoldan veya doğrudan bozuk düzene eleştirleri bulunuyordu. Politik baskının dorukta olduğu bu yıllar , dinleyenlerini bozuk düzene karşı bir kavgaya davet edip durdu. Bu dönem içinde değindiğim politik çizgiyi sürdüren başka müzisyenler olmasına rağmen , içlerinde müzikal açıdan en büyük misyonu Cem Karaca üstleniyordu.

1975 Ocak'ının başında stüdyo çalışmaları tamamlandı ve Cem Karaca-Dervişan yeni bir Anadolu turnesine çıktığında, Şubat 1975'te değişim sürecinin ilk olgun meyvesi olan "Tamirci Çırağı", son derece şık bir kapak tasarımıyla piyasaya çıktı. "Tamirci Çırağı", Cem Karaca'nın belli bir süredir çok su yüzüne çıkartmadan yürüttüğü sol söylemin ilk kez derin bir vurguyla plağa yansımış haliydi.

Tamirci Çırağı (1975)


Gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar
Ümit gönlümün ekmeği umar ha umar umar
Elleri ak yumuk yumuk , ojeli tırnakları
Nerelere gizlesin şu avucum nasırları
Otomobili tamire geldi dün bizim tamirhaneye
Görür görmez vurularak başladım ben sevmeye
Ayağında uzun etek dalga dalga saçları
Ustam seslendi uzaktan oğlum al takımları
Bir romanda okumuştum buna benzer bir şeyi
Cildi parlak kağıt kaplı, pahalı bir kitaptı
Ne olmuş nasıl olmuşsa aşık olmuştu genç kız
Yine böyle bir durumda tamirci çırağına
Ustama dedim ki bugün giymeyim tulumları
Arkası kuşlu aynamda taradım saçlarımı
Gelecekti bugün geri arabayı almaya
O romandaki hayali belki gerçek yapmaya
Durdu zaman durdu dünya girdi içeri kapıdan
Öylece bakakaldım gözümü ayırmadan
Arabanın kapısını açtım , açtım girsin içeri
Kalktı hilal kaşları sordu kim bu serseri
Çekti gitti arabayla egzozuna boğuldum
Gözümde tomurcuk yaşlar ağır ağır doğruldum
Ustam geldi sırtıma vurdu unut dedi romanları
İşçisin sen işçi kal giy dedi tulumları


Popülaritesi sol kesimde artan, ülkenin sos­yo-politik gidişatını eleştirerek müziğine yansıtan Karaca, şarkılarının hepsinde dolaylı veya doğrudan bozuk düzene eleştirilerde bulunur. Politik baskının dorukta olduğu yıllarda dinleyenlerini bozuk düzene karşı bir kavgaya davet eden şarkılar söyler. Politik çizgisinin en çarpıcı örne­ğini 1975 başında "Tamirci çırağı" ile verir. Tamirci çırağı plağında Cem Karaca yine bir ilke imza atarak 'Dinleyiciye not' bölümü yazar. Karaca bundan sonraki tüm yaşamında çıkardığı albümlerde ve kasetlerde dinleyicilerine mesajlarını, şarkılarının yanında bu küçük notlarla da ulaştırır. (Sabancı 2006:60)

Beni siz delirttiniz (1976)

Beni siz delirttiniz evet, evet, evet, siz, siz
Kırmızı ışıkta geçen şoförler ve boşverli türküler
Sahil yolundaki kazalar, denize düşen şu uçak
Beyaz camda hayvanlar ve reklamlar,
Yeşilçam'da baldır bacak
Beni siz delirttiniz evet, evet, evet siz delirttiniz beni
Uçaklar, rüşvetler ve mobilyalar ve ahlak üstüne nutuklar
Günden güne ufalan ekmekler pasta yesin efendiler ama
Gaz tenekesi ile su kuyrukları ve bir başbuğun buyrukları
Beni siz delirttiniz evet, evet, evet
Siz delirttiniz beni hiç kuşkum yok bundan eminim
Darılmaca yok ben bir deliyim ama beni siz delirttiniz
Gelin katılın sizde bize, bizde herkese yer var
Dostlarım hep Napolyon hepsi Sezar
Bol miktarda hitlerde çıkar

