BİLDİRİLER |
MÜNİR NUREDDİN SELÇUK’UN TÜRK VE ARAP MÜZİĞİNDEKİ YERİ
Prof. Dr. İnci Koçak
Ankara Ünv. DTCF.
Arap Dili ve Ed. ABD-Ankara
* Cumhuriyetimizin 80. Yılında Müzik
Sempozyumu, 30-31 Ekim 2003,
İnönü Üniversitesi, Malatya
Bildiriler,s.130-137.
Münir Nurettin Selçuk (1899- 27.4. 1981)
İstanbul’da doğmuştur. Sedarat Dairesi amiri ve Divan-ı Hümayun
muavinlerinden olan babası
Darülfünun’nun (eski İstanbul Üniversitesi’nin) İlahiyat Fakültesi İran Edebiyatı
ve Kadıköy Sultanisi Fransızca öğretmenlerinden Nureddin Avni Bey’dir. Annesi
Hanife Hanım, Kütahyalı Hacı Ali Paşa ile eski sadrazamlardan Abdurrahman Paşa
soyundandır. Münir Nureddin Selçuk Sadrazam Abdurrahman Paşa’nın küçük
yeğenidir. Anne tarafından Selçuklu ve Germiyanoğulları’na kadar uzandığı için
“Selçuk” soyadını almıştır.İlkokulu Bayezid İbtida Mektebi’nde okumuştur.
Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi’nden mezun olduktan sonra Kadıköyü Sultanisi’ne
kaydolmuştur. Münir Nureddin Selçuk’un sesinin güzelliği 10 yaşındayken belli
olmuş ve Rüştiye’ye devam ettiği sıralarda Yeniköylü Hasan Efendi’nin öğrencisi
olan Ethem Bey’in Kadıköy’deki Darülfeyzi
Musiki Mektebi’ne devam ederek üç yıl sonra bu heyetle ilk konserini
vermiştir. Sonradan Üsküdarlı hoca Ziya Bey’le tanışmış ve ondan çok
yararlanmıştır1. Kadıköy Sultanisi’nin onuncu
sınıfındayken 1917 yılında ailesinin ısrarı üzerine tarım öğrenimi görmek için
Macaristan’a gitmişse de, öğrenimini tamamlamadan yurda dönmüş ve kendini musiki çalışmalarına
vermiştir. Zeki Tükel’in Münir Nureddin Selçuk adlı röportajında sanatçıya
yöneltilen “ Ses sanatkarı olmasaydınız ne olmayı arzu ederdiniz” sorusu
üzerine bizzat Münir Nureddin Selçuk şu yanıtı vermiştir: “Hayatımda başka
hiçbir meslek seçmeyi aklıma getirmedim. Düşünün bir kere, beni Macaristan’a
ziraat tahsiline göndermişlerdi. Bu tahsilde iken Türk musikisi yüzünden
kitabın yaprağını açamadım2.” Ziya Paşa’nın başkanlığı döneminde parlak bir sınav vererek Darülelhan’a
girmiştir. Bu sınav jürisinde Refik Fersan da bulunmaktaydı.Hammamizade İsmail
Dede Efendi(1778-1846)’nin öğrencisi olan Zekai Dede(1825-1897)’nin oğlu Ahmet
Irsoy (1869-1943)’un, babasından meşk ettiği eserlerin hatasız ve eksiksiz
olduğu kabul edilmiştir. Ahmet Irsoy Darülelhan’da Tasnif Heyeti Başkanlığı
yapmıştır.Münir Nureddin Selçuk’un Ahmet Irsoy’dan çok yararlandığı ve meşk
ettiği bilinmektedir.İstanbul Belediye Konservatuarı önceleri “Darülelhan”
adını taşıyor ve Türk müziği öğretimi yapıyordu3.Münir Nureddin Selçuk, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilmeden iki ay
önce, askerlik hizmetini yapmak için Teğmen rütbesiyle Muzika-ı Humayun’a
girmiş ve Cumhuriyet ilan edilince aynı
rütbe ile Ankara’ya gönderilerek “Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti”ne dahil
olmuştur. Askerlik süresi bittikten sonra bir yıl da sivil olarak çalışmasını
sürdürmüştür. 1926’da kendi isteği ile bu görevinden ayrılarak İstanbul’a
yerleşmiştir.“Sahibinin Sesi” şirketine plaklar dolduran sanatçı, bu şirket
hesabına 1927 yılında Paris’e giderek, Paris Konservatuarı’nın ünlü
hocalarından piyano ve solfej dersleri almıştır. Münir Nureddin Selçuk 1928 yılında yurda
döndükten sonra, Fransız Tiyatrosu’nda tek başına ve o tarihe kadar musikimizde
görülmemiş bir biçim ve programla ilk konserini vermiştir. Bu konser, sanat
çevrelerinde ve basında büyük yankı yapmış ve onu herkes “Münir Nureddin Ekolü”
olarak tanımaya başlamıştır. Baha Kayserilioğlu “Türk Ses Sanatının Dehası
Münir Nureddin” adlı yazısında bu konser hakkında şu düşüncelerini
belirtmiştir: ”Fransız Tiyatrosunda büyük çapta ilk konserini verdiği gün, hem
sanatkarın kendi hayatında, hem de Türk teganni musikisinin tarihinde bir dönüm
noktası sayılabilir. Zira o gün musiki sevenler, Münir Nureddin’i dinledikten
sonra, Türk musikisinde o zamana kadar hiç yapılmayan tamamiyle Avrupai bir
teganni tarzı ile karşılaşmışlar ve şark ruhunu, ilerlemiş garp şan tekniğinde
eriten büyük bir sanatkarın doğmuş olduğunu bizzat müşahade etmişlerdir. ..Türk
musikisi denilince hemen hemen, sadece grup halinde söylenen ve okunan bir
musiki hatıra gelirdi. Münir Nureddin Bey bu telakkiyi tamamen ortadan
kaldırarak Türk musikisini konser musikisi haline getirmeye muvaffak olmuştur.
