BİLDİRİLER   

SES EĞİTİMİNDE REGİSTER VE REZONANS

SES EĞİTİMİNDE REGİSTER VE REZONANS

 

 

Dr. Ayhan Helvacı

Uludağ Ünv. Eğt.Fak.

GSEB MEABD-Bursa

 

* Cumhuriyetimizin 80. Yılında Müzik

Sempozyumu, 30-31 Ekim 2003,

İnönü Üniversitesi, Malatya

Bildiriler,s.124-129.

 

1.Giriş

 

Son yıllarda gelişen teknoloji, bulunan - geliştirilen yeni aletler, her çağda merak konusu olan insan sesinin daha iyi anlaşılmasını, özelliklerinin ortaya çıkmasını ve ses hastalıklarının daha iyi tedavi edilmesini sağlamıştır.

 

Şarkıcı, tiyatrocu, politikacı, avukat ve öğretmen gibi sesini profesyonel amaçla kullanan kişilerin sorunları ile ilgilenen ‘Foniatri’ denilen bir uzmanlık alanı ortaya çıkmıştır. Foniatri; uzmanlar arası dayanışma gerektiren bir ekip işi olarak tanımlanmaktadır. Bu ekibi gırtlak, ses, burun ve duyma sorunları ile ilgili KBB uzmanı, konuşma ve ses patologu (terapist) ile ses eğitimcisi oluşturmaktadır.

 

Artık şarkıcının neden sesinin kısıldığı, öğretmenin veya tiyatrocunun neden sesinin pürüzlendiği anlamak kolaylaşmıştır. Sigara içen kişide oluşan tümör, şarkıcıda oluşan nodül gelişmiş aletlerle daha kolay tanınıp, daha kolay tedavi edilebilmektedir. Bu gelişmeler insan sesinin nasıl oluştuğunu anlamak için yapılan çok sayıda araştırma sonucu bu düzeye ulaşmıştır. Böylece ses eğitiminin önemi bir kat daha artmış, değişik meslek gruplarında çalışan kişilerde seslerini iyi kullanabilmek amacıyla ses eğitimi dersleri almaya başlamışlardır.   

 

Müzik eğitiminin en temel öğesi insandır. Müziksel bir varlık olan insan, doğuştan müziksel donanımlı ve müziğe yeteneklidir. İnsan yaşamındaki çok yönlü vazgeçilmez yeri nedeniyle müzik her toplumda her biri önemli çeşitli işlevler yüklenir. Bu işlevler müzik eğitimini gerekli ve zorunlu kılar. Bu olgu her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de geçerlidir (Uçan, 2001).

 

Türkiye’ de Cumhuriyet döneminde ulu önder Kemal Atatürk’ün kurduğu Musiki Muallim Mektebi’nden günümüze değin, eğitim enstitüsü müzik bölümlerinde, yüksek öğretmen okullarında ve 1982 yılından itibaren eğitim fakülteleri müzik eğitimi bölümlerinde ses eğitimi alan yüzlerce müzik öğretmeni yetişmiş, ses eğitimi ile kazanmış oldukları bilgi ve becerileri eğitim kurumlarında, operalarda ve diğer alanlarda eğitimci, sanatçı-eğitimci ve sanatçı olarak değerlendirme imkanı bulmuşlardır.

Ülkemizde eğitim fakülteleri güzel sanatlar eğitimi bölümleri müzik eğitimi A.B.D.’nın tamamında bireysel ses eğitimi ve bireysel çalgı şan dersi yapılmakta, ancak uygulamada verilen eğitimin niteliğini doğrudan etkileyen pek çok sorunla karşılaşılmaktadır.

 

Araştırmanın planlanması aşamasında, müzik eğitimi bölümlerinde ilgili öğretim elemanları ve öğrencilerin görüşleri alınmış, bu görüşler doğrultusunda müzik eğitimi A.B.D.’lında ses eğitiminin genel durumu içerisinde birçok boyutundan biri olan register ve rezonans konusu çeşitli uzman görüşleriyle araştırılmış ve sonuçlarının ilgililere duyurulması gerekli görülmüştür.