Karaca, sol söyleminin yanı sıra, 1970'lerin sonlarına doğru ülkesindeki çarpıklıkları sert bir şekilde dile getirdiği ve sözlerini yazıp müziğini yap­tığı 'Beni Siz Delirttiniz'i meydanlarda söyledi. Hatta bu şarkı için elinde sigara, peşmur vaziyette deli rolünde Hey dergisine kapak olurken, bu şarkı nasıl olduysa o dönem ülkedeki tek kanal olan TRT'de bile yayınlandı. 'Yeşilçam'ı öldüren 1970'deki abuk sabuk seks filmlerinin patlama­sını, Yeşilköy havalimanına inişe geçtiği sırada denize düşen 'Bursa' uçağını ­dahi bu şarkısında dile getirmiştir. Düştüğü yer okyanus olmamasına rağmen uçak bulunamamıştır. (Sabancı 2006:65)

Yoksulluk kader olamaz (1977)


Sıram gibi sıradağlar
Anam anam derdin mi var?
Yaram yürekte değil ki gelip sarsın yar
Radyolarda şarkılar boş ver diyorlar
Açlıktan verem olana bal ye diyorlar
Yoksulluk kader olamaz kader değildir
Firavunlar bile böyle zalim değildir
Ben vatandaş Ahmet'im evkafta memur
Ay sonuna yetmiyor evdeki kömür
Bir kilo et seksen lira tadını unuttum
İnsan gibi yaşamanın adını unuttum
Yoksulluk kader olamaz kader değildir
Firavunlar bile böyle zalim değildir
Devlet baba borç içinde sabret diyorlar
Sen de bakkala kasaba borç et diyorlar
Ben onurlu insanım boyun eğemem
Alacaklı ver deyince ödün veremem
Yoksulluk kader olamaz kader değildir
Firavunlar bile böyle zalim değildir


Cem Karaca ve Dervişan 8 aylık çalışmanın ardından Mayıs 1977'de ‘Yoksulluk Kader Olamaz' uzunçalarını çıkarır. Her gün sağ-sol çatışmalarında onlarca cenaze kaldırılırken, ülkedeki ekonomik buhran had safha­ya ulaşmış, temel ihtiyaç maddeleri bulunamaz hale gelmiştir. İnsanlar, bir tüpü, benzin, yağ için kuyruklara girer olmuştu. Bu durum Dervişan’a ve uzunçalara da yansımış, o günlerin müzikalitesi düşünüldüğünde, hazırlanan eser en az 10 yıl ilerisine ulaşmış durumdaydı. Uğur Dikmen, gitardan elektro gitara geçen ve İşçi Marşı'nın bestesini yapan Taner Öngör,  Hami Barutçu ve Sefa Ulaştır'ın müzikalite olarak doruk noktalarına ulaşması ve profesyonelliklerinin yanında fikirlerini de katmaları, eseri bir başyapıt haline getiriyordu. (Sabancı 2006:67)

            Yoksulluk Kader Olamaz albümü Cem karaca’nın sol söylemin zirvesine ulaştığı, Dervişan’ın da sol söyleme kaydığını gösteren bir albüm olması açısından önem kazanmıştır.

1 Mayıs (1978)

Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır.
Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez.
Yepyeni bir hayat gelir, bizde ve her yerde.
1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı.
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkın bayramı.
Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından.
Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından.
Yurdumun mutlu günleri, mutlak gelen gündedir.
1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı.
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkın bayramı.
Ulusların gürleyen sesi, yeri göğü sarsıyor.
Halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor.
Devrimin şanlı dalgası Dünyamızı kaplıyor.
Gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider.
Devrimin şanlı yolunda kül gibi savrulur gider.

Enternasyonel bir devrim marşı niteliği kazanacak olan "1 mayıs" adlı plak, 1977 Aralık'ın son haftasında piyasaya çıkmıştır. Nitekim yayınlanmasından birkaç hafta sonra Cem Karaca ve Sarper Özsan hakkında dava açıldı ve plak toplatılmıştır. Dava haberi gelmeden çok kısa bir süre öncede 1978 Ocak'ının ortalarında yaptıkları işin politik açıdan çığrından çıktığını düşünen Sefa Ulaştır ve Uğur Dikmen, Dervişan'dan ayrılmıştır. "Ayrılığımız siyasi sebeplerle değil" diyordu Karaca ama durum aslında çoğunlukla politik anlaşmazlıktan çıkmıştır. Böylece "1 Mayıs", Cem Karaca-Dervişan'ın son plağı olmuştur.