Bizce Münir Nureddin’in en büyük hususiyeti budur. Fakat hemen ilave edelim ki,
sadece bu hususiyet dahi, Münir Nureddin Selçuk isminin Türk Sanat Musikisi
Tarihi’ne altın harflerle yazılması için kafi bir sebeptir4.”Münir Nureddin Selçuk’un solo konserleri Türk müziğinde yepyeni bir
çığır açmıştır. Çünkü tek başına halkın karşısına çıkmakta ve yeni bir stille
şarkı okumaktadır. Zeki Tükel’in Münir Nureddin Selçuk hakkında yazdığı bir
yazıda bu konuda şu satırlara yer verilmiştir: “Bu hamle alelade şarkıcı
mefhumunu ortadan kaldırmış, muganniyeliği bir sanat olarak gözlerimizin önüne
sermiştir5.”Sanatçı, 1942 yılında Belediye
Konservatuarı “İcra Heyeti”ne girmiş ve kişisel nedenlerle bir yıl sonra
buradan ayrılmıştır. 1953 yılında İstanbul radyosunda müşavirlik yapan Münir
Nureddin Selçuk, aynı yıl “İcra Heyeti Başkanlığı”na getirilmiştir. İstanbul
Teknik Üniversitesi’nde Türk Musikisi Konservatuarı’ında repertuar dersleri
vermiştir.Sanatçının çeşitli formlarda bestelediği 100’den fazla eseri
bulunmaktadır. Münir Nureddin Selçuk, Mevlana,
Fuzuli, Nedim, Ahmed Paşa, Şeyh
Galib, Ziya Paşa, Süleyman Nazif, Tevfik Fikret, Vecdi Bingöl, Yahya Kemal
Beyatlı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Behçet Kemal Çağlar, Necdet Atılgan, Munis Faik
Ozansoy, Cahit Sıtkı Tarancı, Ümit
Yaşar Oğuzcan, İsmet Bozdağ, Refik Ahmed Sevengil gibi ünlü şairlerin
şiirlerini bestelemiştir. Yurtdışında da çok sayıda konserler vermiştir. Münir
Nureddin Selçuk, filmler çevirmiş ve bu filmlerde oynadığı rollerde şarkılar
okumuştur. Birçok Mısır filminin müziklerini bestelemiştir6.
Atatürk ve Şark
Musiki Cemiyeti:
I. Dünya Savaşı
sıralarında Kadıköy’de, Ali Rıfat Çağatay’ın başkanı olduğu Şark Musiki
Cemiyeti kuruldu. Şark Musiki Cemiyeti heyeti Apollon Tiyatrosu’nda (daha sonraki Hale Sineması) dillerde dolaşan
konserler verdiler. İstanbul müzik tarihinde önemli bir yeri olan “Şark Musiki
Cemiyeti”, o zaman Yoğurtçu Çayırı adı verilen yerde bulunan “Madenciler
Köşkü”nü merkez olarak kullanıyordu. Laika Karabey’in “Şark Musiki Cemiyeti
Nasıl Teşekkül Etti?” adlı yazısında Şark Musiki Cemiyeti üyeleri hakkında şu
bilgiler bulunmaktadır: “Cemiyet üyeleri arasında Münir Nureddin ve Suat
Beylerle Zahide ve Nezahat Hanımlar, yine keman Nuri, piyano Gazi
Osmanpaşazade, Cemal Beylerle udi Hayriye Hanım, Tanburi Laika Hanım, hanende
Nebile Hanım, mandolin Kemal, violensel Fuat,
flüt Faik Beylerle beraber muallim olarak da Leon Hancıyan Efendi saz
heyetini teşkil ediyorlardı. Bu konuda Laika Karabey’in makalesinde şu bilgiler
de yer almaktadır: “Ali Rıfat Bey riyasete getirildi…İlk faaliyet olarak konser
hazırlığı yapmaya başladı. Bu konser “Tanburi Cemil Konseri” adıyla ilan ve
icra edildi.” Laika Karabey daha sonra Mühürdar’da güzel bir binaya
nakledildiklerini ve o zaman “Süreyya Paşa’”nın cemiyete reis olduğunu yazmış ve
şöyle devam etmiştir: “Süreyya Paşa’nın
taht-ı riyasetinde teşekkül eden Şark Musiki Cemiyeti evvelki Cuma günü
ikinci konserini verdi. Cemiyetin salonları kamilen dolmuştu. Havanın çok fena
ve yağmurlu olmasına rağmen, İstanbul’dan ve Kadıköyü’nün muhtelif semtlerinden
akın akın davetliler geliyordu. Konser o kadar güzel ve muvaffakiyetli oldu ki,
çekilen zahmet ve yorgunluk unutuldu.”
Laika Karabey bu konser için de şöyle yazmıştır: “Konsere tam üçte
Sultani Yegah faslı ile başlandı. Faslın hitamında Tahir puselik peşrevi
maharetle çalındı. Konserin parlak parçalarından biri de Tevfik Fikret’in
“Bahar-ı teranedar”ı idi. Münir Nureddin Bey tarafından bestelenen bu şiir
cidden güzel bir tarzda çalındı ve sürekli alkışlara mazhar oldu.”
