BİLDİRİLER   

TÜRK HALK MÜZİĞİ EZGİLERİ’NDE İCRA VE YORUM

Yrd. Doç. Metin EKE

İTÜ. Türk Musikisi

Devlet Kons.-İstanbul

 

* Cumhuriyetimizin 80. Yılında Müzik

Sempozyumu, 30-31 Ekim 2003,

İnönü Üniversitesi, Malatya

Bildiriler,s.352-356.

İcra; Müzik eserlerini okuma, çalma, seslendirme[1]

Yorum; Bir müzik yapıtının anlam, üslûp ve niteliklerini bestecinin düşündüğüne en yakın biçimde ya da tümüyle bağlı kalarak, dinleyenlere aktarabilmek. Yorumlamada aranan, kendinden eklemeler yapmak değil, bestecinin duyduklarını aynen duymak ve bunu duyurabilmektir. Müzik, ancak yorumcunun aracılığıyla gerçek varlık haline dönüşebilen tek sanat dalıdır.[2] Türk Halk Müziği ezgileri, genel olarak, yakıldığı anda ezginin sahibinden değil, aradan geçen uzun zamandan sonra başka kaynak kişilerden derlenmiştir. Önemli unsurlardan biri; ezgilerin üslûp ve tavırlarıyla derlenip notaya alınması ve ses kayıtlarının muhafaza edilmesidir. Ezgilerin, türküyü yakan kişiden derlenmemiş, onun yorumuyla notaya alınmamış ve ses kaydının yapılmamış olması; türkülerin icracılar tarafından monoton ve deşifre ederek okunmasına neden olmaktadır. Türkülerin, ezgileri yakan mahallî sanatçılar gibi yorumlanabilmesi çok zordur.T.H.M.’de yöresellik kavramı önemli bir yer tutar. Her yörenin kendine özgü tavrı vardır. Bir yörenin ezgisini, ancak o yörenin mahallî sanatçısı daha iyi icra edebilir. Aynı ilin ilçelerinde bile tavır farklılıkları mevcuttur. Meselâ; Erzincan’ın Kemaliye (Eğin) ve diğer ilçeleriyle; Kemah, Tercan... v.b. tavır farklılığı vardır. Bu anlamda, bir sanatçının kendi yöresi dışındaki bir bölgenin ezgisini icrasında tavır ve üslûp anlamında eksiklikler olabilir. Bir icracının, hiçbir zaman “ben her yörenin ezgisini mükemmel icra edebilirim” gibi düşüncesi olmaması lâzımdır. Ancak, kendi yöresinin dışında olsa bile, başka bir yörenin sanatçısını, küçük yaşta taklit etme ve o sanatçıyı kendine örnek olarak alma gibi hususiyetlerden ötürü, o yöre ezgilerini de iyi bir şekilde icra edebilir. Genel olarak icra; bir sanatçı, bir müzik topluluğu yorum ise tek bir sanatçı tarafından yapılır. Bir ezginin, koro tarafından icrası esnasında, notasındaki şekliyle monoton bir şekilde, deşifre eder gibi değil, gerektiğinde şef tarafından da bilgisi-birikimi-tecrübesi dahilinde, tavrı veya o eserin derlendiği kaynak kişinin de üslûbu göz önünde bulundurularak seslendirilmesi lâzımdır. O ezginin ait olduğu yöre sanatçılarından da  yardım istenerek bazı müzik cümleleri yeniden düzeltilebilir. Şu düşünceden vazgeçilmelidir: “Bu ezgi böyle derlendi ve kesinlikle değiştirilemez.” T.H.M. ezgileri, Türk halkının ortak malıdır, anonimdir. Türk halkının ortak duygu ve düşüncelerini ifade eder. Bir yörenin ezgisi, başka bir yörede, o yörenin mahalli sanatçısından da derlenmiş olabilir. Kalaktan-kulağa gelen bir özellik taşıdığından, o ezgi, o yöreye de mal edilmiş olabilir. Bu, çok ta önemli değildir. Ama, yöresel tavır göz önüne alındığında önem arz etmektedir. Çünkü, icra ve yorumlamada, yörelerin tavırlarının, ezgilerin gerçek kimliklerinin meydana çıkmasında öneminin büyük olduğunu ifade etmek istiyorum. Örneğin; “Erzincan’a girdim ne güzel bağlar” adlı uzun hava, Erzincanlı Hafız Şerif’e ait bir eserdir. Ama, bu uzun hava Divrikli Nuri Üstünses’ten derlenmiş ve yöresi Erzincan olmasına rağmen,  Divrik olarak yazılmıştır.