1 Mayıs işçi ve emekçinin bayramı" diye başlayan marş, Türkiye'deki işçi kesimini sahiplenen, bozuk düzene isyan e­den ve bugüne kadar gelmiş geçmiş en sert ve en önemli parça olarak kabul edilir. Başına gelen yasaklılık sürecinde de 1 Mayıs ön plana çıkarıldı. Oysaki 1 Mayıs'ın bilinmeyen bir yüzü vardır. 1 Mayıs'ı alanlarda söylemeye başladığında, devletin belirli hassas noktaları rahatsız olmuş ve plak kı­sa süre içinde yasaklanarak toplatılmıştır. Toplanılsa da bu parça kitlelerin gönlünde taht kurmuştur. Hatta, piyasaya sürülen ilk plakları alanlar, ka­çak çoğaltmasını yaparak arkadaşlarına vermişler ve hatta satmışlardır. (Sabancı 2006:115)

Cem Karaca ve Edirdahan

Her dönem grup kurabilen Karaca, elemanlarının ayrılmasıyla Dervişan'ı tekrar diriltip diriltmemeyi düşünürken, tam bu esnada gitarist Fehiman Uğurdemir, flütçü Oktay Aldoğan, bas gitarist Ahmet Güven davulcu Caner Bora'nın bir araya geldiği ve kendisinin isimlendirdiği Edirne'den Ardahan'a anlamında olan Edirdahan'a geçer. Dervişan'ı toparlamaktan vazgeçen Cem Karaca, 1977'de son grubu olan Edirdahan’ı kurmuş olur. Ancak Fehiman Uğurdemir haricinde Kurtalan Ekspres üyesi olan grubu Manço'nun geri çağırması üzerine Karaca-Uğurdemir ikilisi yaptıkları girişim sonucu Salih Çele, Bülent Orkan ve dağılan Dervişan'dan Hami Barutçu'yu gruba katarlar. (Sabancı 2006:72)

Edirdahan'la 1978 başlarında konserlere çıkan ve devrimci müzik anlayışını sürdüren Karaca, 1 Mayıs'tan İhtarname'ye, İşçi Marşı'ndan Duramayacaklar Halkın Akan Coşkun Selini marşına kadar politik şarkılarını söylemeye devam eder. Konserlerin yanı sıra 'Edirdahan'la 1978 Mayısında yaptığı 'Safinaz' isimli Long Playı piyasaya sürülür. 'Safinaz Türkiye'nin ilk senfonik rock opera albümüdür ve hem Edirdahan'la birlikte, hem de kendisinin Türkiye'de yaptığı ilk ve son albüm olur. (Sabancı 2006:72)

Safinaz (1978)

Gün doğmadan uyandı kapıcı Kasım  Arandıda yaktı ilk Bafrasını. Sonra kalktı kaloriferi
Dışarıda yaman bir ayaz vardı. Asiye karısı, kızı Safinaz. Uyuyorlardı sessiz, upuzun.
Dün bütün gün on numarada çamaşırdaydılar. Ellerin kirini yugmaktan yorgun.
Yeni bir gün diye düşünmedi ki. Değişik ne olacaktı ki. Onca daire onca merdiven.
Ekmek al, bakkala git, çöp dök çöp. Yaktı ocağı çayı demledi Sonra da kaldırdı Asiyesini.
Ben çıkıyorum dedi siparişlere. Gecikmesin kızı uyandır dedi. Asiye kadın zorla yekindi.
Of dedi bir of anam anam. Kızım Safinaz kalk okul vakti. Daha çok uykum var uykum var. 
Güz günü dökülen yapraklar gibi. Öyle farksızca geçerken yıllar. Asiye temizlikte Kasım yok.
Safinaz orta ikiye başlar. Okusun tek taş çekerim sırtımda. Okusun kul olmasın ellere.
Geçtikçe sınıfları Safinaz yıl sonunda. Kasılıyordu kapıcı Kasım, kasım kasım.
Herşeyin fiatı artıyordu ancak. Et, süt, bez, tuz ve yakacak.