Şark Musiki Cemiyeti Heyeti, Atatürk’ün huzurunda da konserler
vermiştir. Laika Karabey yazısını şöyle
sürdürüyor: “Reisicumhur Gazi Paşamızın İzmit’ten vapurla Mudanya’ya gelerek
Bursa’yı teşrif edecekleri haber alındığında Halk Fırkası azalarıyla İstanbul
halkı mümessillerinden mürekkep bir heyet tarafından isticar edilecek “Moda”
vapuruyla Mudanya yolunda ve deniz üzerinde istikballeri takarrür etmişti.
Adalar açıklarında heyetimiz bir iki fasıl çaldılar. Ve nihayet Gazimizin
vapuru gözüktü. Vapurlarımız birbirlerine yanaştı. Tekmil vapurumuz halkı sıra
ile birer birer Gazinin vapuruna geçti ve Gazimiz herbirimizin elini sıktı ve
vapurumuza tekrar geldik. Ve Gazinin vapurunu takibe başladık. Halaskar
Gazimizi gördüğümüzden dolayı çok seviniyorduk. Nihayet Mudanya’ya çıktık.
Şimendöfere bindik. Bursalılar tarafından satın alınan Gazi Paşamıza tahsis
edilen köşke gittik. Orada da tekrar teşerrüf ettik.”Laika Karabey’in yazısında
Atatürk’ün Şark Musiki Cemiyeti Heyeti’ni çok beğendiği şöyle belirtiliyor:
“Gazi Paşamızın musikide behreleri olduğu için fevkalede beğendiler. Birkaç
fasıl daha emrettiler7.”
Münir Nureddin
Selçuk ve Yahya Kemal Beyatlı
Yahya Kemal
Beyatlı(1884-1958), Türk müziğini iyi bilen ve şiirlerinde geniş yer veren bir şairdir. “Eski İstanbul bir ud sesindedir”
sözü Yahya Kemal Beyatlı’ya aittir. Varşova’da
Elçi olarak görev yaparken, 1927 yılında yazdığı “Kar Musikileri”
adlı şiirinde :
Zihnim bu şehirden bu diyardan çok uzakta
Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta
Birdenbire
mes’udum işitmek hevesiyle
Gönlüm dolu İstanbul’un en özlü sesiyle
Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık
Uykumda bütün bir gece körfezdeyim artık
sözleriyle vatan özlemini ve Türk
musikisine hasretini dile getirmektedir. Yahya Kemal Beyatlı’nın müzikten
sözeden birçok dizesi vardır. Münir Nureddin Selçuk’un bestelediği Hicaz Gazel,
“Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın” Yahya Kemal’e ait bir şiirdir. Yine
Münir Nureddin Selçuk’un bestelemiş olduğu “Çepçevre bahar içinde bir yer gördük”
ve “Eslaf kapıldıkça güzelden güzele” rubaileri
de Yahya Kemal Beyatlı’ya aittir. Ahmet Hamdi Tanpınar, İstanbul’u Yahya
Kemal’den önce şiirlerinde anlatan şairler olduğunu ve İstanbullu şairlerin
başında Nedim’in geldiğini belirtmektedir. Ayrıca Tanpınar, Yahya Efendi, Baki,
Cafer Çelebi, Atayi ve Şeyh Galip’in adlarını saymakta ve şöyle devam
etmektedir: “Yahya Kemal’in onlardan farkı İstanbul’un şairi olmasıdır. O
yaşanan bir medeniyetin hazır çerçevesinden değil, bir ferdiyetin adesesinden,
bir daıssılaya benzeyen sevgiden ve bir tefekkürün arasından İstanbul’u gördü
ve teganni etti. Belki daha ileri gitti; bu şehrin güzelliklerinde sanatın
nizamını aradı8.”Yahya Kemal Beyatlı, Münir Nureddin Selçuk’a şunları söylemiştir:
“Bana söz ver Münir, benim şiirlerimi senden başka hiç kimse bestelemeyecek.
Buna müsaade etmeyeceksin. Onları ancak sen besteleyebilirsin9.” İstanbul’u her semtiyle bir
musiki olarak duyan Yahya Kemal Beyatlı’nın dizeleri, Münir Nureddin Selçuk’un besteleriyle
yeniden musikileşmiş ve bu kez de İstanbul onları duyup, dinlemeye
başlamıştır.
Münir Nureddin
Selçuk’un Bazı Filmleri:
Allah’ın Cenneti: İpek Film Kurumu,
1939. Yönetmen: Muhsin Ertuğrul; Yönetmen Yardımcısı: Necdet Mahfi Ayral,
Senaryo: Ziya Şakir (Soko), Görüntü Yönetmeni: Cezmi Ar, Ses Mühendisi: Osman
İpekçi, Ses Sistemi: Tobis-Klang Film; Kurgu: Muhsin Ertuğrul; Müzik Sadettin
Kaynak, Sözler: Vecdi Bingöl; Oynayanlar: Feriha Tevfik Negüz (Leyla), Hazım
Körmükçü (Şadan), Behzat Butak (Şevket), Münir Nureddin Selçuk (Münir),
Gülseren Sadak (Selma), Perihan Yanal (Nesrin), Hadi Hün (Nihat), Halide Pişkin
(Nüzhet), Emin Beliğ Belli (Sertabib), Muammer Karaca (Veli), Yasemin
(Yasemin), Hakkı Necip Ağrıman (Bahçıvan), Jeyan Mahfi Ayral (Nihal), Nezihe
Becerikli (Seher), Lola (Necmiye); figürasyon: Neşet Berbüken, Muhip Arcıman,
Yaşar Nezihi Özsoy, Saim Bilge, Şule; Çekim yeri: İstanbul, Boğaziçi; ilk
gösterim: 26 Ekim 1939, İpek ve Saray sinemaları, İstanbul. Filmde, Münir
Nureddin Selçuk şarkı söylemeye başladığı zaman, sinemada büyük bir ses
sanatçısının müzik dünyası yer alıyordu10.