 

Yukarıdaki özellikleri ile bir problem olarak belirlenen konuyu, planlanan boyutlarıyla bir bütün olarak araştırmak ve çıkacak sonuçların ilgililere duyurulması amaçlanmıştır.

  

2. Ses Eğitimi

 

Ses Eğitimi; bireye sesinin sağlığı, korunması ve doğru-güzel-etkili kullanılmasına yönelik davranışların, belli hedefler doğrultusunda kazandırılması süreci olarak da ifade edilebilen bu süreç, kuramsal temelleri ve etkili deneysel uygulamaları kapsamaktadır (Köse, 2001).

 

Ses eğitimi, bireylere konuşma ve/veya şarkı söylemede seslerini doğru, etkili ve güzel kullanabilmeleri için gereken davranışların kazandırıldığı, disiplinler arası bir özel alan eğitimidir. Tanımda yer alan ”doğru”; anatomik ve fizyolojik yapıya, dil ve müzik özelliklerine, gerçeğe uygunluğu, “güzel”; söyleme biçimindeki uyum ve ölçülebilir davranışlardaki dengeyi, “etkili”; başkaları üzerinde bıraktığı duygusal izi nitelemektedir (Töreyin, 1998).

 

Davran’a (1997) göre ses eğitimi; diğer eğitim dalları içinde ayrıcalığı olan bir eğitimdir. Bazı ayrıntılar dışında somut olan bir yanı yok gibidir. Bir öğrenciye uygulandığında iyi sonuç veren bir yöntem, bir başka öğrencide aynı sonucu vermeyebilir. Bu durum bazı öğrencilerde aşırı bir telaşa ve umutsuzluğa, bazılarında ise ruhsal bozukluklara neden olabilir.

 

Belgin’e (1996) göre; anatomik yapı ne kadar mükemmel olursa olsun, iyi işlenmediği takdirde periferik ve sentral düzenlemeler yeterince tatmin edici olmayacaktır (Belgin, 1996).

 

Morrison ve Rammage (1994) ise, ses eğitimi alacak olan bireylerin iyi bir sesin temel özelliklerine sahip olmalarının önemini belirterek, bu temel özelliklere sahip olmayan bireylerde eğitimin bunları gerçekleştirmeye tek başına yeterli olmayacağını vurgulamaktadır. Bu nedenle sesini mesleksel ya da özengen amaçlar doğrultusunda kullanan bireylerin, sağlıklı bir sese sahip olmaları ve etkili bir ses eğitimi sürecini tamamlamış olmaları gerekmektedir.

 

Akustik bilimin tüm ses eğitimcileri tarafından bilinmesi gereken belirli ilkeleri vardır. Şarkı söyleme ediniminin bütünüyle bilinçli olarak kontrol edilebilmesi mümkün olmadığından dolayı, bilimsel bilgilerin ses eğitiminde önemsiz olduğu düşünülür. Akustik bilimine önem vermeyen  pek çok eğitimciye göre bu bilgiler, öğrencinin gelişimini olumsuz yönde etkileyecek, şarkı söylemeyi sanatsal değil, mekanik bir faaliyet haline getirecektir. Oysa şarkı söyleme tümüyle soyut ve duyumlara bağlı bir biçimde öğretilebilir olsa da, dolaysız yöntemlerin daha çabuk ve verimli sonuçlar getireceği açıktır (Vennard, 1967).

 

3. Rezonans

 

Fiziksel anlamda rezonans, ilk titreşimin kendisiyle uyumlu ikinci bir titreşimi başlatması olayıdır. Çalgı ve insan sesindeki ilk titreşimler genellikle müziksel bir ses oluşturacak niteliğe sahip değildirler. Bu seslerin müziksel bir nitelik kazanması, dışarıya verilmeden önce titreşimlerin zenginleştirilmesi, düzenli ve uyumlu hale getirilmesiyle mümkündür.