Ve kitap ve defter ve kalem ve de açacak Artmayan tek şey aylığıydı Kasımın.

Artmayan tek şey aylığıydı ancak.
Fiatlar artıyordu. Kasımın ücreti sabit. Fiatlar artıyordu. Safinaz okuyordu
Safinazın okuduğu kitaplar yazıyordu Bir doktorun işçiden şerefli olduğunu.
Fiatlar artıyordu. Kasımın ücreti sabit. Kasımın ücreti fiatlara yetmiyordu.
Birkaç ay daha sıktı dişini kapıcı Kasım. Safinaz artık okula gidemiyordu.
Mecburdu Safinaz da artık çalışmaya. Aile bütçesine katkıda bulunmaya.
Okul önlüklerini ağlayarak çıkardı. Daha ondördünde fabrikaya başladı Safinaz.
Gine erken kalkıyordu Safinaz sabahları. Her sabah geçerek o aynı sokaktan.
Kendi gibi insanlarla doldurup fabrikaları. Kendi gibilerine satıyorlardı malları.
Safinaz ondördünde at gibi çalışıyor. Sendika yok, sigorta yok, iş güvenliği de yok.
Safinaz hafta sonları sinemaya gidiyor. Bekliyor filmlerdeki o zengin bey çocuğunu.
Kendinden büyük kızlar kuaföre gidiyorlar. Hafta sonları boyalar sürüyorlar yüzlerine.
Pazartesileri localardan sözediyorlar. Safinaz anlamadan bakıyor yüzlerine.
Safinaz foto roman okuyor, Safinaz kupon kesiyor. Babası kader diyor, piyango bileti alıyor.
Gündengüne yaşlanıyor dertleniyor anası. Safinaz eve erken gelmekten sıkılıyor.
O aybaşı, aylığından pudra aldı kendine. Bir çift uzun çorap, topuklu ayakkabı.
Pudrayı sürüp sürüp aynada baktı yüzüne. Ve o hafta sonu eve biraz daha geç geldi.
Bir emeklinin oğluyum adım Niyazi. Jön Niyazi de derler dostlar sağolsun.
Lise sondan terk okul durumu Fabrikada muhasebeye takılıyorum.
Peder sağolsun levazımcıydı Çok dostları vardı o zamanlardan
Eskiden yağ tüccarıymış şimdiki patron Babamın dostuymuş o zamanlardan.
Okulda çok çaktım matematikten Şimdi matematikten buluyorum yolumu
Ne biçim dünya bu dinine yandığım, Aç bir ufak daha kafamızı bulalım.
Ha onu diyordum abiler adım Niyazi, Jön Niyazi de derler dostlar sağolsun
Geçenlerde bir yavru düştü fabrikaya, mmmm fıstık gibi, ama adı biraz faul.
Yani Aysel diğil, Canan diğil adı Safinaz... Hoş hepisi naz olsa ne yazar.
Geçende karşılaştık iş çıkışında, çaktım beykozu dedim. 'Haftasonu, hani
anlarsınya... 'Bir kötü pudra sürmüş çıktı da geldi. Keh, keh, keh, keh, keh.
Aylardan Ramazan, teravih sonrası Namazdan dönene dek bekledi karısı.

Gelince Kasım usul usul dokandı. Bu kızda bir haller var dedi Asiye.
Kasım irkildi 'Nola' dedi. 'Nolabilirki?' Asiye sustu başını önüne eğdi.
Sonra da fısıldar gibi konuştu Asiye. Dün gece sayıklıyordu 'Yapma Niyazi'
Kasım dellendi fırladı yerinden. Tutup dövdü kızı Allah yarattı demeden.
Hiç ağlamadı Safinaz öylece baktı babasına. O akşam çıktı gitti ve bir daha eve hiç dönmedi.
Baba evinden çıkıp gitmek kurtuluş mu kurtuluş mu?

