BİLDİRİLER   

MÜZİK EĞİTİMİ ÇALGILARIMIZ

“İLK 40 YILA DAMGASINI VURAN MANDOLİN, SON 30 YILA DAMGASINI VURAN BLOKFÜLÜT VE SON YILLARDA MÜZİK EĞİTİMİMİZDE ZORLAMASIZ OLARAK KENDİNE KENDİLİĞİNDEN BİR YER BULAN KLASİK GİTAR”

Yrd.Doç. Yakup KIVRAK

İnönü Ünv. Eğt. Fak.

GSEB-MEABD-Malatya

* Cumhuriyetimizin 80. Yılında Müzik

Sempozyumu, 30-31 Ekim 2003,

İnönü Üniversitesi, Malatya

Bildiriler,s.62-64

“Metin” marka mandolinleri bilir misiniz? Yaşınız 40 ve üzeri ise ve bir de mesleğiniz müzisyenlik ya da müzik eğitimciliği ise onları bilmemeniz olası değil. Dünyaya açılmış bir mandolin markasıydı “Metin.” Şimdi yok. Mandolinin müzik eğitimimizde yoğun biçimde kullanıldığı yıllarda ülkemizde bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan “mandolin üretimi”, giderek gelişmiş ve sonunda dünyaya açılan ve kendini kabul ettiren düzeye ve kaliteye ulaşmıştı. Bu mükemmel mandoline belki Köy Enstitüsü ya da Öğretmen Okulu mezunu  bazı meslektaşlarımızın evlerinde nadiren de olsa rastlayabilirsiniz.

Mandolin, lavta ile akraba, küçük, telli bir çalgıdır. 18. Yüzyılda gelişti ve çeşitli İtalyan kentlerinde değişik biçimleri üretildi. Bunlardan Napoli’de yapılan modeli, mandolinin temel tipi haline geldi. Perde düzeni kemanla tümüyle aynı olan, “tezene” ya da “mızrab”ı andıran “pena”sıyla ses üretilmesi ve öğrenilmesi son derece kolay olan bir çalgıdır mandolin. Okul şarkılarını ya da türkülerimizi çalarken bir taraftan da söyleyebilmenin verdiği büyük haz bu çalgıyla müzik eğitimi almış olan kuşağın çok uzaklarda kalmış anıları arasında  önemli yer tutmaktadır. “Mandolin, 1960 lara değin Türkiye’de müzik eğitiminde pilot çalgı görevi yapmış, daha sonra bu işlevi blok flüt üstlenmiştir.(Ana Britannica, Cilt 15, Sayfa 275)”  Ve sonra unutuldu/unutturuldu, gitti. Müzik mağazalarının vitrinlerinde tek tük birer örnek  olarak kaldı.

“...Mandolini öğretmek gibi, mandolini öğrenmek de kolaydır. Bunun sonucunda öğretmeni de çok, öğrencisi de çok olacaktır. Perdeleri, metodu, her şeyi standarttır. Çalgıya kolayca ısınan mini mini mandolinci pek seviliyor. Yeteneği çabuk gelişiyor. Topluca oynar gibi birleşip çalıveriyorlar. Bir çeşit “konser oyunu hazırlanabiliyor: Yarışmalar, gösteriler, ana-baba umutlanması, müzikli ev toplantıları mümkün oluyor... Kısaca mandolin bir “etap aleti”, bir çocuk çalgısıdır. Bir iki yıl mandolinle uğraşan yavru, erkenden çalgı nosyonu ediniyor; parmak refleksleri gelişiyor, el kasları  yumuşakken bir ölçüde uysallaşıyor ve notayı ilk solfej dersinde olduğundan daha ayrıntılı biçimde söküyor.  Hatta iki sesli müziğe ısınıyor... Ama hepsinden önemlisi, çaldığı şarkıları en geçerli diapozomda olarak, dilerse ses ve sözleriyle de süsleyebiliyor... Küçük mandolinci pek kısa bir süre sonunda artık “doyum almayan” bir müzik beğenisine ulaşmış bulunur. Mandolinden bıkarak keman ya da piyano gibi klasik bir çalgıya geçmek gereğini şiddetle duyar. İyi müzik onu çekmeye başlar. Müziği sevdiren ve çocuğu doğru seslerle işe başlatan bir çalgı olarak mandolin, küçük müzikçinin en güzel arkadaşı olur... Bugün için biricik kolay ve ucuz “çocuk çalgısı” mandolindir... (Mahmut Ragıp Gazimihal, Müzik Görüşleri, Sayı 42, Sayfa 4, Mart 1951, Kaynak: Ahmet Say, Müzik Öğretimi, Sayfa 78)” 