 

Larenks tarafından üretilmiş sesler yansımaya hazırdırlar. Ses, kaynağından çıktıktan sonra çevrenin akustik özellikleriyle de şekillenerek nitelik kazanır. Buna rezonans olayı denir. Konuşma ve şarkı sesi armonikleri zenginleştirilmiş karmaşık seslerdir. İnsan sesine dilin tüm inceliklerini kazandıran rezonansın niteliğidir.

 

Genellikle büyük rezonans boşlukları alçak frekanslı (pes), küçük rezonatörler ise daha yüksek frekanslı (tiz) sesleri üretirler. Bunların yanında, damak ve larenksin boyutları da önemlidir. Geniş bir soluk borusu ve larenks iyi ve kaliteli bir sesin özellikleridir. Sinüs boşlukları rezonansta etkin olurken, burun, rezonans dengesini sağlayan tek ve en önemli organdır. Ses tellerinin ürettiği ilk ses rezonans bölgelerinde son şeklini alır. Büyük ve geniş rezonans bölgeleri, güzel, volümlü ve tınılı bir sesin üretilmesinde önemli bir etkendir. Geniş yumuşak ve esnek bir damak, küçük ve sağlıklı bademcikler, düzgün çıkışlı sessizler için uygun bir dil-diş yapısı, rezonans olayının gerçekleşmesi ve sesin tınısını olumlu yönde etkilemesi bakımından önemli anatomik yapılardır (Belgin, 1996).

 

Vennard’a (1967) göre, insanın ses sisteminde soluk borusu, akciğerler, göğüs kafesi, yutak, epiglot, tiroid kıkırdak, dil ağız boşluğu, yüz kasları, şakak kasları, sert ve yumuşak damak, burun boşluğu ve  parazanal sinüsler rezonanssın gerçekleştiği bölgelerdir. İçinde hava bulunan her gövde boşluğunun rezonans oluşturduğu gerçeğine dayalı olarak, insan vücudunda bu işlevi adı geçen bölgelerle sınırlamamak gerekmektedir.

 

Sesle ilgili kalite ve diğer özelliklerin çoğunun yüksek değerlere ulaşmasının rezonatörler sonucunda oluştuğundan söz edilmektedir. Eğitimli bir sese sahip kişinin rezonatörleri etkili kullanımı, ses ranjı ve gücünün artırılmasında kuvvetli bir vasıta olabilmektedir (Martin and Darnley, 1996).

 

Ses kalitesi değerlendirmesi üst ses bölgesinin (ses tellerinin üstündeki) özelliklerini içerir. Seslerini profesyonel olarak kullanan kişilerin geniş bir ses ranjı ve ton kalitesi ihtiva etmesi gerekir. Klasik şarkıcıların (opera, operet vb.) bu özellikleri rezonansla birlikte azamiye çıkarmaları gerekir. Zira fonasyon ve ses uyumu, sesin akustik kalitesini, renk ve tınısını belirlemektedir (Morrison and Rammage, 1994).

 

4. Register

 

Register kavramı, orgla (kilise orgu) birbirinden farklı tınılar elde edebilme imkanlarından doğmuştur. Bu enstrümanı kullanan orgcu, müzikal tekstteki ses dizisine dayanarak farklı bir tembır süslemesi elde edebilir. Bazı orgların kapsamı 200 registere kadar çıkabilmektedir. Bu yan flütte 4, klarnette 3, v.s. dir. Analojik olarak bu akustik olayı insan sesi üzerine de taşıyacak olursak, insan ses kapsamı alanı içerisinde de buna benzer tembır farklılıkları bulunmaktadır (Maksimof, 1993).