Kahveci Güzeli: İpek Film Kurumu,
1941. Yönetmen: Muhsin Ertuğrul,Yönetmen Yardımcısı: Necdet Mahfi Ayral,
Senaryo: M. İhsan; Görüntü Yönetmeni: Cezmi Ar; Müzik: Sadettin Kaynak; Sözler:
Vecdi Bingöl ve Mustafa Nafiz; Dekorlar: Rıza, Kostüm: Kenan; Kurgu: Muhsin
Ertuğrul; Jenerik Yazıları: Süavi; Oynayanlar: Behzat Butak (Kahveci Baba),
Münir Nureddin Selçuk (Tekin), Hazım Körmükçü (Keloğlan), Talat Artemel (Çin
Veziri), Nezihe Becerikli (Zeynep), Hadi Hün (Hind Padişahı), Nevin Seval (Çin
Prensesi), Yaşar Nezihi Özsoy (dervişlerden biri); Çekildiği yer: İstanbul,
Süreyya Paşa Yalısı.
Bu filmde halkın
aradığı şey müzik olmuştur. Sadettin Kaynak’ın bestelediği ve Münir Nureddin
Selçuk’un okuduğu şarkılar içinde “Ela Gözlerini Sevdiğim Dilber”, “Aşığım
Baharın Yeşil Gözüne”, “Zeynebim Uçtu Gitti”, “Garibiz, Gurbet Bize Artık Bir
Sıla Oldu” , “Çoban Kızı” ve “Yad Eller Aldı Beni” bulunuyordu11.
Sadullah Ağa: Osman Nihad, “Üstatla Neler Konuştum” adlı
yazısında Münir Nureddin Selçuk’a
Sadullah Ağa filmiyle ilgili olarak şu soruyu sormuştur:
“- Sadullah Ağa’nın devrine ait hangi eserleri
seçtiniz?”
Münir Nureddin
Selçuk yanıtı şöyledir:
“-Üçüncü Selim’in
Mihriban ile olan muaşakasına ait ve filme uygun eserleri seçtim. Sonra mesela
Üçüncü Selim’in huzurunda “Suzidilara” besteyi söyleyecekler, Tanburi İshak
Efendi’nin peşrevi, yine huzurda çalınacak, ne bileyim ben, Sadullah Ağa’nın
Mihriban için bestelediği “Bülbül-i dil, ey
gül-i rana senindir, sen benim” ile yine Mihriban için bestelediği
“Nideyim sahn-ı çemen seyrini, cananım yok” gibi şarkılar mevzua göre yerlerine
konacak.. Bundan başka yine o stilde ve o devire ait bazı saz eserleri ve
korolar da yapıyorum, yani garp ve şark musikisi karışık bir şekilde başlıyor
ve sonunda şark musikisi ile bitiyor. Bu filmde orkestrasyon da yapacağız, öyle
ümit ediyorum ki, filmi önümüzdeki kış sezonunda görebileceksiniz12. “Sadullah Ağa
(?-1801?) III. Selim ekolünün en güçlü bestekarıdır. Ali Rıza Bey’in aktardığı
bir rivayet, sonradan Ziya Şakir’in romanına konu olmuştur. Bu roman filme
alınmış ve filmde, Munir Nureddin
Selçuk’la birlikte Perihan Altındağ Sözeri rol almıştır13.
Kalamış Klubü:
Halil Nadaroğlu, “Bir Musiki Yuvası Kalamış Klubü” adlı makalesinde
şöyle yazmaktadır: “Güzel sanatların belki en sevileni olan musiki bu semtte
her yerden daha fazla inkişaf etmiş ve daha fazla rağbet bulmuştur.
Filhakika birçok ünlü musikişinaslarımız
burada yetişmiş ve yerleşmiştir. Kalamış klubünün göze çarpan ilk hususiyeti müessisler
arasında ve klübün başında üstat Münir Nureddin
ile İzzettin Ökte’nin bulunuşudur.” Halil Nadaroğlu yazısında “..geçen
hafta üstat Münir Nureddin’in nazik bir
daveti üzerine mevsim dolayısiyle klüp binası dahilinde verilen konserlerden
birini dinledik…Konseri sonuna kadar vecd ile dinleyen klübün seçkin azaları
“Kalamış Marşı” ismini verdikleri şair Behçet Kemal Çağlar(1908-1969)’ın klüpte
misafir kaldığı günler zarfında yazdığı ve Münir Nureddin tarafından bestelenen
: Yok başka yerin zevki ne yazdan, ne de kışdan Bir tatlı huzur almaya geldik
Kalamış’dan güfteli şarkıyı hep beraber okudular ve bizlere bu tatlı huzurdan
bol bol tattırdılar14.”
Halil Nadaroğlu’nun 1948 yılında kaleme aldığı bu yazısında ünlü
bestenin sözleri, “Yok başka yerin zevki ne yazdan, ne de kışdan” olarak
geçmektedir. Bu sözler daha sonra, “Yok başka yerin lütfu ne yazdan ne de
kışdan” şeklinde değiştirilmiş olmalıdır.