T.H.M. halkın duygu ve düşüncelerinin müzikle ifadesidir. Ama, T.H.M. ezgilerinde bir bestekârın üslûp ve yorumu değil, yöresellik özelliğinden dolayı, türkü yakıcı ile birlikte yörenin tavrı ön plândadır. Bu anlamda, yöre ezgilerinin motifleri kendine has özellik gösterir. Motif; Bir müzik yapıtının tümüne ya da bir bölümüne, çeşitli yönlerden birlik sağlayan, belirleyici küçük birimdir.[3] Ezgilerin notalarında, yörelerin tavırlarının belirtilmesinde motiflerin rolü çok büyüktür. Yörede ikâmet etmek ve o yörenin havasını teneffüs etmek, o bölgenin yöresellik özelliklerine ve kültürüne sahip olmak anlamındadır. Bunun yanında, o yörenin sanatçılarını dinlemek, onlardan müzik anlamında bilgi alışverişinde bulunmak (usta-çırak ilişkisi gibi...) o yörenin tavrını daha iyi algılayabilmek ve o yöre ezgilerini otantik olarak icra etmekle doğru orantılıdır.T.H.M. ezgileri, derlenirken genelde ses kayıt cihazları vasıtasıyla dikte edilmişlerdir. Ses bantlarının günümüze kadar sağlam kaldığı şüphelidir. Sadece, yazılı olduğu notalar elimizdedir. Daha önce III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi’ne, “Halk Müziğimizde Usûl Sorunu” adlı bildirisiyle katılan Sayın Özcan SEYHAN, kaynak kişilerin icrasında, gerek ritm-gerek melodi bakımından yetersizliklerinden dolayı, ezgilerde yanlışlıkların olduğundan bahsetmişti. Ben de kendisine katılıyorum. Bazı ezgilerimizin notalarında, kaynak kişilerden dolayı, melodik ve ritmik bakımdan  eksiklikler mevcuttur. Bir örnek vermek istiyorum;Örnek: “Bülbül Havalanmış Yüksekten Uçar” Sayın Mehmet ÖZBEK tarafından derlenmiştir. Ezginin melodisi, sadece nakaratı ihtiva eden tek bölümle icra edilmektedir. Halbuki ezginin her kıta’sındaki ilk iki satırı melodik olarak zemin kısmıyla icra edilmektedir. Yani, ezgi iki bölümlüdür. Zemin ve Nakarat. Ben, bu ezgiyi yörenin ezgilerini çok iyi bilen, yörenin usta ses ve saz sanatçısı olan babam Ali M. Eke’den derledim. Ankara’da bulunan T.R.T. T.H.M. Şube Müdürlüğüne gönderdim. Sonuç, yukarıda bahsettiğim gibi, bu böyle derlenmiştir, değiştirilemez şeklinde yanlış bir karar ile değerlendirildi. Bu ezginin otantik şeklini sizlere biraz sonra, sazım ve sesim ile icra edeceğim... Bildirimin sonunda bu ezginin notalarını TRT repertuarındaki şekliyle ve benim derlediğim şekilde sundum.Bir enstrümanı, öğrenip-icra edebilmek için en az 4-5 yıl gibi bir süreye ihtiyaç vardır. Belirttiğim bu zaman dilimi, icracı olabilmek içindir. Virtüöz seviyesine ulaşmak için, yukarıda belirttiğim bu sürenin 3 veya 4 katı bir sürenin geçmesi lâzımdır. İcracı ile yorumcu arasında fark vardır. Yorumculuk mertebesine ulaşabilmek için en az 20-25 yıllık bir geçmiş ve birikimin olması lâzımdır. Yöre tavırlarını çok iyi bilmek, zengin bir repertuara sahip olmak, iyi derecede bir enstrüman çalabilmek... v.b. şartlar yorumcuda olması gereken vasıflardır.T.H.M. ezgilerinin notaları, genel olarak, çarpma ve nûans işaretlerinden (Crescendo-Decrescendo-piano-forte...vb.) yoksun, sade, metromu belirtilmemiş olarak yazılmışlardır. Bu yüzden, türkülerin, değişik yörelerin usta ses ve saz sanatkârlarından derlendiği kaynak kişiler gibi icra edilmesi çok zordur. Bir sanatçının, en iyi icra ettiği ezgiler kendi yöresinin ezgileridir. Kendi yöresinden uzaklaştıkça, ezgilerin icrasında, tavır-hançere-ağız gibi önemli unsurlar bakımından eksiklikler hissedecektir. Ama bahsettiğim yetersiz icrayı da, ancak kendini yetiştirmiş, bilinçli, donanımlı, kapasitesini iyi kilen bir sanatçı anlayabilir. İyi bir icracı olabilmek için; O sanatçının, ezgileri, profesyonel sanatçılardan, o yörelerin sanatçılarından, eski taş plâk ve ses kayıtlarından araştırıp mukayeseli dinlemesi yöresel tavırları bilmesi, iyi bir solfej bilgisine sahip olması, T.H.M. nazariyatını öğrenmesi, sesleri sabit-perdeli bir T.H.M. çalgısı olan Bağlama’yı iyi bir seviyede çalabilmesi, devamlı kendini yenileme düşüncesi içerisinde olması... gerekir.Kendi yöresinin tavır özelliklerini bilen, yörenin usta ses ve saz sanatçılarını dinlemiş icracı bir kişi yöre ezgilerinin otantik olarak nasıl okunacağını bilecek kapasitededir. Yukarıda belirttiğim gibi T.H.M. ezgilerinin notaları sade yazıldığı için, ezgiyi daha önce dinlememiş bir kişi notaya bağımlı kalarak icrasını düz ve monoton bir şekilde yapacaktır. Yörenin tavrı ortaya konulmaksızın, otantik şekliyle yapılmayan icra türkünün gerçek kimliğini ortaya koymayacak ve bir şey ifade etmeyecektir. Burada çok önemli bir konu mevcuttur. Halk müziği halka aittir. Halkın üretimidir. Halkın duygu ve düşüncelerini ifade eder. Geçmişten bahsetmiyorum ama şimdi üreten kesim yoktur. Yalnızca eskiden derlenen türkülerden esinlenerek ya donanımı değiştirilerek, ya usulü değiştirilerek ya da türkülerin bazı müzik cümleleri bir araya getirilerek yani bir nevi çalıntı yapılarak oluşturulan beste formunda eserler mevcuttur. Bu eserleri dinlediğiniz zaman eğer T.H.M. repertuarınız genişse, hemen, bu eserin melodisi şu türküye çok benziyor diyebiliyorsunuz. Tabii ki bazı  türkülerin  melodik ve ritmik varyantları vardır. Ama bu ezgilerde yöresel tavır özelliklerini bulmak mümkün değildir. İcracı profesyonel ve usta sanatçıların kendilerini çok iyi yetiştirmeleri, donanımlı olmaları lazımdır. İcra edeceği eserleri kendi kapasitelerini, yöre özelliklerini (ağız- tavır) göz önünde bulundurarak seçmelidirler. Eser icrasında önemli olan, ezginin notasına bakarak sözlerini melodisi ile okumak değil, o ezginin vermek istediği mesajı; yaşayarak, hissederek karşısındakine iletmek ve yaşatmaktır. Gerçek sanatçının üstlendiği görev çok ağırdır. Halkın malını halka sunmak, “  tereciye tere satmak ” gibi bir durumla her zaman karşı karşıyadır. Halkımız her şeyi çok iyi bilir, doğruyu yanlışı ayırt eder, ama hoş görülüdür. Değerlendirmesini de sonradan yapar. Birden fazla sanatçının ayrı-ayrı verdiği konser esnasında, o sanatçıları aynı coşkuyla alkışlar, fakat kimin daha başarılı olduğunun değerlendirmesini çok iyi yapar.