 

Regiterlarla ilgili ilk ve anlamlı bilgiyi veren Manuel Garsia (1850)’dır. Register teriminden anlaşılan; birbirinden sonra gelen homojen, pestlerden tizlere doğru çıkıcı tonların aynı mekanik prensiplerle üretilmiş olmasıdır ve onu farklı kılan yine bir dizi şeklinde olan farklı mekanik prensipte üretilmiş ses dizileridir. Aynı registerin kapsamı içerisinde bulunan bütün tonlar aynı türden sayılırlar. Tınlamaları ya da güç farklılıkları değişse bile doğal yapıları hep aynıdır. Registerların küçük bölümleri birbirleri ile örtüşmektedir. Öyle ki bir bölgenin kapsamı içerisinde bulunan tonlar aynı zamanda iki tane birbirinden farklı registerin kapsamı içerisinde de bulunabilir.

 

Oldukça uzun bir zaman sonra Nadoleczny (1926) daha bilimsel temellere dayanarak register kavramını aydınlatmış ve açıklamıştır. Registerlardan anladığımız sürekli ve birbirini takip eden tembır karakteri bakımından aynı olan insan sesleridir. Bu ses tonu sıralamalarından algılanan kafa, gırtlak ve göğüs bölgelerindeki titreşimlerdir ve isimlerini de bu bölgelerden almaktadırlar.

 

Lehmann’a (1902) göre; vokal register; sıra seslerin gırtlak, dil ve damağın aldığı konumlara göre söylenmesi olarak tanımlanmıştır.

 

Registerler fiziki (akustik) oldukları gibi aynı zamanda fizyolojik durumlardır. Kadın seslerinde gelenekselleşmiş olan registerler göğüs ve kafa registerleridir. Erkekler ise göğüs registerini kullanarak şarkı söylemektedirler. Fakat eğitimsiz olanlar tiz tonlara geldiklerinde falsetli registere geçtikleri görülmektedir. Erkeklerde (özel eğitim alanlar hariç) kafa registeri yoktur (Maksimof, 1993).

 

Belgin’e (1996) göre; her tipteki sesin vokal niteliği üç bölgede toplanmaktadır:

 

Göğüs (Chest) Registeri-Alt Register: Düşük frekanslı farenksin altında, göğüste oluşur.

 

Orta (Middle) Register-Karışık Register: Göğüs ve diğer rezonatörlerin ortaklaşa çıkardıkları sesler karışık ses (mixed voice) olarak adlandırılır. Doğru vokal ifadeyi tanımlayan bu seslerde larenks normal pozisyondadır.

 

Kafa (Head) Registeri-Üst register: En üst rezonatörlerin titreşimi ile oluşur. Çıkarılabilen en yüksek frekanslı sesler olup şarkı söylemede kullanılır.

 

Bu registerlerin kaynaştırılıp harmanlanması, geçiş tonlarında köprülerin kurulabilmesi sonucunda ses, tek bir register olarak duyulur. Geçişlerde bu düzenlemeleri yapamayanlarda, ayrı renkte üretilen sesler hemen fark edilir. Baslar ses alanlarının büyük bir bölümünde ‘göğüs sesini’ kullanıp ancak çok tizlerde ‘kafa sesi’ ne baş vururlar. Falsettoya geçişleri pek kolay değildir. Tenorlar da hemen hemen fa diyez’e kadar göğüs, fa diyez - la arasında kafa daha üst tonlarda da falsetto kullanırlar. Baritonlar karakter bakımından basa daha yakındırlar.

 

Kadın seslerindeki yaklaşım ise, sopranolarda daha çok ‘kafa sesi’, altolarda ‘göğüs sesi’ni kullanma yönündedir. Ancak her iki grup orta registeri bulup, o alana ulaşabildiklerinde seslerini daha da geliştirip, zenginleştirebilirler. Mezzosoprano ve dramatik sopranolar her üç registeri de geniş bir alanda başarıyla kullanabilirler. Register geçişlerini dinamik bir şekilde düzenleyebilen sesler, ses kalitesi yönünden aranan seslerdir.

 

İyi eğitilmiş seslerde register geçişleri duyulmamaktadır. Erkek seslerinde kafa registerinin hafif gürlükte kullanılmasıyla elde edilen bir register daha vardır ki buna, yalancı ses (kadın sesi karakterinde) anlamında falset (falsetto) denir. Aşırı incelikteki kadın seslerinde genellikle do ten sonra duyulan flageolet (ıslık sesi) sesler mevcuttur (Belgin, 1996).