Münir Nureddin
Selçuk’un Türk Müziği Konusundaki Görüşleri:
Münir Nureddin Selçuk, “Ses Musikimiz” adlı makalesinde şunları
yazmıştır: “Pek küçük yaşta musiki öğrenmeye başladığım sıralarda, hocalarımdan
işitip her zaman hatırladığım mühim sözlerden bir tanesi de: Türk musikisi hanende
musikisidir. Bunu da, ehlinden ve bir (fem-i muhsin) den öğrenmek gerektir; sözü olmuştur.”
Sanatçı, aynı makalede kendisinin de,
Ziya Bey, Hafız Ahmet Efendi, Hüsamettin Bey gibi büyük üstatlardan yıllarca
meşk ettiğini ve dersler aldığını belirtmektedir. Münir Nureddin Selçuk’a göre
iyi nitelikli okuyucular yetiştirmek için şunlara özen göstermek gerekmektedir:
“A. Ses musikimizin
ehemmiyetli ve ciddi eserlerini, ağır tavır ve nağmelerini gerek kuvveti
gerekse tavır ve edası itibariyle icra ve ifaya muktedir olabilecek erkek
seslerini ön planda ele almak ve onları yetiştirmeye çalışmak. Klasik
musikimizin ses eserleri, erkek sesleri üzerine müesses bulunduğundan, kadın
sesleri tek olarak gerek tonları ve gerekse tavır edaları itibariyle bu eski eserlerimizi
ve ağır nağmelerimizi hakkıyla icraya muktedir olmadıklarından, bunları ön
planda ele almak istemiyor ve onların kendi seslerinin tonları ve nezaketiyle
mütenasip daha hafif daha hissi eserler ve mesela, karlar, besteler ve saire
gibi ağır eserleri okuyacakları yerde Yürük semailer, şarkılar türküler gibi
eserleri okumalarına taraftar bulunuyorum.
B. Bunları elde mevcut iyi tavırlı ve sahibi
selahiyet okuyuculardan meşk ve talim ettirip aynı zamanda ses için yaptırılması luzumlu ve faydalı olan ses
temrinleri, gırtlak nağmeleri, çarpmalar, ağır ve kısa ihtizazlı eserler, nefes
alma, telaffuz ve saire gibi sesi
terbiye ve inkişaf ettirecek hususatı iyice ve bilfiil öğretmek.
C. Küçük eserlerden başlayıp yavaş yavaş ve tedrici bir surette en büyük
eserlere kadar tavır ve edası ve bütün incelikleriyle uzun bir müddet zarfında
meşk ve talim ederek, kabil olduğu takdirde aynı hocalardan , olmazsa diğer
hocalardan da nota, usul ve musiki nazariyatı dersleri aldırtıp, tam manasiyle
olgun ve mücehhez olarak yetiştirmek.”
Münir Nureddin
Selçuk aynı makalesinde şunları belirtmektedir: “İyi bir okuyucunun yetişmesi
için lazım olan bu esaslı noktalar itmam ve ikmal edildiği takdirde, eski
zamanlarda olduğu gibi zamanımızda da, azametli musikimizi daima yaşatacak ve
ayakta tutacak ve nesillerden nesillere canlı bir misal olarak göstermeye
muktedir olabilecek iyi okuyuculara
ve icrakarlara kavuşmuş, bu sahadaki
boşluğu doldurmuş oluruz15”.
Münir Nureddin Selçuk’un
Bağdat Konserleri: Münir Nureddin Selçuk, 1950 yılı Nisan ayında Bağdat’a gitmiş
ve Kral ailesine yakın kişilerin evlerinde misafir edilmiştir. Orada son derece
beğenilen konserler verdikten sonra, bir hafta Beyrut’ta kalarak Kahire’ye
geçmiştir16.
Cemal Özge’nin “Müzik Magazin”
dergisindeki bir röportajında sanatçının Bağdat gezisinden ve konserinden
sözedilmiştir. 1 Mart 1955 tarihinde
yayınlanmış olan söyleşiden, Münir
Nureddin Selçuk’un aynı yıl Ocak veya Şubat ayında bu geziyi yaptığı anlaşılmaktadır.
Münir Nureddin Selçuk bu röportajda “Bağdat’a ilk kez gitmediğini, daha önce de
bu ülkede bulunduğunu ve bu kez saz sanatkarlarından oluşan bir heyetle
Bağdat’ta 10 gün kalarak konserler
verdiğini” belirtmiştir. Aynı yazıda
Münir Nureddin Selçuk şunları söylemiştir: “Benim bu seyahatime iştirak eden
sanatkarlar;
Saz: Refik Fersan,
Fahire Fersan, Cevdet Çağla, Vecihe Daryal, Ankara Radyosu sanatkarlarından
Halil Aksoy ve İstanbul Konservatuarı icra heyetinden Vecdi Seyhun’dur.
Ses: Mefharet Yıldırım,
Akile Artun, Şükran Özer, Mürşide Şener ve Gülseren Güvemli’dir.
Münir Nureddin
Selçuk bu konser sırasında hoşuna giden bir olayı da şöyle anlatmıştır:
“Bağdat’a ikinci seyahatimde benden bazı Türkçe eserler istenmiş, bu
münasebetle kendilerine birkaç ses ve saz eserinin notasını vermiştim. Son
seyahatimizdeki konserde Bağdat Konservatuarı bir ara “Dil Seni Sevmeyeni”
şarkısını Arapça olarak teganni etmişler ve saz eserlerini çalmışlar. Bu olay
ve musikimize karşı gösterilen yakın alaka gerek şahsımı ve gerekse
arkadaşlarımı son derece memnun etmiştir17.”