Düşündü mü bu yolun sonu düzlük mü ya yokuş mu?
Varacağın en son nokta doğru mu yanlış mı? Nereye Safinaz?
Niyaziden hayır umma, ilaçsız bir kele benzer.
Fabrikadan yömiyen söylesene neye yeter. Bak duruyor hususiler el ediyor cici beyler.
Nereye Safinaz? Genelevde sermayesin patron alır kazancını.
Dostun kumarda kaybeder senden çıkarır hıncını.

Yıllar geçer sen çökersin dilenirsin aç avucunu Nereye Safinaz?
Bazen şansın yaver gider, biri çıkar evlenirsin Bazen açarsın gözünü bir genelev işletirsin
Söylesenize Safinazlar, bütün bunlar kurtuluş mu? Kurtuluş nerede nerede Safinaz?
Onbinlerce Safinaz kurtuluş nerede?

'Safinaz' Bodrum'daki Anadolu'yu anlatır. Kapıcı Kasım’ı. Karısı Asiye ve kızı Safinaz'la tek göz odada yaşar… Bu türkü, kötü yola düşen  gerçek Safinaz'ları anlatır. Karaca bu albümün kapağında da şunları kaleme almıştır: "Safinaza ve halkımıza… Bacılarım, kardeşler bu albüme sizlerden birinin adını verdim. Kızmayın, siz ve sizin gibileri hep gördüm. Hala da görmekteyim ... Bazen bir büyük kentin tek ortak yanlan vardı. Yarınsız olmaları ... Şimdilik… Bu albümü Safinazlara acıdığımdan yapmadım. Acıyamam ki! Ama sizi bu hale düşürenlerle kavgam, sizi ve herşeyi kurtarana dek sürecektir. Şimdi bazıları, 'Sana ne canım, sen mi kaldın kurtaracak dünyayı!' diye uzun kulaklı bir soru sorabilirler. Ancak halkımın sağduyusuna şükür, hala şarkılarımı söylüyorum. Amacım mı ne? Herhalde 'Vatan Millet Sakarya' üçleminin ardına sığınıp cebinizdeki paraları avuçlamak değil. Elinizdeki albümün fiyatı ne olur bilemem. Belki iki kilo kıyma fiyatını aşar bu albümün ederi; ancak bunun hesabını IMFden sormak gerek. Derya davul, Salih trampet trombon, Bülent tenor Soprano ve flüt, Hami bas, Fehiman gitar çaldılar, ben de söyledim. Siz de Umarım aldınız, dinliyorsunuz ... Ama! Ama Safinazların kaderi değişmedi. Var mısınız dinleyenler, kurtaralım Safinazları. El ele verelim ve… Değil yalnız Safinazları, çocuklarımızın yarınını kuralım. Kırk beş milyon halkımız. Elele verelim ve komayalım kurdu girsin sürüye. 1978. Sevgiyle Cem Karaca. (Sabancı 2006:74)

Almanya Yılları ve Türkiye’ye Dönüş

Cem Karaca 1979 yılında işlerinden dolayı Almanya'ya gitti. Bu dönemde Türkiye'de büyük siyasal çalkantılar yaşanıyordu. Ülkede bir kaos vardı. Hemen hergün adam öldürülüyordu. Halk bir kutuplaşma dönemine girmişti. Bunun üzerine 12 Eylül 1980 sabah saat 4'de ordu yönetime el koydu. Ülkede insan avı başlamıştı. Sağcısı solcusu olaylara karışan herkes yakalanıyordu. Cem Karaca Almanya'dan ülkede olan gelişmeleri kaygıyla izliyordu. Bu arada Almanya'da katıldığı 1 Mayıs töreninde ülke yönetimine karşı sarf ettiği sözler nedeniyle hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı. Yapılan "geri dön" çağırılarına rağmen yurda dönmedi. Hatta babasının cenazesine bile katılamadı. Bu süreç içinde kendisiyle aynı davada yargılanan Selda Bağcan ve Melike Demirağ ile arasında kırgınlık yaşadı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı. Bütün bunlar olurken Cem Karaca Almanya'da sessiz bir bekleyiş içerisindeydi.