 

Belgin’e (1996) göre; kafa sesi erkeklerde üç formda görülür:

1- İnce tabii falsetto ses

2- Artistik falsetto ses (false soprano)

3- Yüksek full ton

 

Vennard’a (1967) göre; her ses potansiyel olarak kafa registeri ile seslendirilebilecek iki oktava ve göğüs registeri ile seslendirilecek iki oktava sahiptir. Bu iki aralığın birer oktavları çakışır, yani her iki registerle de seslendirilebilecek bir oktav ses vardır. Bu alanda her iki registerin en iyi özelliklerini bir arada toplayan bir ses üretimi mümkün olabilir. Bu bölgenin alt kısımlarında göğüs, üst kısımlarında da kafa registeri devreye girer. Böylece her şarkıcı üç oktava sahip olur. Bu birçok dramatik soprano için geçerli olsa da diğer ses kategorileri için geçerli değildir.  

 

Ses eğitiminde register kavramı üzerinde önemle durulmalıdır. Bu kavramı sadece ses perdesi ile değil, şiddeti ve rezonansı ile birlikte düşünmek gerekir. Dizi çalışmaları, bir registerden diğerine  crescendo ve decrescendo ile geçme, ses kırılmalarını ve geçiş tonlarındaki sorunları ortadan kaldırmak için yararlı alıştırmalardır. Öğrenci, ses tekniğinde köklü değişiklikler yapmadan kesintisiz ya da aralıksız bütün perdeleri üretebilir, ses kırılmasını önleyebilir. Birçok ses eğitimcisinin peşinde olduğu amaç budur. Onlara göre pedagojik psikoloji gereği hiçbir öğrenciye register sorunları olabileceği anlatılmamalıdır. Öğrenci teknik olarak en güçlü olduğu sesle çalışmalarına başlamalı ve bu alanı giderek genişletmelidir. Bu yaklaşımı savunan bir öğretmen, tiz seslere yaklaşıldıkça bırak gitsin, daha fazla nefes desteği sağla diyebilir  ama bunun girilmekte olan yeni bir register olduğunu belirtmez. Tiz ses diye bir şey yoktur; tüm sesler hem aşağı, hem yukarı doğrultuda yayılırlar. Tiz tonlarda pes tonlarla aynı rafa konmalıdır. Burada amaç öğrencinin gerekli düzenlemeleri bilinçsizce yapmasını ve üst sesleri korkusuzca seslendirmesini sağlamaktır.  İdeal olsun ya da olmasın, yalnızca vokal deneyimleri ile hareket eden biri, larenksteki farklı düzenlemeler yardımıyla farklı nitelikte sesler üretebileceğini görecektir. Eğer bir kişi kesintisiz olarak register değiştiremiyorsa bu statik bir düzenlemenin varlığını gösterir. Bu tanıma göre bir bas statik falsettoya sahiptir. Fakat göğüs ve kafa sesi arasında dinamik bir ayarlama vardır. Yani saf göğüs sesinden içine önemli oranda falsetto karışmış olan bir sese yumuşak bir şekilde geçebilir. Dramatik soprano bütün registerlerde dinamik bir ayarlamaya sahiptir. Bunu şöyle bir örnekle anlatabiliriz: Altı toprak üstü su dolu deney tüpü düşünün. Bunlar sesin iki elemanıdır. Göğüs ve falsetto bazı seslerde ayrıdırlar, aralarında yalnızca çamur vardır. Bazılarında ise su toprağın içine işlemiştir. ve kil oluşmuştur. İdeal olan homojen bir karışımdır. Üstte daha ince, altta daha kalın olan bir kil tabakası. Birçok ses altta statik bir toprağa, üstte saf bir suya sahiptir. Fakat sanatsal açıdan kullanışlı olan kil karışımıdır (Vennard, 1967).