Sanatçının Bağdat konserleri
hakkında Irak Konservatuar Müdürü Aziz Sami Bey şunları söylemiştir: “Münir
Nureddin Bey, bütün mevcudiyetini sanata hasretmiş, sanatın adeta ayrılmaz bir
cüz’ü haline gelmiştir. İşte bu sebeptendir ki, ruhlar onu dinlediği vakit
büyük bir heyecan-ı bediinin tesiriyle titrer ve içten gelen bir sesle onun
sanatına karşı hayranlığını tekrar edip durur18.”
Münir Nureddin
Selçuk’un Mısır Konserleri: Selim Sezgin, “Münir Nureddin’in
Bilmediğimiz Tarafları” adlı yazısında sanatçının hemen hemen her yıl eşi ve
kızıyla birlikte Kahire’ye gittiğini, ona bütün doğunun hayran olduğunu
belirtmekte ve şunları eklemektedir: “..İki üç ay kalır. Kahire’deki konserleri
orada adeta bir hadise teşkil eder… Biletler onbeş gün evvelinden tamamen
satılan konser gecesi, sosyete onun bilhassa tanburu ile sahneye çıkıp
okumasını çok arzu eder. O da programına tanburu ile konser vereceğini ve hangi
şarkıyı okuyup çalacağını koymak mecburiyetinde kalmıştır… Onu, eşi ve kızıyla
köşklerine, konaklarına davet edenler pek fazladır. İstemeyerek davetlerini
kabul edememek zorunda kalan Münir Nureddin, Kahire’de, bir bu derdimden
şikayetçiyim, demektedir19.”
Zeki Tükel, Münir Nureddin Selçuk ile
yapmış olduğu röportajda sanatçıya sorulan bir soruyu yöneltiyor: “Hemen
hemen her sene Mısır’a gidiyorsunuz. Mısır müziği hakkındaki fikriniz nedir?”
Münir Nureddin Selçuk şöyle yanıt veriyor: “Bana bu sualin benzerini Mısır’da
bir muharrir sormuştu. Verdiğim cevap şuydu: Sizin birçok film şarkınızı
dinledim ve beğendim. Mısır bestekarları filme uyacak müzik parçaları vucuda
getirmekte muvaffak olmuşlardır. Yalnız bu bestekarlar mütenevvi besteler
vucuda getirmek ihtisasına malik değildir. Hamasi şiirlere karşı bulunan
besteler iyidir. Saz ve ses için çok kıymetli arkadaşlarımız vardır
diyebilirim, demiştim20.” Zeki Tükel, “Çöl Yollarında Bir Ses Sanatkarı
Perihan Altındağ” adlı yazısında, Perihan Altındağ Sözeri’nin, Kahire
yolculuğunda indikleri otelde Münir Nureddin Selçuk’la karşılaştıklarını, Münir
Nureddin’in kendilerine Yusuf Vehbi’yi tanıştırdığını ve onun Kahire dışındaki
film stüdyolarını gezdiklerini belirtiyor21.
1896 Yılında Mısır’da doğan Yusuf Vehbi,
lise yıllarında tiyatroyla uğraşmaya başlamış ve bu konuda öğrenim görmek için
I. Dünya Savaşından sonra İtalya’ya gitmiştir. Zafer Sülek’in “Yusuf Vehbi”
adlı röportajında belirttiğine göre;
Yusuf Vehbi’nin babası Abdullah Vehbi Paşa’nın
babası, yani büyük babası Hacı Ali Bağdadi, Türk’tür Annesi Şefika Fehmi
Hanım da Türk’tür. Yusuf Vehbi, Zafer Sülek’e şöyle diyor: “Münir Bey her akşam
radyoda benim için okuyuversin..Bilir, ben onun sesine vurgunum.22”. Selim Sezgin’in, Radyo Haftası’nda
yeralan bir söyleşisinde Münir Nureddin Selçuk, “Kahire’de 24 Nisan 1950 Pazar
akşamı Kraliyet Operası’nda vermiş olduğu konser hakkında şunları söylemiştir:
“Konserde Hariciye Veziri Selahaddin Bey, diğer vezirler, prensesler, prensler
ve maruf simalar hazır bulundular. Opera ancak maruf sanatkarlardan müteşekkil
gruplara tahsis edilebileceği halde tek bir artist olarak şahsıma verilmiştir
ki, bu hem Türk musikisine, hem de şahsıma karşı gösterilen yakın alakanın ve
sanatseverliğin bir delilidir23.”Bir
başka soru da şöyledir:
“Abdulvahhab, Yusuf Vehbi gibi Mısırlı sanatkarlarla konuştunuz mu?”
Münir Nureddin Selçuk’un yanıtı şu olmuştur:
“Onlarla da, diğer Mısırlı film yıldızlarıyla da her gidişimde konuşur,
sanat mevzuunda hasbıhaller yaparız.
Hiçbir konserimi kaçırmazlar. Nitekim Opera’daki konserimde de hazır
bulunuyorlardı. “Konserinizde size Arap musikişinaslar mı eşlik ediyorlar?”
Münir Nureddin Selçuk:
“Evet! Operada’ki konserimi de
Mısır’ın en maruf musikişinaslarından 7 kişilik bir heyetin refakatiyle verdim24.”