1987'de dönemin Başbakanı Turgut Özal'ın girişimleriyle yurda döndü. Dönüşü çeşitli spekülasyonlara sebep oldu. Politik çizgisindeki yumuşama ve bazı önemli değişimler bazı kesimlerin Karaca'ya bakış açısını değiştirdi. Fakat bunlara aldırmayan Karaca müzik hayatını sürdürdü. Artık bugün Türkiye'de farklı bir ortam yaşanıyor. Bu baskı ve sömürünün olmadığı anlamına gelmiyor. Sadece düzenin görünümü değiştiği söylenebilir. Ancak Cem Karaca'nın 70'li yıllardaki radikal tutumundan uzak olduğu bir gerçek.

Karaca, 1988 yılında ise yeni tanıştığı ve alt yapısını gerçekleştirdiği Oğuz Abadan'la birlikte 1990 yılında 'Töre' albümünü piyasaya çıkardı. İ­kinci albümü de Emre Plak'tan çıkarmıştı. Karaca, geçmişe dönük eleştir­el konuşmalarının yanı sıra, Özal'ı kendisine yakın bulduğunu ve destekl­ediğini açıklaması sebebiyle 'döneklik' suçlamasıyla karşılaştı. Bu albüm­le '33 Kur§un' adlı parçanın başında 'ezan' okutması eleştirilere neden olmuştu. Oysa parça, ezanla birlikte ritmi ve tansiyonu hızla yükselten ve albümün hit parçalarından biriydi. Karaca, Brechtvari bir epik anlayışı he­deflediğini, şarkıda anlattığı durumu canlandırmak için ezan sesi kullan­dığını açıkladı. (Sabancı 2006:185)

Töre (1990)


Alkanlara boyalıyım
Yüreğimden yaralıyım
Yazan ben değilim ama
Törelerin kurbanıyım
Bala, bu ne biçim yazı?
Oy töre töre, göz göre göre
Kıydılar beni doymadan yare
Babamı vuranı vurmak
Kanını yerde komamak
Bir tabanca, kanlı gömlek
İntikam diye büyümek
Bala, bu ne biçim yazı?
Oy töre töre, ille de töre
Bir cana kıymak göz göre göre
Öldürmek işin yarısı
Yarısı ölümü beklemek
Sıçrayıp gece yarısı
Ölüp ölüp de dirilmek
Bala, bu ne biçim yazı?
Oy töre töre, batası töre
Beni de yedin göz göre göre Bala, bu ne biçim yazı oy?


Albümde cd ve kaset formatında yer alan ‘Töre’ yazısı dikkat çekiciydi. Karaca, yıllar boyunca özellikle Anadolu'da her zaman yaşanan ancak büyük kentlerde işlendiği zaman gazete sayfalarının bir köşesinde küçük olarak yer alan ve gündeme gelmeyen Töre vahşetlerini gündeme taşır. Büyüklerin, ö­zellikle genç erkeklerin, babalarının katillerini öldürmek için ellerine tutuş­turulan tabancalarla işledikleri Töre. Veya genç kızların sevdiklerine kaçması, hatta küçücük kızların akraba içinde tecavüze uğraması nedeniyle, tecavüz eden değil, tecavüze uğrayan suçlu görülüyor' ve aile meclisi kararıyla ­kardeşleri veya ağabeyleri tarafından hunharca katledilerek, bu cinayetler de  aile tarafından ört-bars edilip, cesetler bile gizlenerek, bu vahşet gizleniyor­du. Hatta çoğu cinayetler, özellikle 18 yaşından küçük kardeşlere, az ceza almaları nedeniyle işlettiriliyor, bunu yapamayanlar ise, büyüklerin işlediği cinayetleri üstlenerek, kanunlarda yazılı olmamasına rağmen, mahkemelerimizde bile 'Namus temizleme dikkate alınarak ağır tahrik altında işlendiği savıyla, az cezalar alıp kısa sürede çıkıyorlar, hatta savunmasız bir genç kızı katlettiği için kahraman oluyorlardı. Bunu yıllar öncesinden anlayamayan bu kanunların da kanun olmadığına inanan Cem Karaca, yaşanan vahşetleri hazmedemeyerek Töre'yi yapmıştı. (Sabancı 2006:185)

Dur be yeter (1990)