T.H.M. ezgilerinin notlarının genel olarak düz ve sade yazıldığını ifade ettim. Bu eksikliğin giderilmesinde yöre sanatçıları ve usta sanatçılara, araştırmacılara çok büyük görevler düşmektedir. Ezgiler, yöre tavırlarını çok iyi bilen sanatçılara okutularak iyi bir ses ve saz icracısı, solfej bilgisi iyi olan sanatçılar tarafından dikte edilip yeniden düzenlenmelidir. Bir örnek vermek gerekirse, ben yöremin tavrını ve repertuarını iyi bilen bir sanatçı olarak Erzincan yöresinden “ Taşa Verdim Yanımı” adlı ezginin notasını yeniden yazdım. Bu ezgiyi de sazım ve sözümle sizlere icra edeceğim. Bildirimin sonunda bu ezginin notalarını, T.R.T. repertuarındaki şekliyle ve benim yazdığım şekilde sundum.

KAYNAKLAR

EKE, Ali M.; Özel Görüşme.

İ.T.Ü. T.M.D.K. Arşivi.

Müzik Ansiklopedisi, C.3.

SÖZER, Vural; Ansiklopedik Sözlük, Remzi Kitabevi, 1996.

 

 



[1] Müzik Ansiklopedisi, C.III, Ankara.

[2] SÖZER, Vural; Müzik Ansiklopedik Sözlük, Remzi Kitabevi, 1996.

[3] a.g.e.