Müzik eğitimimize mandolinin ardından blokfülüt geldi. Hepimiz yakından tanıyoruz. 1960 yıllardan itibaren müzik eğitimimizde temel çalgı olarak mandolinin yerini aldı. Ülkemizde 80 li yıllarda yayınlanan “Müzik Ansiklopedisi, mandoline 7-8 satırlık minik bir sütun ayırırken blokflüte dolu dolu tam 7  sayfa ayırmış. “... gerçekte Anadolu’nun her yerinde rastlanan “dilli kavallar”ın aynıdır. Başka bir deyişle “blokfülüt”, standartlaştırılmış dilli kavaldır. Bu çalgı, özellikle ortaçağ müzik hayatında sık kullanılan etkili bir aletti. Müzikli toplantıların renkli bir üyesiydi. Bu etkinliğini on  sekizinci yüzyılın sonlarına kadar sürdürdüğünü biliyoruz (........) Yirminci yüzyılın başlarında okul müzik eğitiminde güzel bir eğitim aracı olarak yeniden ortaya çıkarılan blokfülütler, yurdumuzda 1953 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü’nde açılan bir kursla okullarımızda kullanılmak istenmişse de, o dönemde okullarımıza yaygın olarak girememiştir. Bu kurumun yöneticilerinden Saadettin Ünal’ın 1960 larda başlattığı uygulamalarla, günümüzde yüzbinlerce öğrenci blokfülüt çalmaktadır... (Müzik Ansiklopedisi, sayfa 199)”

Bu çalgının öğretilmesi, çalınması ve kullanımı son derece kolay ve rahattır. Tüm çalgılar içinde en ucuzu ve taşınması en kolay olanıdır. Bu açılardan bakıldığında müzik eğitimi çalgısı olarak önemli üstünlüklerinin olduğu düşünülebilir. Ne var ki onu çalarken şarkı söyleyemezsiniz. Ya blokflüt çalacaksınız, ya da şarkı söyleyeceksiniz. İkisini aynı anda yapmak fiziksel olarak mümkün değildir. Şarkı söylemeden/söyletmeden yapılan müzik eğitimi de “eksikli” müzik eğitimidir.

Mandolinin büyük bir akort sorunu bulunduğu ve bu çalgının akorduyla uğraşmaktan müzik dersi yapmaya zaman kalmayacağı, blokflütte ise böyle bir sorun olmadığı söylenegelmektedir. Aslında söylenenlerin aksine blokflütte çok ciddi bir akort sorunu vardır. Baş bölümünün uzatılıp kısaltılmasıyla yarım ses kadar tiz ya da pes akort sağlanabilse de sesler -tüm nefesli çalgılarda olduğu gibi- nefes şiddeti ile bağlantılı olarak tizleşip pesleşmektedir. Dolayısıyla çalgıların akordu tek tek yapılsa bile öğrenme aşamasındaki öğrencilerin nefes kontrolünü sağlayamadıkları göz önüne alındığında blokflüt ile toplu çalmada ciddi bir ses temizliği sorununun yaşanacağı açıktır. Bunun müzik eğitimi içinde getirdiği zorlukları ve öğrenen/öğreten açısından yaşanan ıstırap dolu anları en iyi anlayıp değerlendirecek olanlar benim gibi son otuz yılda blokflüt aracılığıyla müzik eğitimi almış ya da blokflüt aracılığıyla müzik eğitimi vermeye çalışmış eğitimcileridir. 

Mandolinin ardından blokflüt Türk Müzik Eğitiminde saltanatını ilan ettikten sonra dizi dizi metotları yayınlandı. Yayınlayanlar çok önemli gelirler elde ettiler. Mahalle bakkallarında bile satılan çok ucuz ve çok kalitesiz, oyuncak düdükleri andıran blokfülütler üretildi. Bir çok okulumuzdaki “müzik” dersleri, müzik dersi niteliğinden çıkıp “blokflüt” derslerine dönüştü. “.......Ama hemen hatırlatalım ki hiçbir çalgısal etkinlik, okulda temel müzik kültürünün ses, kulak ve beğeni eğitiminin yerini alamaz ve çocuğa bu kültürün getirdiği estetik formasyonu sağlayamaz. Çalgısal müzik etkinlikleri, esas müzik dersini işgal etmemeli, hele müzik dersinde çalgı dersi vermeye kalkmamalıdır. Müzik dersi genel çizgileriyle ses eğitimi dersidir. Çalgı onun yerini almamalıdır.... (Halil Bedii Yönetken, Müzik Görüşleri, Sayı 36, Sayfa 2, Eylül 1952, Kaynak: Ahmet Say, Müzik Öğretimi, Sayfa 78)”    

Ve son yıllarda hiçbir zorlama olmaksızın müzik eğitimimizde kendine kendiliğinden bir yer edinen Klasik Gitar geldi.  Önce gençlerin, sonra da genç müzik eğitimcilerinin gönlünde taht kurdu. Klasik gitarı uzun uzun anlatmaya gerek duymuyorum. Adını saygıyla andığım değerli eğitim müziği bestecisi ve müzik eğitimcisi hocam Ziya Aydıntan’ın ve daha ilerideki yıllarda  Ahmet Kanneci, Bekir Küçükay gibi gitar sanatçılarımız ve onların öğrencilerinin çabalarıyla müzik eğitimimizde ve müzik dünyamızda hakettiği yerini alan bu çalgı “taşınabilir piyano” olarak nitelendirilmektedir. Piyano ile çalınabilen pek çok eser onunla çalınabilir. Okul  şarkıları için olağanüstü güzellikte bir eşlik çalgısıdır. Çok pahalı bir çalgı değildir. Daha önemlisi çocuk ve gençlerin büyük ilgi gösterdiği günümüz popüler müziklerinin gözde çalgısıdır.  Mandolinle yakın akrabalığı ve yüzyıllara dayalı dostluğu vardır.