Dur be yeter geri kafa
Öküz altı buzağı olmaz
Bu gençliğe yurt emanet, vallah billah
Öpüşmesi yasak olmaz
Bu gençliğe yurt emanet, vallah billah
Düşünmesi yasak olmaz
Dur be yeter kıl bürokrat
Kendi gölgen bela olmaz
Yasa deyip vatandaşa, vallah billah
"Git, yarın gel" demek olmaz
Sırt dayayıp makamına, vallah billah
Olur işi etme olmaz
Dur be yeter dar kafalı
Fabrikasyon insan olmaz
Aynı biçim elbiseler, vallah billah
Kimine uyar kimine uymaz
Kimi kara, kimi aldır, vallah billah
At gözlüklü iflah olmaz
Dur be yeter gamlı baykuş
Bu memleket batıyor olmaz
Vıcık vıcık, didik didik, vallah billah
On parmakta kara olmaz
Biraz sevgi ve hoşgörü, vallah billah

Ümit yoksa, yarın olmaz
Dur be yeter, Kul Karacam
Böyle garip şarkı olmaz
Televizyon ve radyoda, vallah billah
Böyle şarkı tövbe olmaz
Etme ustam olmaz olmaz, vallah billah
Olmaz deme "olmaz" olmaz


Türkiye'ye döndükten sonra o dönem ülkede bir olay patlak vermişti. İki genç parkta otururken öpüştükleri için bir polis tarafından karako­la götürülmüşler ve ülkede bu olay ayyuka çıkmış, tartışmalar sürüp gidiyordu. Cem Karaca bu olay üzerine şarkı yazarak Töre kasetinde piyasaya ­sürmüştü. (Sabancı 2006:187)

Yiyin efendiler (1992)

Bu sofracık, efendiler, halkımızın varı yoğu hayatı
Kan ağlayan can çekişen halkımızın
Bekler sizi efendiler, önünüzde titrer durur
Ama sakın çekinmeyin, yiyin yutun yiyin yutun şapur şupur
Yiyin efendiler yiyin!
Bu iştah veren sofra sizin
Doyuncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yiyin
Verir bu fukara memleket nesi var nesi yoksa hepsini
Verir malını, canını, umudunu, düşünü
Rahatını, sağlığını, içinin bütün ateşini
Hadi yuvarlayın düşünmeyin haram mıdır, helal mi?
Hepsi bu nazlı beylerindir, ne varsa ortalıkta
Soy, sop, onur, düğün, oyun, konak, saray, caka
Hepsi sizin efendiler, konak da, saray da, gelin de, alay da
Hepsi sizin hem hazırlop kolayca
Bu harmanın gelir sonu kapıştırın gider ayak
Yarın sönmüş bakarsınız bugün çıtırdayan ocak
Hazır mideler sağlam, hazır mideler sıcak
Atıştırın, kapıştırın, tıkıştırın, kapış kapış kucak kucak

Karaca 1992'de on ikinci albümünü Uğur Dikmen ve Cahit Berkay’ın katılımıyla 'Yiyin Efendiler'i çıkardı. Albümde yapılan adaletsizlikler, üst düzey yetkililerin yaptığı hortumlamalar protest tavırı ortaya çıkaran etkenlerdi.

Raptiye rap rap (1997)


Hanimini hüppen dezigi banna rap rap
Tefeşle kayyüş illede kıtmir rap rap
Alavere dalavere kim ala da kim vere rap rap
Köşeleri möşeleri dön baba dönelim rap rap
Raptiye rap rap zaptiye zap zap rap rap
N’aber nitekim gene geldi şapka rap rap
Ben sana hayran
Sen cama tırman
Yok içmeye bir şişe bile ayran
Nene gerek senin taht-ı revan
Maaşta gırtlak gırtlak gırtlağa rap rap
Bir de kitap okuyor bakın şu çatlağa rap rap
Liberal, miberal malı kap, götür al rap rap
Eriyor liralar, mark kap,dolar al rap rap
Bul bir kaşalot toriğini işlet rap rap
Bir koy üç al üçünüde beşlet rap rap
Raptiye rap rap zaptiye zap zap rap rap
N’aber nitekim gene geldi şapka rap rap
Üf baba bu ne be fotoğraf makinesi
U, a, u, a, u, a
Lambada markası
Ben sana hayran
Sen cama tırman
Yok içmeye bir şişe bile ayran
Nene gerek senin taht-ı revan
Şarkıyı burda yasaklasak da mı saklasak
Oh George
Şarkıyı yoksa yasaklamasak da mı saklasak
Oh George
Hanimini hüppen dezigi banna rap rap
Tefeşle kayyüş illede kıtmir rap rap