 

Maksimof’a (1993) göre; registerlerle ilgili sorular kendi önemini ses eğitimi esnasında kazanmaktadır. Amatör şarkıcılarda (öğrencilerde) kendilerine özgü ses registerleri mevcuttur. Belirli ton derecelerinde eğitilmiş şarkıcılarda da geçiş farklılıkları görülmektedir. Bu geçişler büyük bir dikkatle önlenmezse, sesteki farklılık çok belirgin bir şekilde duyulmaktadır. Bu da şarkı söylemede estetik dışı bir karakter oluşumuna neden olmaktadır.

 

Davran’a (1997) göre geçit tonu; kendi içinde belirsiz olduğu gibi, genellikle tenor seslerin sorunu olmasına karşın, diğer seslerde de değişik tonlarda ve değişik şekillerde ortaya çıkabilir. Aslına bakılırsa, soprano, mezzosoprano, tenor seslerde kısaca pes, orta, ve tiz ses uzamlarının (register) birbirleri ile kaynaştığı yerlerde bu soruna rastlanabilir. Bu nedenle öğretmen, öğrencisinin her tonunu tekrar tekrar çeşitli ünlülerle bıkmadan usanmadan denemelidir. Bu denemeler sırasında çoğunlukla öğrencinin geçit tonu her ünlüyle başka türlü kendini gösterecektir. Bazı öğrencilerde geçit tonu yarım ve bazen de bir ton öncesinden kendini belli edebilir. Normale dönüşü ise, esas tonun yarım veya bir ton üstüne kadar devam edebilir. Öğrencinin geçit tonu “şu tondur” diye bir ton belirlenirse ileri derslerde büyük güçlükler ve olumsuzluklarla karşılaşılabilir. Bunların aşılması ve düzeltilmesi ise bir hayli zaman alır.

 

Marchesi (1964) ise soruna şöyle yaklaşmaktadır; çalışmaların başlangıcında çoğu kez, seslerde bir uzamın (register) en pes notası, önceki uzamın en tiz notasından güçsüzdür. Öğrencilere bu olay hakkında yapılacak uygulamalı ve kuramsal açıklamalar, onları kısa bir zamanda bu zorluğun ses organlarının fiziksel yapısından kaynaklandığına ve anlaşıldığında bu zorlukları kolaylıkla aşılabileceklerine inandırmaktır. Üç registeri kaynaştırmanın yanı sıra, her bir registerin sınırları boyunca bağdaşık (homojen) olması her şeyden önce şan öğretmeninin; yeteneğine, öğrencinin yeteneğine göre seçeceği alıştırmalara, sabırlı ve dirençli olmasına ve de kullanılan yönteme bağlıdır.   

 

Vennard’sa; (1967) registrasyon değişikliğinin gerçekleşeceği notaların önceden belirlenmesini doğru bulmamaktadır. Çünkü  bu öğrencinin o seslerle karşılaştığında bir gerilim duymasına yol açacağını düşünmektedir.

 

Yukarıdaki geçit tonu ile ilgili yapılan açıklamalarda da görüldüğü gibi soruna uzmanlar uygulamalı ve kuramsal açıklamalarla yaklaşmakta ve geçit tonunun hangi notalar olduğunun öğrenciye söylenmesini sakıncalı bulmaktadırlar.

 

Geçiş noktaları sorununu gündeme getiren; aşağı, orta ve yukarı register kavramlarıdır. Aynı ses perdesi üzerinde bir registerden diğerine ‘crescendo’ ve ‘decrescendo’ yaparak geçmek, ses kırılmalarını ve geçiş sorununu önlemek için iyi bir alıştırma olacaktır. Registrasyon aşamasını sadece ses perdesi ile değil sesin diğer özellikleri ile de ilgili olarak düşünmek gerekir.

 

Buna ilişkin olarak üç genelleme önerilebilir:

1- Ses perdesi ile ilgili olarak; herhangi bir kırılma olmadan mümkün olan en geniş ses aralığını geliştirebilmek için, ayarlama alt tonlarda ‘ağır’ (göğüs) olmalı ve dizi boyunca yukarılara doğru ilerledikçe denge yumuşak bir şekilde ‘hafif’ (falsetto) mekanizmaya doğru kaymalıdır.