Münir Nureddin
Selçuk ve Şadiye:
Mahmud Buzeyne’nin Arap müziği ile ilgili kitabında
belirttiğine göre Şadiye, Münir Nureddin
Selçuk tarafından keşfedilmiş ve şarkı söylemesi için yine onun tarafından
teşvik edilmiştir. Buzeyne, bu konuyla ilgili olarak şunları yazmaktadır: “Şadiye 1937 yılında
Kahire’de doğmuştur. Asıl adı Fatma Şakir’dir. Onu, Türk müzisyen Münir Nureddin keşfetmiştir. Şadiye,
çevresinde sesinin güzelliğiyle ün yapmıştı. Müzisyenler babasını ikna etmişler
ve bunun üzerine , yine bir Türk olan
Mehmet Nasrettin’den ud dersleri alarak müzik teorisini öğrenmiştir. Oyunculuk
yeteneği de olan Şadiye, müzik kapısından sinema dünyasına girmiş ve şarkı
söylemeksizin birçok filmde oynamıştır. En ünlü filmi “ el-Mer’e el-Mechule-
Meçhul Kadın”dır. Bu filmdeki rolüyle en başarılı oyuncu ödülünü almıştır.
Hilmi Rifle’nin yönetmenliğinde Kemal eş-Şinnavi ile “el-Akl fi İcaze- Akıl
Tatilde (İzinde)” filmini çevirmiştir. Şadiye, şarkı söylemesinin yanısıra, film
çalışmalarını da sürdürmüştür. İmad Hamdi’yle birlikte, “Akva min el-Hubb-
Aşktan da Güçlü” filmiyle büyük başarı kazanmıştır. Şadiye, 100’den fazla film
çevirmiştir. Muhammed Abdulvahhab, Riyad es-Sinbati, Muhammed el-Mevci, Mahmud
eş-Şerif, Münir Murad, Belig Hamdi, Ferid el-Atraş, Muhammed Fevzi ve Kemal
et-Tavil onun için besteler yapmışlardır25.” Zafer Sülek,
Radyo Magazin dergisindeki “Mısır’da bir Türk Yıldızı: Şadiye Fatma” adlı
söyleşisinde Münir Nureddin Selçuk’un
Şadiye’yi keşfetmesi konusuna şöyle değinmiştir:”Bir gün Kahire’deki Türk
mahfilinde Münir Nureddin Bey , Kemal Şakir Bey’i görür. Tanışırlar tabii…
Kraliyet çiftliklerinde uzun müddet çalışmış, halen devlet hizmetinde
bulunan bir ziraat mühendisidir. İşte
Münir Nureddin Bey, bir gün Kemal Şakir Bey’i evinde ziyaret eder. Bu esnada
üstat, mutfaktan kulağa gelen bir sesle tatlı bir iç ürpertisi duyar. Şadiye
Arapça şarkı söylüyormuş…O tarihlerde Şadiye 13-14 yaşlarında bir kız çocuğu
imiş. Üstat onu görür görmez, bu kız demiş, bugün değilse yarın muhakkak
kuvvetli bir artisttir…Şadiye Mısır filmciliğinin parmakla gösterdiği büyük bir
perde artisttidir.” Zafer Sülek yazısında Şadiye’nin babası Kemal Şakir’in
Mısırlı, annesinin ise Türk olduğunu belirtiyor ve onun son derece güzel Türkçe
konuştuğunu ekliyor. Yusuf Vehbi Şadiye için “Mısır filmciliğinin Jülieti’dir”
demiştir. Mısır’ın ünlü rejisörlerinden Hilmi Rifle, Şadiye hakkında şunları
söylemiştir: “Ben filmlerimin dörtte üçünde Şadiye’ye baş rol veririm.” Şadiye,
Zafer Sülek’in röportajında; “Türkiye’de, kendi vatanımda film çevirmeyi çok
arzu ediyorum.. Münir Nureddin, Perihan Altındağ ve Safiye Ayla’ya bayılıyorum.
Türkçe şarkılardan yalnız “Ümitlerim Hep Kırıldı” şarkısını bilirim. Sesimin
çok güzel olduğunu söylerler26” demiştir. Sonuç
olarak Münir Nureddin Selçuk, yalnız ses sanatkarı kimliğiyle değil, aynı
zamanda besteleriyle de yurtiçinde ve yurtdışında son derece beğenilmiştir. Bağdat’ta ve
Kahire’de uzun yıllar üstüste vermiş olduğu konserler sırasında Türk müziğini
tanıtan, sevdiren ve sanat çevrelerinde takdir edilen bir kişilik olmuştur.
KAYNAKÇA:
AKSÜT,Sadun (1994) ,
Şarkılarda İstanbul, İstanbul , Altın Kitaplar Yayınevi.
ANIL,Avni(1981),
Musikimiz Sözlüğü, 1.Kitap, İstanbul, Doyuran Matbaası.
BEHAR,Cem (1992),
Zaman,Mekan, Müzik, İstanbul, Afa
Yayınları.
BEŞİROĞLU,
Şehvar(1997), Türk Musikisinde Üslup ve Tavır Açısından Meşk, 4. İstanbul
Türk Müziği Günleri,
Türk Müziğinde Eğitim Sempozyumu 15-16 Mayıs, İstanbul, T.C.Kültür Bakanlığı Yayınları:2058,
s.136-142.
BUZEYNE, Mahmud
(1995), Şehirat et-Tarab fi Tarih el-Gına el-Arabi, Tunus.
GIRBAL, Muhammed
Şefik (1965), el-Mevsu’a el-Arabiyye el-Muyessire, Kahire.
KARABEY, Laika
(1953), Şark Musiki Cemiyeti Nasıl Teşekkül Etti? Musiki Mecmuası, İstanbul , Sayı:60,
s.356-360, 1 Şubat.