Raptiye rap rap zaptiye zap zap rap rap
N’aber nitekim gene geldi şapka rap rap

Rap tarzında söylediği ve kendisinin yazdığı bu parçayla Türkiye'de kendisinin de içinde yaşamak zorunda kaldığı siyasal ve askeri dönemler­i hicvediyor, sonunda dönülüp dolaşılıp aynı yere gelindiğini dile getiri­yordu. Süleyman Demirel'i ve 12 Eylül Darbesi'ni gerçekleştiren Kenan &Evren'i ima ediyor ve yaşanan kısır döngüyü işaret ediyordu. (Sabancı 2006:189)

Rap müziğini ti'ye almaktan liberal ekonomik politikaların eleştirisi­ne, İktisat Bankası'nın adresini bilmeden bazı insanların mark ve dolar spekülasyonu yapmaya kalkmasına kadar birçok olumsuzluğu hicveden albüm TRT sansürüne takıldı. TRT, kasetteki 6 parçayı denetimden ge­çirirken, "Rap rap" ise 1970'li yıllardaki gibi TRT'de sansüre uğrayarak geçemeyen parçalar arasında yer aldı. (Sabancı 2006:189)

Bindik bir alamete(1999)


Bindik bir alamete
Gidiyoz kıyamete
Yol dediğin yol gibi
Ulaşmalı bir yere
Biz dön baba dönelim
Geliyoz aynı yere
Bu döngü kısır döngü
Başı varda sonu yok
Dönüyom dönemiyom
Sonunda bir çıkış yok
Yerel ve genel seçim
Seçin bakalım seçin
Ki dön baba dönelim
Aynı yere gelelim
Çete çeteye çatmış
Çete çete içinde
Battık buruna kadar
Cafer getir peçete
Nush ile uslanmam ben
Etmeli beni tekdir
Tekdirden anlamazsam
Artık hakkım kötektir
Eskiden adam gibi
Oturur meze yerdik
Şimdi meze yer gibi
Oturup adam yiyoz
O zaman siz buna
Müstehaksınız len!


Cem Karaca, 1980 öncesi ve 1987 sonrası yaptığı plak ve kasetleri in­celendiğinde, eleştirilerin aksine yine kimsenin cesaret edemeyeceği bir şekilde yine bozuk düzene isyan eden şarkılar seslendirmişti. 1996 yılın­da ülkeyi ayağa kaldıran ve yıllarca meşgul eden Susurluk olayını ve ken­disini, seçim propagandası nedeniyle TRT'de ismini vererek eleştiren MHP lideri Türkeş'e yaptığı şarkıyla cevap verdi. 1999'da çıkardığı al­bümde kendisine Dikmen, Berkay ve Güvenç eşlik etti. (sabancı 2006:191)

Bindik bir alamete albümü ile yaşanan ‘pop’ patlamasına karşı bir duruş Cem Karaca tarafından dile getirilmektedir. Karaca bu albümü ‘ölüm öncesi gelen son canlanma olarak da isimlendirmektedir. 

8 Şubat 2004’de vefat eden Cem Karaca’nın cenazesi, vasiyeti üzerine alkışlarla değil tekbirle uğurlandı. Cem Karaca grinin içinde yerini almıştır ve müzikle dünyayı değiştiremeyeceğine inanmıştır. Ona göre müzik, insanların kendilerini sorgulama aracıdır. Bu düşünceleri protest tavrındaki değişimleri de beraberinde getirmiştir. Siyasal sorunları işleyen şarkılardan uzaklaşıp, toplumsal sorunları dile getiren şarkılar besteleyerek ve icra ederek bir değişim yaşamıştır.

KAYNAKÇA

1.       Karaca, Cem (2004), Döndümse Vatanıma Döndüm, İstanbul, Fon Kitapları

2.       Sabancı, Genco (2006), Bir Ceviz Ağacı Cem Karaca, İstanbul, Akis Kitap