 

2-Yeğinlikle ilgili; herhangi bir ses perdesinde, ses ne kadar yumuşaksa mekanizma da  o kadar ‘hafif’ olmalı ve ‘nefesli’ bir sese izin verilmemelidir. Ses ne kadar gür ise mekanizma da o kadar ‘ağır’ olmalıdır.

 

3- Nitelikle ilgili; zengin bir ses rengi elde etmek için ayarlama ağır olmalıdır. Tatlı ve hafif bir ses rengi elde etmek için mekanizma hafif olmalıdır (Vennard, 1967).

Her şarkıcı tiz bir ses çıkarken belirli bir desteğe gereksinim duyar. Kafa registerine ne kadar yavaş geçerse nefes desteği de o kadar az olacaktır. Şarkıcı, register değişimini hızlı gerçekleştirmek zorundaysa ve bu değişim bilinçli olarak yapılıyorsa, nefes desteğinin uygulandığı notalar kesin olacaktır. Zeki bir şarkıcı, birçok seste nefes desteğini kullanabilir. Bazıları bu sayede ağır mekanizmayı kullanarak, yalnızca hafif ayarlama ile seslendirebilecekleri notalara dahi ulaşabilirler.

 

İyi eğitilmiş profesyonel bir ses büyük bir olasılıkla iki oktavlık bir ses aralığına sahip olacaktır. Daha geniş aralıklara rastlamak da mümkündür. Bas sesler ikinci oktavdaki ‘mi’den dördüncü oktavdaki ‘mi’ye kadar uzanabilir. Bariton sınırları bas sınırlarından üç ses yukarıda yer alır. Tenorlar orta ‘do’dan beşinci oktavdaki ‘do’ya kadar çıkabilirler. Altolar basların, mezzolar baritonların, sopranolar da tenorların bir oktav üstünde düşünülebilir. Bu sınırların değişmesi mümkündür. Çünkü hiçbir ses diğerinin aynısı değildir.

 

Sesler yalnızca taradıkları alanlara göre sınıflandırılmalıdır. Sesin en iyi kullanılabildiği alanların dikkate alınması gerekir. Baslar ve kontraltolar genellikle göğüs sesinde şarkı söylerler. Buna karşılık tenor ve sopranolar göğüs registeri ile birlikte kafa registerini de kullanırlar. Hafif (kafa) mekanizmayı tercih edenler ‘lirik’ olarak adlandırılırlar ve üst seslerde başarılıdırlar. Bütün genç sesler lirik olarak sınıflandırılmalıdırlar. Olgunlaştıkça bazıları, vocal kaslarını üst sınırlarda daha aktif olarak kullanmayı öğreneceklerdir (Vennard, 1967).

 

5.Sonuç ve Öneriler

 

1. Çoğunlukla soyut işlemler olarak bilinen ses eğitimi uygulama ve etkinliklerinin, öğrenmeyi kolay ve kalıcı kılacak somut işlem ve uygulamalara dönüştürülmesi ana ilke olarak ele alınmalıdır.

 

2. İyi bir ses eğitimcisi, her öğrencinin ses kapasitesini normal olarak bilir ve genellikle teknik ve fizik sınırlarını ayırt edebilir. Ses bozukluğunu ilk tespit edip uyaran kişi genellikle ses eğitimcisidir. Bu nedenle ses eğitimcisi, ses organları ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmalı, fonksiyonlarını bilmeli ve ses üretimindeki hatalı mekanizmadan mı kaynaklandığını az çok söyleyebilmelidir.

 

3. Kaliteli bir ses üretiminde doğru solunum alışkanlığının rolü yadsınamaz,  bu nedenle, ses eğitimcilerinin konu üzerinde titizlikle durmaları gerekmektedir.