KAYSERİLİOĞLU,
Baha(1951), Türk Ses Sanatının Dehası Münir Nureddin, Radyo Magazin, İstanbul,
Sayı: 10,s. 14-17.
KULİN, Ayşe(1996),
Bir Tatlı Huzur, İstanbul, Sel Yayıncılık.
NİHAD, Osman (1950),
Üstatla Neler Konuştum, Radyo Haftası, İstanbul, C.1, Sayı:8, s.5-9,49, 15
Temmuz.
NADAROĞLU, Halil (1948), Bir Musiki Yuvası
Kalamış Kulübü,Türk Musikisi Dergisi, İstanbul
, C.2, s.13, s. 4, 1 Kasım.
ONARAN, Alim Şerif (1981), Muhsin Ertuğrul’un
Sineması, Ankara, Kültür Bakanlığı
Yayınları:475.
_____________(1986),
Sinemaya Giriş, İstanbul, Filiz Kitabevi.
ÖZALP,Nazmi (2000), Türk Musikisi Tarihi,
I-II, İstanbul, Milli Eğitim Eğitim Bakanlığı Yayınları:3110.
ÖZBALCI, Mustafa(1990), Yahya Kemal’in Duygu
ve Düşünce Dünyası, Samsun.
ÖZGE,Cemal (1955), Münir Nureddin Selçuk ve
Bağdat Seyahatı, Müzik Magazin, İstanbul, Yıl: 1, Sayı:3, s.11,20. 1Mart.
ÖZTUNA, Yılmaz (1990), Büyük Türk Musikisi
Ansiklopedisi, I-II,Ankara, Kültür
Bakanlığı : 1164.
SELÇUK, Münir Nureddin (1947), Ses
Musikimiz,Türk Musikisi Dergisi, İstanbul, C.1,Sayı: 2, s.3,17.
SEZGİN, Selim (1950), Araplar Münir
Nureddin’e Bizden Daha Çok Hayran, Radyo Haftası, İstanbul,C.2,Sayı:21, s.
11-13,39, 14 Ekim.
____________ (1951), Münir Nureddin’in
Bilmediğimiz Tarafları, Radyo Haftası, İstanbul, C.4,Sayı:40, s.23-25, 24
Şubat.
SÜLEK, Zafer(1951a), Mısır’da Bir Türk
Yıldızı: Şadiye Fatma, Radyo Magazin, İstanbul Sayı:15, s.14-17 Sayı:16,s.11-13.
_____________(1951b),Yusuf Vehbi, Radyo
Magazin, İstanbul Sayı:12, s.19-24.
TANPINAR ,Ahmet
Hamdi(1950), Yahya Kemal Şiirleri ve İstanbul, Aile, İstanbul, C.3,Sayı:12,
s.8-12.
TÜKEL, Zeki(1950a), Çöl Yollarında Bir Ses
Sanatkarı Perihan Altındağ, Radyo Haftası,
İstanbul, C.1, Sayı:2, s.22-24, 3 Haziran.
(1950b), Münir Nureddin Selçuk, Radyo
Haftası, İstanbul, C:1, Sayı:7, s.26-30, 8 Temmuz.
(1950c),Perihan Altındağ Sözeri Sorulara Cevap
Veriyor,Radyo Haftası, İstanbul, C.3,
Sayı:29, s.28-31,44, 9 Aralık.
1 Nazmi Özalp(2000),C.2,s.244;Yılmaz
Öztuna(1990)C.2,s.274.
2 Zeki Tükel(1950b),s.30.
3 Nazmi Özalp (2000) ,C.2,s.244;
Şehvar Beşiroğlu(1997), s.138; Avni Anıl(1981), s.136; Yılmaz Öztuna (1990) ,
C.1,s.369; Laika Karabey(1953), s.356.
4 Nazmi Özalp(2000),C.2,s.244-245;
Yılmaz Öztuna(1990),C.2,s.275; Baha Kayserilioğlu (1951),s.14.
5 Zeki Tükel(1950b),s.29.
6 Yılmaz Öztuna(1990),C.2,s.275;
Nazmi Özalp(2000),C.2,s.245.
7 Laika Karabey(1953), s.357-359;
Yılmaz Öztuna(1990),C.2,s.275.
8 Ahmet Hamdi Tanpınar(1950), s.9;
Mustafa Özbalcı(1990),s.118-119,121.
9 Ayşe Kulin(1996),s.113.
10 Alim Şerif Onaran(1981),s.255,259..
11 Aynı eser,s.265; Alim Şerif
Onaran(1986),s.212.
12 Osman Nihad(1950),s.9.
13 Yılmaz Öztuna(1990),C.2,s.248; Zeki
Tükel(1950c),s.30.
14 Halil Nadaroğlu(1948),s.4; Sadun
Aksüt(1994), s. 144.
15 Münir Nureddin Selçuk(1947),s.3,17; Cem Behar(1992), s.46.
16 Ayşe Kulin(1996),s.76.
17 Cemal Özge(1955), s.11,20
18 Selim Sezgin(1950),s.39.
19 Selim Sezgin(1951),s.24.
20 Zeki Tükel(1950b),s.30.
21 Zeki Tükel(1950a),s.22,24.
22 Muhammed Şefik Gırbal(1965),s.1993;
Zafer Sülek(1951b),s.22.
23 Selim Sezgin(1950),s.12.
24 Aynı makale,s.12.
25 Mahmud Buzeyne(1995),s.139-140.
26 Zafer Sülek(1951a),Sayı:15,s.17;
Sayı:16,s.12-13.