Klasik gitar Türk Müzik Eğitimi’nde  hiçbir zorlama olmaksızın kendine kendiliğinden bir yer buldu. Blokflüt, saltanatını sürdürüyor. Bir zamanlar müzik eğitimimizin baş tacı mandolin ise henüz biraz uzakta duruyor. Biraz küskün, onurlu bir sessizlikle sadece izliyor... Onurlu, çünkü dünyanın alkışladığı eğitim harikası Köy Enstitülerimizde de baş tacı idi. Bu okullarımızda öğrenim gören her öğrenci mandolin çaldı, çaldığı mandolin eşliğinde türküler, marşlar, okul şarkıları söyledi. “... İlk günlerde altı mandolin geldi enstitüye. Antalya 10. Yıl ilkokulu başöğretmeni Necmi Darıcıoğlu haftada iki gün bisikletiyle gelerek mandolin öğretiyordu bize. İki kişiye birini vererek iki ders grubu yaptı önce. “Daha mandolin gelecek, üzülmeyin”  dedi ötekilere. Kızlardan Ormana’lı Sadiye Yağız ile beni aldı gruba. İkimize bir mandolin verdi. Düşte bile göremeyeceğim bir müzik aleti verilmişti elime. Öğretmen dersini verip gidiyor, ikinci gelişine kadar delicesine çalışıyor, çalışıyorduk hepimiz... Bir süre sonra atanan eğitimbaşımız  Hakkı Rodop, Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü çıkışlı olup ek branşı müzikti. Bütün çalgıları yetkinlikle çalıyor, Batı müziğini profesyonelce biliyordu. Onun gelmesiyle enstitüde büyük bir müzik örgütlenmesi ve çalışması başladı. Mandolinler çoğaldı. Akordeon, keman gibi başka çalgılar alındı. Hakkı Rodop, bizim gruptan mandolinde birinci metodu bitirip ikinci metoda geçenlere birer grup verdi yetiştirmemiz için. Kendi bize ders veriyor, biz de gruplarımızı çalıştırıp yetiştiriyorduk. Çalışmalarımızı denetliyordu. Zamanı gelince yetiştirdiğimiz gruplarda bizi de geçenler oluyor, onlara başka gruplar veriliyordu. Bu yöntemin Tonguç’un önerileri arasında yeri vardı. Müdürlere yazdığı 2 Ekim 1940 tarihli mektupta iyi yetişen öğrencilerden, küçük sınıfların yetiştirilmesinde yararlanılmasını istiyordu. İlerleyenler ikinci, üçüncü metotları bitiriyor, kemana, akordeona geçiyordu. Notaları, klasik batı müziği parçalarını, halk türkülerini ve oyun havalarını çok güzel çalıyorduk hepimiz. Öğretmen adayı olarak birer çalgı öğrenmek zorundaydık. Okul Çalgısı olarak en uygunu mandolindi o dönemde.  Kimse yapılan çalışmalarla kalmaz, mandolinini alıp bir köşeye,  bir ağacın altına çekilerek istediği kadar çalışır, çalardı. Böylece bir çok batı müziği parçasını ve halk ezgisini, okul şarkılarını çalıp söylemeyi öğrenmiştik...” (Pakize Türkoğlu, Tonguç ve Enstitüleri, Mart 2000,  Sayfa: 305) 

Köy enstitülerinin, gerici çevrelerin yoğun baskıları sonucu kapatılması ülkemize onulmaz zararlar verdi. Kapatılma sürecinin ardından bu okullarda yer alan iyiye, doğruya, güzele ve üretime yönelik hemen hemen tüm uygulamalar zaman içinde birer birer yok edildi. Ve bundan mandolin de payına düşeni aldı.

Toplumsal değişmeler doğal süreç içinde ortaya çıktığında toplumsal uyumu sorunsuzdur. Ancak toplumsal değişme adına yapılan dayatma ve zorlamalar, değerlerin yok olmasına neden olurlar. Bu da toplumsal tarihte kopuklukların, toplum belleğinde unutkanlıkların oluşmasına yol açar.  Bu bağlamda mandolin, sadece bir çalgı olarak değil, aynı zamanda müzik eğitimimizde bir dönemin simgesi olarak değerlendirilmelidir.

Mandolinin, müzik eğitimimizdeki doğru ve önemli  yerini, olabildiğince çabuk yeniden alabilmesi dileğimle sözlerimi bitirirken sizleri saygıyla  selamlıyorum.