4. Ses genişliği, düzgünlüğü ve rezonans potansiyeli doğal verginin temel özellikleridir. Her şarkı söyleyen kişi bu özellikleri geliştirebilir. Fakat ses güzelliği ve kalitesi, sadece doğal yaratılış özelliği olmayıp, rahat tonda, dengeli bir rezonans sonucu oluşmaktadır. Bütün bu özellikler için kişisel ses becerisi kazanılmalı ve bu süreçte sabırlı olunmalıdır.

 

5. Ses eğitiminde register kavramı üzerinde önemle durmak gerekmektedir. Bu kavramı sadece ses perdesi ile değil, sesin şiddeti ve rezonansı ile birlikte düşünmek uygulamada faydalı olabilir.

 

6. Aynı ses perdesi üzerinde bir registerden diğerine ‘crescendo’ ve ‘decrescendo’ yaparak geçmek, ses kırılmalarını ve geçiş sorununu önlemek için faydalı olabilir.

 

7. Geçiş tonu sorununa; pes, orta, ve tiz ses uzamlarının (register) birbirleri ile kaynaştığı yerlerde rastlanabilir. Bu nedenle öğretmen, öğrencisinin her tonunu tekrar tekrar çeşitli ünlülerle bıkmadan usanmadan denemelidir.

 

8. Register değişikliğinin gerçekleşeceği notaların önceden belirlenmesi, öğrencinin o seslerle karşılaştığında bir gerilim duymasına yol açabilir. Bu nedenle geçişleri öğrenciye hissettirmeden yaptırmak eğitimin ileriki basamakları için faydalı olabilir.

 

9. Ses eğitimi alan kişideki var olan müziksel duyarlılık, anatomik bir kusur yoksa, register ve rezonans bölgelerinin kullanım özellikleri geliştirilerek etkili bir seslendirme - yorumlama becerisine dönüştürülebilir. Bu nedenle ses eğitimcilerinin öğrencilerin kapasite ve özelliklerine göre her birine farklı egzersizler seçmesi istenilen davranışların elde edilmesi sürecini hızlandırabilir.

 

KAYNAKLAR

 

Belgin, E., 1996, Ses Anatomisi,  Doktora Programı Ders notları, G. Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Müzik Bölümü, Ankara.

 

Belgin, E., 1995, Mutational Falsetto Voice and Personality, 1st. World Voice Congress, Oporto, Portugal.

 

Çevik, S., 1997, Koro Eğitimi ve Yönetim Teknikleri, Doruk Yayımcılık, s. 35-45,Ankara.

 

Davran, Y., 1997, Şarkı Söyleme Sanatının Öyküsü, Evrensel Müzikevi,  s. 19-22, Ankara.

 

Helvacı, A., 1995, Ses Eğitiminde Nefes ve Atak, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.

 

Helvacı, A.,2003, Ses Eğitiminde Register ve Rezonans Bölgelerinin Kullanım Özelliklerinin Ses kalitesine Yansıması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, G.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara

 

Köse, H. S., 2001, Müzik Öğretmenliği A.B.D. I. Sınıf Öğrencilerinin Ses Özelliklerine Ait Sorunların Öğrenci Kaynakları Düzleminde İncelenmesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, G.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara

 

Lehmann, L., 1902, Meine Gesangskunst, Verlag Der Zukunft, pp.15-25, Berlin.

 

Maksimof, İ., 1993, Vokal Fonoloji – Ses Bilimi, Muzika Sofya, s. 156-164,Sofya

 

Marchesi, M., 1964, Bel Canto Teorik ve Pratik Şan Metodu, Milano.

 

Martin,S.and Darnley,L.,1996,The TeachingVoice,Whurr Publishers Ltd.,pp.30-50, London.

 

Morrison, M., and Rammage, L., 1994, The Management of Voice Disorders, Chapman & Hall Medical, pp. 13-247, Melbourne.

 

Uçan, Ali, 2001, Yirmibirinci Yüzyılın Başında Türkiye’de Müzik Eğitimine Genel Bir Bakış, SDÜ Burdur Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl: 2, Sayı:2, s 176, Burdur.